Şahin Akçap

Kenkân

Şahin Akçap

Çanakkale Savaşı sonrasında geçen yüzlerce öyküden biri daha beyaz perdeye yansıtılmak üzere filme çekiliyor.

Üç oğlunu Çanakkale’de kaybetmiş bir baba eşine verdiği söz üzerine onları bulmak için gelir.

İstanbul işgal altında, Çanakkale yangın yerini andırmaktadır.

Kameranın arkasında ise Gladyatör filminin unutulmaz başrol oyuncusu Avusturyalı Russell Crowe de bu görkemli yapımda yönetmen ve oyuncu olarak yer alıyor.

Ünlü oyuncunun yönetmenlikteki ikinci filmi olan Su Bulucu ya da özgün adıyla The Water Divinier Aralık’ta sinemaseverlerle buluşacak. Nuh filmi ise şu an dünyanın birçok ülkesinde gösterimde. Ne yazık ki Nuh, Arap ülkelerinde ve İran’da ise bir peygamberin hayatını anlattığı için yasaklanmış durumda.

Savaşa ve savaş sonrasındaki acılara farklı bir bakış olan The Water Divinier adlı dev yapımda Yılmaz Erdoğan ile Cem Yılmaz’da çok önemli rolleri paylaşıyorlar.

Su bulucuyla ilgili minik bir araştırma yapınca karşıma çocukluğumdan belleğime yer etmiş Settar Dede geliyor aklıma… O ve onun gibi kuyu kazıcıları, su arayıcıları Kasım ustalar.

Doğduğumuz küçük doğu kenti Van’ın sayılı kenkânlarındandılar. Görevleri kuyu kazmaktı…

Beş ve on metreye yaklaşan kuyuları bir köstebek gibi kazdıklarını anımsıyorum. Oturdukları yerde küçük saplı kesere benzer aletlerle kazmaya başlar ve giderek derinleşen çukur içinde an gelir kaybolurlardı.

İki kişi çalışırdı bu kuyularda. Birisi kuyunun içinde toprağı kazarak ve kuyuyu derileştirerek aşağılara iner, diğeri ise kazdıkça derinleşen kuyuda oluşan toprağı iple bağlı bakraçla yukarı hızla çeker boşaltır ve tekrar bakracı aşağıya doğru sarkıtırdı.

Çoğu zaman suya dönük aramalarında umutsuz kalırlar,  bazen de dipte ansızın karşılaştıkları yer altı suyunda boğulmamak için yukarıya doğru:

“Çeeek!”Diye haykırılardı.

Suya erişilen o an en kritik zamandı...

En küçük gecikme aşağıda çalışan kenkânın hayatına mal olabilirdi. Ansızın fışkıracak su kuyuya dolarak boğulmaya yol açabilirdi.

Kenkânlar sadece su bulmak için kuyular kazmazlardı. Derin fosseptik çukurlarını birbirine bağlayan kuyuları da kazarlardı. Onlar ekmeklerini ciddi anlamda toprağın derinliklerinden çıkaran maden işçileri gibi meşakkatli bir iş kolunun da emekçileriydi.

Bir defasında iş dönüşünde alet ve adavetlerinin olduğu bakracını taşıdığımda yolda selam verdiklerinden bir Settar Dedeye takılmıştı:

“Ne o? Hala bir altın damarına rastlayamadın mı Settar?”

Tevekkül sahibi Settar Dede bıyık altından gülerek:

“Bizim altın damarımız haramsız ekmeği rızık belleyip şükür içinde ocağımıza götürmek balam.” Derdi.

Su buluculuk zamanla farklı yöntemlerin iş kolu oldu. Devlet Su İşleri sondaj makineleriyle bulunan alanların derinliğine inerek yer altı su kaynaklarına ulaştı. Bu da kenkânların ustadan çırağa öğrendikleri kazı ustalığının sonunu getirdi.

Kuyu ustalarından başka su dağıtım işçileri de vardı. Onlara çırpaş deniliyordu. Görevleri akan kanallardaki suları adaletli olarak ve bir zaman dilimi içinde bağ, bahçe, bostan sahiplerine paylaştırmaktı.

Ünlü Türk Romancılarından Necati Cumali Susuz Yaz yapıtında tarımla uğraşanların hayatını anlatmış ve suyun yaz ortasındaki önemini akıcı bir dille yazmıştı. O güzel kırsal kesim insanlarının yaşamlarının anlatıldığı roman daha sonra sinema filmi olmuş ve ödül üstüne ödül kazanmıştı.

Çanakkale’de büyük emeklerle ve dev bir finansla çekilen Su Bulucu filminin tanıtım videoları yayınlamaya başlayınca o öykünün içinde geçmişte kalan bir iş kolu olan kuyu kazıcı kenkânları da hatırlamam neden oldu…

Onları saygı ve rahmetle anıyorum. 

Yazarın Diğer Yazıları