Şahin Akçap

Kardan merdivenler

Şahin Akçap

Karın, boranın coğrafyasında yaşayanların mutlaka kar öyküleri vardır. Bugün değerli öğretmen, yazar, şair Ayten Ekmekçi Özmeral’ın bir memleket anısını kardan bir merdiven resmiyle yorumlayarak sosyal medyada paylaşmış. Öğretmenim paylaşınca kış fotoğrafındaki kardan merdiveni benim de anılarım depreşti, yazayım dedim.

 

Kar kimimiz için romantizmin harikulade görüntülerini oluşturan beyazlıktır. Kimimize göre kahır!

 

Kızak kaydığımız o hoş saatlerin dışında eğer evinizin sacdan çatısı yoksa ve topraktansa kış boyu çile çekmeniz kaçınılmazdır.

 

Evin büyük oğluyuz ya… Toprak damlı evimiz akmasın, karın ağırlığından çökmesin diye sürekli yağan ve damda biriken karı gecede birkaç kez ve sabahın ayazında okula koşmadan önce bir daha kar küreğiyle(mercefeyle) küremek, saçaklarında buz oluşmasın diye sekkavul adını verdiğimiz söğüt dallarından yapılmış süpürge ile temizlemek gerekirdi.

 

Doğu yönümüzdeki komşumuz rahmetli Abbas Güven dayı ile kar küremek için çıktığımız damlarda söyleşir ve ona hep:

 

—Bak göreceksin dayı… Bir gün mutlaka bu kar azabı yüzünden Antalya’ya göçüp gideceğim. Derdim. O da gülerek:

 

“Her şey insanın gönlünün istediği gibi olsa ne güzel olur.”Diye umudumu çoğaltırdı.

 

Antalya’ya ilk gelenlerden oldum. Abbas Dayı da çok sonraları Antalya’ya çoluk çocuğu, torunlarıyla göçtü.

 

Kar bir yağdı mı durmazdı. Hava iyice soğuyunca fırtınanın önündeki kar buzdan bir kamçıya dönüşürdü. Birikenleri damlardan küremediğiniz zaman aşağıdan yanan kömür sobalarının sıcaklığıyla usul usul erir, yükünü ağırlaştırırdı. Onun için yarı uyur yarı uyanık kalmak zorundaydınız. Ve damın çökmemesi için tek yol sıkça damın kar yükünü almaktı. Damdan aşağıya tahta karemsi kürekle kürediğiniz karlar zamanla dam boyuna ulaşır adeta kardan merdivene dönüşürdü.

 

Rahmetli babama her kış öncesi toprak damımızı aynalı( sacdan) çatıya dönüştürmesi için yalvarırdım.

 

“Yenisini yapacağız ya sabredin.”Derdi.

 

Sabretmek kolay mıydı?

 

Sadece damdan aşağıya indirilmiyordu kar. Evlerin etrafındaki yolların da açılması gerekiyordu. Hali vakti yerinde olan kimi komşularımızın karcıları vardı. Kış başında anlaşır, damlardan karlarını indirtirlerdi. Bizim o lüksümüz yoktu. Varsa yoksa evin büyük oğlu yapışacaktı kar küreğinin sapına, etrafı da, damları da küreyip tertemiz yapacaktı.

 

Yani diyeceğim o ki yağdığında ağaçları birer gelin gibi beyaza bürüyen, dağları ovaları aklayan kar benim cebelleştiğim soğuk kütleden ibaretti.

 

Van Gölü havzasına cemreler düştüğünde, Allı Turnalar (flamingolar) göründüğünde, dağ etekleri, ovalar, yaylalar sarı ve yeşile büründüğünde, takvim yapraklarında Mayıs günleri belirdiğinde hala karla olan boğuşma devam ederdi. Çünkü evlerin gün vurmayan yüzlerinde grileşip, kararan buzların kazma kürekle sökülüp güneşin önüne erimeleri için atılması gerekirdi.

 

Ah o beyazlık yok mu o beyazlık?

 

Çocukluğumun ve ilk gençliğimin en amansız rakibi olmuştu.

 

Antalya’da:

 

“Ah buraya da bir yağsa.” Dediklerinde, gözlerimin önünden o amansız beyaz rakibe karşı verdiğim mücadele bir filmin karelerine dönüşüp, akıp geçer.

Yazarın Diğer Yazıları