Şahin Akçap

Değiştirilemeyen yazgı

Şahin Akçap

Doğu ve Güneydoğu’nun kara yazgısı değişmiyor, değiştirilemiyor, değişmemesi için de kirli senaryoların biri bitirilip, diğeri başlatılıyor.

 

Sabrınıza sığınarak biraz geçmişe dönerek bugünlere gelelim istiyorum.

 

30 Temmuz 1943 yılında Van Özalp ilçesinde kaçak koyun geçirmek isteyen Kürt köylüler dönemin güvenlik güçleri tarafından yakalanarak sınır karakolunda gözaltına alınırlar. Ve nereden geldiği sonra anlaşılacak bir emir sonrası 33 Köylü kırsal bir alana götürülerek kurşuna dizilir. Katliamdan kurtulan bir tek köylü daha sonra tanık olarak dinlenerek korkunç olay aydınlatılmıştı.

 

Ve Ahmet Arif 33 Kurşun destansı şiiriyle yaşananları unutulmaz kılmıştı.

 

Bakınız bölgedeki kul yazgısı değişmiyor… 37 Yıl sonra bir başka olay bu kez Hakkâri’de yaşanıyordu. Kurbanlar yine Kürt köylüleri, cellâtlar ise Irak askerleri oluyordu.

 

Yıl 1980 Haziran ayının birinci günüydü. Ot biçmek için sınırı geçen köylüler Irak askeri helikopterindeki askerlerin ateş açmasıyla hayatlarını kaybetmişlerdi. Hayatlarını kaybeden köylülerin sayısı bu kez 13’dü. İçlerinden Hüseyin Güneş ağır yaralı olarak VAN Devlet hastanesine kaldırılmıştı.

 

O tarihte Demokrat Gazetesinde öykülerim ve bölge haberlerim yayınlanıyordu. Kara haber yankılanırken somut kanıt olacak fotoğraflara ve tanığa ihtiyacım vardı.

 

Cumhuriyet Gazetesi Van Haberlerinden sorumlu rahmetli Faruk Bekiroğlu olaya ait fotoğrafları sağladı. Van Devlet Hastanesinde Hüseyin Güneş adlı köylünün söylediklerini de kayda geçirince ve Ahmet Arif’in 33 Kurşun şiirindeki dizeleri haberin içine serpiştirilince NE İSTENİYOR BU YOKSUL İNSANLARDAN manşeti ve ÇUKURCA KATLİAMI ÖRTBAS EDİLMEMELİ başlığıyla 26 Haziran 1980 tarihinde Demokrat Gazetesi 1.Sayfasında o haber bomba etkisi yaratarak yayınlandı.

 

Haber yalnızca Demokrat Gazetesinde yayınlanmış, etkisi Ankara’yı fena halde sarsmış, Ankara Demokrat Gazetesi temsilcisi arkadaşlar dönemin iktidarının harekete geçmesini sağlamış, Irak Hükümetinden hesap sorulmuş ve 13 yoksul Kürt köylüsüne hatırı sayılır tazminat kazandırdığı gibi, suçu işleyen Iraklı askerlerin yargılanarak cezalandırılmasına yol açmıştı.

 

Şimdi ise sosyal medyaya düşen yorumlar ve paylaşımlar Silopi, Silvan ve Mardin’de insan çığlıklarını yankılandırıyor.

 

Devlet tarafından verilen haberlerde PKK’lı keskin nişancılardan söz ediliyor ve askeri harekâtın nedeni bu açıklamaları içeriyor. Diğer taraftan da bölge insanı sonu gelmez sokağa çıkma yasağından, çarşı pazarın kapalı olduğundan, vatandaşların kim vurduya gitti kurşunlarıyla hayatlarını yitirdiğinden feryat ediyor.

 

Haberlerin sansürlenmesi, ulusal medyanın yaşananlardan uzak durması ise kaygıları artırıyor.

 

Yarın tüm bu yaşananların üzerindeki sis örtüsü kalktığında ortaya çıkacak acı gerçek ise her kesin yüreğinde ürpertilere yol açıyor. Silahlar bırakılmadan barış olamayacağı, oy uğruna görmezden gelinen gerçeklerin insan hayatlarına nasıl mal olduğu bir kez daha anlaşılıyor.

 

Hazır bu acıları hatırlamışken bir kez daha Ahmet Arif’in 33 Kurşun şiirinde anlatmak istediklerini düşünmeye var mısınız?

 

NOT: 33 Kurşun şiirini okumadan önce Posta Gazetesi yazarlarından Candaş Tolga Işık’ın 13 Kasım 2015 tarihli Silvan olaylarının yansımasını içeren köşe yazısını okumanızı öneririm.

 

 

 

33 KURŞUN

 

1. 

