Şahin Akçap

Diyarbakır Emniyet Müdürü haksız mı?

Şahin Akçap

Diyarbakır Emniyet Müdürü haksız mı?
Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven'in yürekli söyleminin ardından hemen fırtınalar koparıldı.
Dedi ki:
"Dağa çıkan çocuklar da bizim. Dağa çıkıyorlarsa suçu birazda kendimizde aramalı, onlar için de ağlamalıyız."
Bu insani boyutlu düşünceye nasıl sırtımızı çevirebiliriz ki?
Elinizi vicdanınıza koyarak şimdi yazacaklarıma bir göz atınız.
Bir zamanlar... Bakınız bir zamanlar diyorum... Antalya'ya, Aydın'a, Muğla'ya, Edirne'ye; iklimsel, kan davası ve işsizlik yüzünden kısacası sosyal ve ekonomik nedenler yüzünden göçen insanlara dünyayı dar etmedik mi? 
İğrenç ırkçı politikalarla bu yurttaşlarımızın çocuklarının okullara bile kayıt edilmesini engellemedik mi? 
Ege'nin bereketli topraklarına yerleşmeye ve yurt edinmeye çalışan Doğu kökenli yurttaşlarımızın aldıkları bağların asmalarını motorlu testerelerle kesmedik mi?
Nüfus cüzdanlarında Doğu Güneydoğu kentlerinin isimlerini taşıyan yurttaşlarımızı aşağılayıp, kıro diye hor görmedik mi? Onlara, sanki bu ülkenin zencileriymiş gibi davranmadık mı? 
Doğulu, Güneydoğulu ağaların kendi topraklarından kazandıklarını aynı bölgeye yatırım olarak dönüştürmek yerine, Batı Anadolu'ya kaydırmalarına bilinçli olarak göz yummadık mı? 
"Kürt kimlikliler de milletvekili olabilir." Bahanesinin ardına gizlenerek; feodal ağaları, beyleri kukla parlamenterler olarak demokrasiyi bir silindir gibi ezen baskıcı yanlarını görmezden gelerek seçtirmedik mi? 
Doğu ve Güneydoğu'ya iş ve aş için fabrika, işletme ve benzeri üretim alanları açmak yerine cezaevleri yapmadık mı?
Hakkâri Spor'da top oynarken işsizlik ve dolayısıyla yoksulluk yüzünden dağları seçen gençlerin temel sorunlarına bir göz atmayı kulak ardı etmedik mi?
Ne göç yollarından akıp gelen bu yurttaşlarımızın rehabilitasyonuyla ilgilendik, ne de yeni yaşam alanlarındaki sorunlarını çözdük. Tek şey yaptık:
-Oylarını nasıl alabiliriz? Ve onları nasıl köleleştirebiliriz?
Ne var ki bütün bunlar geçmiş zamanda kaldı.
Kötüler başaramadı... Ve hala o kötüler niyetlerini sürdürmeye devam ediyorlarsa yine başaramayacaklar!
Peki, bütün bunların öğretisi ne oldu? 
Birliğin ve beraberliğin ülkemizin tek şansı olduğu bilincine vardık!
Bence, Diyarbakır Emniyet Müdürü sözlerinde yerden göğe kadar haklı...
Ve bu tavrıyla, rahmetli Gaffar Okan'ı anımsatıyor.
Eğer söylemlerinin gerisinde farklı senaryolar yoksa bu övgülerim ona anasının sütü gibi helal olsun. İşte filanca zamanda bunu yaptı, böyle davrandı gerekçeleri ise sözlerinin doğruluğunu yok edemez.
En güzel ve doğru olan da korkmadan düşüncelerini söyleyebiliyor.
Çözüme giden yolun içindeki ateşi hepimizin birlikte ellerimizle tutması gereğine inanıyor.
