Şahin Akçap

Duygusal sömürü silahı

Şahin Akçap

Hani bazen hayretler içinde kalıp:

 

“Biz bu filmi izlemiştik!” Deriz ya.

 

Yeni bir film gibi halkın gözlerinin önüne getirilen bir oyun şimdi ülkemizin gündemine taşınmaya çalışılıyor. Peki, bu temcit pilavını bu halk yer mi yemez mi?

 

Siyasette duygusal sömürü dün vardı bugün de var ve yarın da olacaktır.

 

Gücünü ve güvenirliğini yitiren, gözden düşmeye başlayan siyasiler hep duygusal sömürüye sarılırlar.

 

Irak’ta diktatör Saddam Hüseyin, Şili’de Pinochet de hükmettikleri saltanatları sarsılmaya başladığında halkın damarından girmeye yönelik stratejilere sarılmışlardı. Öylesine tepetakla oldular ki arkalarındaki çok uluslu devletler bile desteklerini geri alıp; onları kaçınılmaz sonla, yok oluşla baş başa bıraktılar.

 

80’li çalkantılı yılların ardından 12 Eylül askeri darbesiyle iş başına getirilen ve sonra sözde demokrasi kisvesi altında kurulan ANAP lideri Özal’da önce müthiş bir yükselişe geçti ve öyle bir an geldi ki Ulusal Özgürlük Savaşı’nın liderine:

 

“Atatürk Süpermen değildi.” Deme yanlışına düşerek şişkin egosunun getirdiği laf kalabalıklarına balıklama atladı.

 

Barış ortamı özlemindeki halk, sosyal demokrat hükümetlerin sırtına bindirilen suni kaostan yılmış kalabalıklar:

 

“Artık tüp gaz, yağ, şeker sıkıntısı olmayacak. Sokaklardaki kardeş kavgası son bulacak.” Diyerek dört elle Özal hükümetine sarıldı. Doğrudur bu süreç içinde sağ ve sol arasındaki çatışmalar giderildi, piyasalardaki stokçuluk ortadan kaldırıldı. Ancak şişen egosu Özal’ı:

 

“Bütün bunları ben yaptım!” Kompleksinin etkisi altına alındığında iç ve dış siyasette yanlış kararlar verilmesine neden olundu.

 

İran-Irak savaşında mülteciler için açılan kapılar, körfez savaşından etkilenen Ortadoğu ve Kerkük petrollerinden pay alma hayalleriyle Özal hükümeti taviz üstüne taviz vererek kan kaybetmeye başladı.

 

Etkisinin yitip gittiğini fark eden Özal, kitleleri yeniden çekim alanına toplamak için çıktığı kameraların karşısında elindeki kalemi sallayarak duygusal sömürüye başladı. Çocuklarından söz etti. Yaşaran gözlerini kalın çerçeveli gözlüğünün altından işaret parmağıyla silerek seçimlerde yeni bir şans istedi. Devreye koyduğu yöntem halkın duygularını sömürmekti. Halk bu oyuna gelmedi. Emin Çölaşan’ın halkın vicdanına taşıdığı “Turgut nereye koşuyor.” Yapıtında, Türkiye üzerinde yapılan yanlışlara dikkat çekti.

 

Askeri gücün de arkasında olduğunu varsayan Özal büyük bir boşluk içine düştü ve gün geldi kendisini eleştirenlere belden aşağı yanıtlar vererek:

 

“Küçük Turgut’a kadar.” Deme gafletine düştü.

 

Disiplini ile bilinen Türk Silahlı Kuvvetlerini denetlerken altına şort, üstüne tişört giyerek kimseyi takmadığı mesajını verdi.

 

Ve her ekranda göründüğünde de elindeki kalemi seyredenlerin adeta gözlerine sokarcasına çocuklarının mağduriyetinden söz etmeye devam etti.

 

Siyasiler için en önemli ilke güvenirliktir. Güvenirliğini kaybeden Özal ardındaki seçmeninin de erimesinin önüne geçemedi. Duygusal sömürü planı pimi çekilmiş bir el bombası gibi elinde patladı ve iktidarı kaybetti. Ardındaki çok uluslu destekler de birer birer çekilince çakılıp kaldı.

 

Şimdi aynı film halkın seyrine sunulmaya çalışılıyor.

 

Suikast komplo teorisiyle halk etkilenmeye çalışılıyor.

 

Bu çok ciddi şüpheyi somut bir gerçekmiş gibi kitlelerin önüne getirmek ve aslı astarı olmayan istihbaratların söylencesini yaymak çok tehlikeli bir oyuna dönüşebilir. Barış içinde bir arada yaşayan insanlarımız karşı karşıya getirilebilir.

 

Eğer suikast iddiası doğruysa bunun bir dedikodu makinesine dönüştürülmek yerine iddianın kaynağını bulmak ve yargının önüne çıkarmak daha akılıcı bir yaklaşım olamaz mı?

 

Kuluçkadan yeni çıkmış civcivlerine yaklaşana karşı bir panter gibi tavır alan bir anaç tavuk kadar olamayan ve sezgilerini bile siyasetin çirkin ayak oyunlarına bırakan bir iktidarda kalma hevesi ne kadar acı ve utanç vericidir.

 

Kaygan bir zeminde yalın ayak koşmaktan başka bir şey olmayan siyasi duygusal sömürü, dünyanın en güçlü liderlerinin bile ayakta kalma çabalarına olanak sağlayamaz.

 

Olan çatışma ortamına çekilen halkın iyi niyetli evlatlarına olur ki bunun ceremesini de hiç kimse sırtlayıp taşıyamaz.

 

O halde siyasetin içindeki tüm liderler yol yakınken duygusal sömürü yerine aklın yolu olan şeffaflıktan asla vazgeçmemelidirler.

Yazarın Diğer Yazıları