Şahin Akçap

İtibar

Şahin Akçap

Siyasi kimlik sahiplerinde saygı duyulan en önemli özellik vizyon yani uzak görüşlülük sahibi olmaktır.

 

Eğer ipleriniz başkalarının parmaklarına bağlıysa evlayı cihan olsanız metelik etmezsiniz.

 

Deniliyor ki bin odalı ve rakamları eski para ile katrilyonu geçen ak saray ülkemizin dışarıdaki itibarıymış.

 Yani…

 Maden ocaklarında yaşanan faciaların üzerinden günler geçtiği halde cansız bedenlere günler geçmesine rağmen ulaşamamak… Teknik olarak bir faciayla baş edememek…

 Hayat pahalılığı karşısında yandım anam diyen çalışanlara yüzde üç zammını layık görmek…

 Yurdun dört bir yanındaki yeşillikleri betona teslim etmek…

 Hukuk ve özgürlükleri siyasi erkin yandaşı olmayanlara karşı bir silah gibi kullanmak…

 

Eğitimde içerik yerine biçimselliği tercih etmek…

 

Üretim ilişkilerindeki hesapsızlık kitapsızlık yüzünden işsizlerin sayısını çoğaltmak…

 

Ülke sınırlarımızın yolgeçen hanına dönüşmesine seyirci kalmak…

 

Bütün bunlar toplumsal hayatın içinde bir diken gibi çoğalırken siz kalkıp bin odalı cafcaflı, parıltılı, şaşalı bir sarayı ülkemizin dünyaya olan itibarını artırır diyebiliyorsanız eğer verilecek yanıt:

Pes! Sözcüğünden öteye geçebilir mi?

 

Ömer Seyfettin, Pembe İncili Kaftan öyküsünde saygınlığın devletin kesesinden, milletin sırtından yapılmayacağını ne güzel anlatmıştı.

 

Öykü özetle şöyledir…

 

Osmanlı Devleti; elçiliği sevilen, akıllı, zeki, cesur varlık sahibi birine verilir. Bu o iyi insan için hayatının en büyük onuru ve görevi olarak kabul edilir. Çiftini, çubuğunu satan o iyi insan elçi olarak git denilen ülkeye gider. Ne var ki kabul görüldüğü ülkenin devlet katında Şah İsmail vardır. Elçi Muhsin Çelebi aşağılanmak ve gururu kırılmak amacıyla ayakta tutulur. Bu tavır karşısında elçi üzerindeki paha biçilmez pembe incili kaftanı çıkarıp yere serer ve ayakta durmamak için üzerine bağdaş kurup oturur. Ülkesinin kendisine verdiği görev nedenini anlattıktan sonra kalkar ve kapıya yönelir. Arkasından:

 

“Kaftanınızı unuttunuz.”Diyen Protokol görevlisine gururla şu yanıtı verir:

 

“Bizler altımıza serdiğimizi bir daha üstümüze almayız.”

 

Ülkesine dönen Muhsin Çelebi bu görevden kendisine bir pay çıkarmaz. Elçilik görevi için sattığı savdığı malından mülkünden geriye kalan hiçbir şeyi yoktur. Onun için en büyük zenginlik itibardır.

 

Dünyaya yansıyacak itibarımızın, yoksul halkının sırtında yükselen saraylar, köşkler yaptırmak olduğunu sanmak ne yaman çelişkidir değil mi?

 

    

Yazarın Diğer Yazıları