Şahin Akçap

Kendini dinleyen kulak

Şahin Akçap

Müthiş dedikoducuydu. Herkesi yıldırmıştı. 
Çamur at izi kalsın, on parmağında on kara sözleri sanki onun için söylenmişti. 
Hal böyle olunca; ahbapları, arkadaşları da ondan uzaklaşmıştı. Etrafındakiler ise yalnızca ondan nemalananlar, çıkar umanlardı. Onlar bile kendi aralarında onun ne kadar şom ağızlı, ağzında bakla ıslanmayan, çaçaron mizaçlı olduğunu söylemekten çekinmemişlerdi.
İlerleyen süreçte içinde hızla birikmiş, onları nereye kusacağını kara kara düşünmeye başlamıştı. Ve günün birinde, kavak ağaçlarının sıkça sardığı bahçelerinin arkasında Cellât lakaplı kocası Sülo'nun yaptırdığı derme çatma, toprak evlere askeri kışlaya başka şehirlerden tayinleri çıkan astsubay aileleri kiracı olarak girmişti.
Sevinçten deliye dönmüştü. Yeni kiracıları, onun için yepyeni bir gözetleme alanı, dedikodularını yapacağı yeni kurbanları olmuştu.
Kurbanlar, ev sahibelerinin bütün bu çirkinliklerinden habersiz onu davet etmiş, izzeti ikramda bulunmuş, hoş sohbetler etmişlerdi. Bu gelip gitmeler sıcak bağlar oluştururken, usuldan aile sırlarına varıncaya kadar her şeyin konuşulmasına da olanak sağlamıştı.
Durur muydu? Yeni kiracılarla ilgili yayına başlamakta gecikmemişti. Nerede bir iki komşuya rast gelse, onların sırlarına varıncaya kadar anlatıyordu. Kulaktan kulağa fısıltılar bütün mahalleye yayılmaysa başlamış, ucu dedikodusu yapılan kiracılara ulaşmakta gecikmemişti.
İki kiracı hanım eşleriyle de durumu konuşmuş, başka bir eve göç etme çaresi ararken ev sahibesine de iyi bir ders vermek ve ona haddini bildirmek için planlar kurmaya başlamışlardı.
O gün gelmişti. Ev sahibelerini davet edip, çaylı, börekli ağırlamışlardı. O süre içinde de şaplorens teybin kayıt düğmesine basıp; keyfi gıcır ev sahibesinin mahallede kim var, kim yok hepsinin bir güzel dedikodusunu yaptırmışlardı.
Akşam karanlığı çökünce ev sahibesi evinin yolunu tutmuş, iki kiracısı da teybe kaydettiklerini önce kocalarına dinletmiş, sonra da izin alarak mahallede dedikodusu yapılan kim varsa onlara dinleterek, mahallenin kendini dinleyen kulağının rezili rüsva olmasını sağlamışlardı. 
Artık sokağa çıkamayan bu şom ağızlı, çaçaron, ağzında bakla ıslanmayan kadın bir de kiracılarını kaybedince; kocası Cellât Sülo'dan yer misin, yemez misin diye bir araba sopa yemiş, bir daha mahallenin bakkalına bile gidecek yüzü kalmamıştı.
Dilerim yaşanmış bu küçük öykü; dedikodu üretim merkezlerine, ağzında bakla ıslanmayanlara, tele kulaklara, onun bunun evini barkını dinleyenlere, aracına, iş yerine, konutuna böcek koyanlara ve bu yaptıklarının bir gün mutlaka ama mutlaka kendilerine de yapılacağı yönünde küçük bir ibretlik örnek olur.

Yazarın Diğer Yazıları