Şahin Akçap

Dünyanın en güzel sözcüğüdür anne

Şahin Akçap

“Bize anneyi anlat.” Dediklerinde ne çok anlatmışımdır ana ve Anadolu’yu öğrencilerime.

 

Bereketli topraklarımızda o kadar çok savaş yaşanmış ve o kadar çok gözyaşları dökülmüştür ki… İşte o savaşlardan birinde elindeki testiyle su taşıyan ve yorgun, yaralı askerlere serin su sunan yaşlı bir kadın:

 

“Buyur oğul.” Dedikçe uzanan ellerdeki taslara:

 

“Doldur ana.” Diyen yiğitlere ha bire su doldururmuş. Ne testidir ki o içindeki su hiç  ama hiç tükenmezmiş.

 

Her suyu kattığında ve:

 

“Buyur oğul.”Dedikçe ve doldurdukça suyu taslara:

 

“Dolu ana… Ana dolu dermiş.” Askerler.

 

Sonra koca yurdumuzun adı o kutsal öyküden olmalı ki Anadolu olmuş.

 

Boşuna söylenmemiştir:

 

“Ana gibi yar olmaz.” Sözü.

 

Her insan bıkar, usanır da bir tek analar bıkıp usanmaz evlatlarına koşup durmaktan.

 

Siz küsseniz de, gün gelip sırtınız dönseniz de o size hiç küsmez. Çünkü ana yürekleri toprak ananın yüreği gibidir. Pas, kir ve haset tutmaz!

 

Kaç evladı olsa da bir annenin, hiç birini bir diğerinden ayırmaz. Hayırlısı da hayırsızı da onun yüreğindeki kuzucuğudur.

 

Doğadaki tüm canlıların annesi şüphesiz ki aynı hislerle donatılmıştır.

 

Bazen yitip gitseler de bu dünyadan, onların yerini hiç kimse dolduramaz. Onun içindir ki babasızlara yetim denilirken, anasızlara öksüz denilir. Öksüz sözcüğü en hüzünlü sözcüktür. Yetim ayağa kalkarmış ama öksüzün ayağa kalkması çok zaman alırmış.

 

Seksen yılları öncesi Şanlıurfa’da, Harran’ın sınır köylerinden birinde öğretmenlik yaparken, çobanlar en yakın arkadaşlarımdı. Akşam olup sürüleriyle köye döndüklerinde müthiş bir hüzün anı yaşatırlardı. Sürüden ayrı tutulan kuzular bir kenarda bekletilir, analarının sütü alındıktan sonra geri kalanı da kuzular emsin diye bırakıldığında, kuzucuklarla, koyunlar birbirlerine öylesine bir koşu başlatırlardı ki her tarafı toz bulutu kaplar, sanki yer yerinden oynardı. Yüzlerce kuzu onca kalabalık sürünün içinde kendisini bulacak annesini arardı. Anasını bulan kuzu memelerine yapışır, geri kalanı emerdi. İşte o sırada bir kenarda tek başına kalan kuzucukların neden tek başına kaldıklarını çoban arkadaşlarıma sorduğumda nemli gözlerle:

 

“Onlar öksüz kuzular hocam. Anaları yok” Yanıtını verirlerdi.

 

Sizi bilmem ama ben hep anacığımdan uzak olduğum zamanlar kendimi o öksüz kuzular gibi hissederim. Sahipsiz, boynu bükük ve umarsız…

 

Hani olağanüstü güçlerim olsaydı ya da bir dilek tut kabul olacak denilseydi senede bir gün olsa bile anasından uzak evlatları bir araya getirirdim.

 

Biliyor musunuz? Kocaman coğrafyamızda ne çok acılar çekiyoruz.

 

Yavrusunu yitirmiş bir ananın ya da anasını kaybetmiş bir yavrunun mutluğu için mücadele edeceğimiz yerde onların aramızdan boş çekişmeler, kin, hırs ve kavgalar yüzünden çekilip alınmasını hayatın yasası olarak kabulleniyoruz.

 

Bazen bir eylemde… Bazen bir sosyal olayın uzlaşmaz noktasında… Kimi zaman öğrenci, kimi zaman asker ve polis ve de sokaktaki insan olarak kayıp gidiyoruz kısacık hayatın kayganlaştırılan zemininden. Geriye analarımızın yaralı yürekleri hiç dinmeyecek gözyaşları kalıyor.

 

Dünyanın o en güzel sözcüğü anne bir dua gibidir.

 

Şair ne güzel söylemiş:

 

“Analara kıymayın efendiler, analardır adam eden adamı…”

 

Bütün annelerin ellerinden anam Güler’in ellerini öper gibi saygıyla öpüyorum.

Yazarın Diğer Yazıları