Şahin Akçap

Hırs merdiveni!

Şahin Akçap

Dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve Babil’in Asma Bahçeleri içinde bulunan Babil Kulesi’ni Tanrı Marduk adına yapan insanlar göğün içinde olduklarını düşündükleri Tanrıya; kökleri yeryüzünde,  dalları Tanrı katında olan bir ağaçla ulaşacaklarını sanıyorlardı. Onlar Sümerlilerdi.

Bu düşünceden hareket ederek Tanrıdağı dedikleri Babil Kulesini beş bin yıl önce yapmışlardı. Bundan da anlaşılıyor ki Sümerliler inançları gereği yüksekliklere taparlardı.

……………………..

Yaratılan insanın hamurunda daha çoğa sahip olma güdüsü vardır…

Buna hırs diyoruz...

Hırsın tutsağı olan insanlarda bulundukları basamak yeterli olmaz. Daha da yükselmek ve daha çok şeye sahip olmak için gün gelir ahlaki olmayan yol ve yöntemlere başvurular. Kazanma arzusu gün gelir onlara insanlık düşü uygulamalar yaptırır.

Tarihte tüm ulu yapılar köle insanların omuzlar üzerinde yükseltilir. Zengin ve yoksul kavramını belirginleştiren en önemli özellik şaşalı hayatlar ile kuru soğana muhtaç insanların aynı topraklar üzerinde yaşamasıdır.

Dün Babil’i tanrıya erişmek için merdiven olarak düşünenler, bugün çok daha refah ve konfor içinde yaşamak için çıkarlarına, hırs ve arzularına Tanrı inancını basamak yapmaktan çekinmiyorlar.

Maden ocaklarının taşeronluğu üstlenenler daha çok üretim için işçilere kölelik yaşamını ölçü olarak sunarken kendileri ise ana kentlerin kalbine diktikleri gökdelenlerde yaşayarak sosyal sınıflar arasındaki korkunç uçurumları yaratmaktadırlar. Alın teriyle geçimini sağlayanlara bu dünyanın nimetlerini helal ve haram yutturmacısı içinde anlatıp cenneti vaat ederlerken; kendileri “Bakara, makara” Alaycılığı içinde bu dünyanın cennetinde yaşamaktadırlar. Sıkıştıklarında ise öne sürdükleri tartışma yaratan gerekçe ise:

“Bu işin fıtratında vardır.” Kaçamak yanıtıdır.

Geçmişle bugün arasında tarihi bir araştırma yolculuğu yaptığımızda insanı sımsıkı saran ve etkisizleştiren gücün hoyrat inanç sömürüsü olduğunu hemen görürüz. Bugün de aynı dalaverenin sürüp gittiğini en çok da kendi ülkemiz ve İslam ülkelerinde görmekteyiz.

Toplumsal hayatta insanı iki önemli olgu çaresiz bırakır.

Birincisi hak ve özgürlüklerin bir araya toplandığı hukukun sabote edilmesidir.

İkincisi de dinin, dinciyim diyen dinsiz istismarcılar tarafından yozlaştırılmasıdır.

Bugün hayatlarını kaybeden Soma maden işçilerinin yakınlarına Allah, kitap kisvesi altında yanaşanların arkalarındaki güç; henüz yaraları kabuk bağlamamış, acıları dinmemiş, yasları bitmemiş emekçilere:

“Haydi üretime! Vardiya başlasın!” Çağrıları yapan vicdansız sömürgenlerdir.

Onlara diyorum ki:

-Ey Allah’a, para kulelerini yükselterek varmak safsatasının düzenbaz ve utanmazları! Bırakın da köleleriniz hiç olmazsa acılarını yaşayıp, yaslarını tutsunlar!

Dini telkin için Soma’da kapı kapı dolaşanlara da bir çift sözüm var.

Sıkıysa bu ülkeyi dolandıranların, üçkâğıtçıların, haramzadelerin kapısını çalıp:

“Kul hakkından!”

“Tüyü bitmemiş yetim hakkından!”

“Alın teri ve emeğin en kutsal değer olduğundan!” Telkinde bulunsanız ya!

Sıkar değil mi?

Özetle…

Babil kulelerinden bugüne kalan ne?

Sadece söylenceler…

Peki, yarın kan, gözyaşı, mezar taşları üzerinde yükselen gökdelenlerin haramilerinden hesap sorulmayacak mı?

Günün birinde dipten gelen dalgaların yarattığı tsunamilerle burun buruna gelmeyecekler mi? 

Yazarın Diğer Yazıları