Ve insan yüreği; hangi saflarda olurlarsa olsunlar genç ölümlere isyan bayrağı çekilmediği sürece ve dağlara açılan yolların yönünü hayatın içine çevirmedikçe bu kan oyununun süreceğine işaret ediyor.
Diyarbakır Emniyet Müdürü ülkemizde her an yaşadığımız gerçeği söylüyor!
Sığ düşünce denizlerinde akıntıya kürek çekenler, O'nun ne demek istediğini anlamıyor veya anlamak işlerine gelmiyor.
Sayın Hasan Subaşı da köşesinde Diyarbakır Emniyet Müdürünün ezber bozan cesur çıkışını yorumluyor. 
Antalya'ya, Doğu'dan tayin olup gelmiş gencecik bir öğretmenken, Sayın Subaşı'nın, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde olağanüstü güzel çalışmalar yaptığını biliyorum. 
Örneğin Belediye çalışmaları içinde; Doğu'dan ve Güneydoğudan göç edip gelenlerle yakından ilgilenen ve onların sorunlarıyla ilgilenen birimin yararlı çalışmalarını da... 
An-et Genel Müdürü Diyarbakırlı Seyfi Şahin'in göç yolunda gelip yerleşenlere, sıkıntı yaşamışlara uzattığı eli de biliyorum. 
Onlar, Antalya'nın güzel insanlarıydı. 
Örneğin bir Ali abisi vardı Antalya'nın... Ali Güllü... 
Yakasında kırmızı karanfilini eksiltmeyen bu dost insan, Şarampol'de ki eski oto garda Uludağ Turizmin Antalya işletmecisiydi. Doğulu ve Güneydoğulu delikanlıların ağabeyiydi. Ayakkabısının topuğuna basan, ceketini omzuna asanla iki dakika sohbet ettiğinde gerçek delikanlılığın raconun:
"Efendilik!" Olduğunu anlatırdı. Ne bıçkın delikanlıları önünü ilikleyen, kravat takıp, usturuplu konuşan delikanlılar yapmıştı.
Bir de öküzleri vardı Antalya'nın. Antalyaspor ile Van spor 1.Lig'e yükseldiğinde kardeş takımlar olarak kendilerini ilan etmişlerdi. Van spor'un Antalya'da oynadığı bir maç öncesi her iki takımın bayraklarını orta yuvarlak çizgisine takmak isteyen küçük bir kız çocuğuna çemkiren basın tribünündeki dinozorları da...
Sinek ve sivrisinek bataklıkta ürer.
Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven bunun farkında olanlardan. 
Astığın astık kestiğim kestik bir kolluk yöneticisi yerine kardeşliği ve bütünlüğü taşıyan yüreklere yürümek istiyor. Terörü yeşerten sorunlara dikkat çekiyor. Ve biliyor ki bizim coğrafyamız insanlarına hayatı sevdirmedikçe bu adı konmayan kanlı kavga devam edecek.
Gözyaşları beyaz... Kan kırmızıdır... Acılar ve kederler ortaktır... Bu ülke hepimizindir!
Gözyaşımız ve kanımızla keder yoğuranların inadına yüreklerimizi konuşturmalıyız. 
Tıpkı Diyarbakır Emniyet Müdürü gibi... Doğruları ve çözüme giden yol ve yöntemleri içimizde saklamaktansa böylesine yürekten haykırmalıyız.
Tek yol sevgi!
Tek yol ağlayanın gözyaşını fark etmek, acısını duyumsamak... Başka hiçbir yol yok! Şiddete dayalı her yol çıkmaz sokaklara açılır. Yunus Emre der ki:
"Gelin tanış olalım 
İşi kolay kılalım 
Sevelim sevilelim 
Dünyaya kimse kalmaz"
Ve bir başka şiirinde diyor ki Yunus Emre:
"Söz ola kese savaşı 
  Söz ola bitire başı
  Söz ola ağılı aşı
  Bal ile yağ ede bir söz"

Yazarın Diğer Yazıları