Şahin Akçap

Kavut

Şahin Akçap

En güzel buğdayı askeri kışlanın yokuşunun altındaki kerhizin suyuyla dönen Kör İhsan'ın değirmeni öğütürmüş. O lezzetli tahıl unu kıvamında kavruldu mu adı kavut olurdu.

Bizim mahallenin ezeleri, abaları keyifsiz olup selamı sabahı unuttuklarında en cevvalleri avludan boylanıp, diri bir sesle:

"Ne o komşum ağzına kavut mu attın?" Sorarlardı.

Hep düşünmüştüm bu sorunun içindeki anlatmak istenileni.

Kızgın yağda cızırdayan yağın içine kavut atılıp karıldığında, sabah kahvaltılarının arasına iştah açan bir tat eklenmiş olurdu. Kavutu kimi tuzlu kimi tatlı karardı. Her iki yöntem de uzun süre acıktırmayan, tok tutan murtuğa türü bir çeşniye dönüşürdü.

Kavut Van kahvaltısının özge ürünüydü. Özellikle ayrı bir işlemden geçirilir, fırınların ya da unlu mamullerin satıldığı yerlerde üreticiye sunulurdu.

Birkaç ay önce Vansesi Gazetesi ailesi bir jest yapmış, Van peyniri, çörek ve kavut göndermişti değerli muhabirleri ve yazarları İlhan kardeşimle.  Bu güzel sürprize sevinmiş bir güzel Van kahvaltısı sofrası hazırlayarak selfi bile çekmiştik.

Bir ara kavut neden gönderilmiş diye aklımdan sorular geçti. Acaba yazdıklarım fazla mı sivriydi? Vansesi:

"Aman hoca dikkat!" Demek mi istemişti?

Çünkü kavut yiyen insan yeme süresince pek konuşamaz. Kavutun içerdiği tahıl yoğunluğu dilde patinajlar yaptırır. Konuşmak istersiniz ağzınızdan çıkan sözcükler tuhaf seslere dönüşür.

Bir ara kavut geleneği var mıydı diye düşündüm. Hani geceden bir avuç kavutu ağzına atıp hiç konuşmadan uyuyanların güzel rüya göreceği inanışı…

Tam bu düşünceler içindeyken eski zaman içinde o günkü morali iyi olmayan ve konuşmak istemeyene söylenen o sözü hatırladım.

"Mırığini sallamışsın, ağzına kavut mu attın sesin çığmiyi?"

Koliden çıkan birkaç paket kavuta geçenlerde Yöresel Van Ürünleri yetkilisi Murat Tosun'da yenilerini gönderince kullanmadığımızı bir kenara ayırıp eşe dosta dağıttım. Bir paket daha kalmıştı ki onu da Gülsüm Karakuş kardeşime vermek üzere poşetleyip yola koyuldum.

Gülsüm Hanım hiç yorulmaz bir Atatürkçü. Al taş, taşı deseniz bu uğurda dağları sırtlayıp taşır.

Hayır, evet kampanyalarının yoğun çalışmalarının olduğu Antalya Kapalı yolda Gülsüm Hanımın görevli olduğu standı ziyaret ettim ve armağanı kavutu sundum.

-Bu kavut dedim. Güldü.

"Nereden aklınıza geldi?" Diye sorunca:

-Yav son günlerde televizyonlarda, meydanlarda o kadar çığıran var ki kafamızı şişirdiler. Sizin arkadaşlara söyleyin Ankara'ya gittiklerinde bu kavuttan biraz götürsünler de sesleri kesilsin.

Bir anlık boş baktı sonra da kahkahayı patlattı:

"Hay Allah iyiliğinizi versin hocam! Nerden aklınıza geldi bu?" Diye küçük bir çığlık kopardı.

Öyle ya! Hangi televizyon kanalını açsak avaz avaz bağıran, çığıran, feveran eyleyen… Hele birisi var ki son günlerde uzaktan kumandaların ekranlarda patladığı haberleri çoğalmaya başladı.

Biraz kavut…

Yağda kavrulup beberuhilere verilip, sesleri kesilir mi bilmem ama başka da çare kalmadı birader.

Afiyet olsun!

Yazarın Diğer Yazıları