   Bu dağ Mengene dağıdır
   Tanyeri atanda Van'da 
   Bu dağ Nemrut yavrusudur 
   Tanyeri atanda Nemruda karşı 
   Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur     
   Bir yanın seccade Acem mülküdür 
   Doruklarda buzulların salkımı
   Firari güvercinler su başlarında 
   Ve karaca sürüsü, 
   Keklik takımı...
   
   Yiğitlik inkar gelinmez 
   Tek'e - tek döğüşte yenilmediler 
   Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
   Gel haberi nerden verek 
   Turna sürüsü değil bu 
   Gökte yıldız burcu değil 
   Otuzüç kurşunlu yürek 
   Otuzuç kan pınarı 
   Akmaz, 
   Göl olmuş bu dağda... 

   2. 

   Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı 
   Sırtı alaçakır 
   Karnı sütbeyaz
   Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı 
   Yüreği ağzında öyle zavallı 
   Tövbeye getirir insanı 
   Tenhaydı, tenhaydı vakitler 
   Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
   
   Baktı otuzüçten biri 
   Karnında açlığın ağır boşluğu 
   Saç, sakal bir karış 
   Yakasında bit, 
   Baktı kolları vurulu, 
   Cehennem yürekli bir yiğit, 
   Bir garip tavşana, 
   Bir gerilere. 

   Düştü nazlı filintası aklına, 
   Yastığı altında küsmüş, 
   Düştü, Harran ovasından getirdiği tay 
   Perçemi mavi boncuklu, 
   Alnında akıtma 
   Üç topuğu ak, 
   Eşkini hovarda, kıvrak, 
   Doru, seglavi kısrağı. 
   Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!

   Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı, 
   Böyle arkasında bir soğuk namlu 
   Bulunmayaydı, 
   Sığınabilirdi yüceltilere... 
   Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,      
   Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı, 
   Yanan cıgaranın külünü, 
   Güneşlerde çatal kıvılcımlanan 
   Engereğin dilini, 
   İlk atımda uçuran 
   Usta elleri... 

   Bu gözler, bir kere bile faka basmadı 
   Çığ bekleyen boğazların kıyametini 
   Karlı, yumuşacık hıyanetini 
   Uçurumların, 
   Önceden bilen gözleri... 
   Çaresiz
   Vurulacaktı, 
   Buyruk kesindi, 
   Gayrı gözlerini kör sürüngenler 
   Yüreğini leş kuşları yesindi...

   3. 

   Vurulmuşum 
   Dağların kuytuluk bir boğazında 
   Vakitlerden bir sabah namazında 
   Yatarım         
   Kanlı, upuzun... 

   Vurulmuşum 
   Düşüm, gecelerden kara 
   Bir hayra yoranım çıkmaz 
   Canım alırlar ecelsiz 
   Sığdıramam kitaplara 
   Şifre buyurmuş bir paşa 
   Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız 

   Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz 
   Rivayet sanılır belki 
   Gül memeler değil 
   Domdom kurşunu 
   Paramparça ağzımdaki... 


   4.

   Ölüm buyruğunu uyguladılar, 
   Mavi dağ dumanını 
   ve uyur-uyanık seher yelini 
   Kanlara buladılar. 
   Sonra oracıkta tüfek çattılar 
   Koynumuzu usul-usul yoklayıp 
   Aradılar. 
   Didik-didik ettiler 
   Kirmanşah dokuması al kuşağımı 
   Tespihimi, tabakamı alıp gittiler 
   Hepsi de armağandı Acemelinden... 

   Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız 
   Karşıyaka köyleri, obalarıyla 
   Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu, 
   Komşuyuz yaka yakaya 
   Birbirine karışır tavuklarımız 
   Bilmezlikten değil, 
   Fıkaralıktan 
   Pasaporta ısınmamış içimiz 
   Budur katlimize sebep suçumuz, 
   Gayrı eşkiyaya çıkar adımız 
   Kaçakçıya 
   Soyguncuya 
   Hayına... 

   Kirvem hallarımı aynı böyle yaz 
   Rivayet sanılır belki 
   Gül memeler değil 
   Domdom kurşunu 
   Paramparça ağzımdaki... 

  
   5.
 
   Vurun ulan, 
   Vurun, 
   Ben kolay ölmem. 
   Ocakta küllenmiş közüm, 
   Karnımda sözüm var 
   Haldan bilene. 
   Babam gözlerini verdi Urfa önünde 
   Üç de kardaşını 
   Üç nazlı selvi, 
   Ömrüne doymamış üç dağ parçası. 
   Burçlardan, tepelerden, minarelerden 
   Kirve, hısım, dağların çocukları 
   Fransız Kuşatmasına karşı koyanda

   Bıyıkları yeni terlemiş daha 
   Benim küçük dayım Nazif 
   Yakışıklı, 
   Hafif,    
   İyi süvari 
   Vurun kardaş demiş
   Namus günüdür 
   Ve şaha kaldırmış atını. 

   Kirvem hallarımı aynı böyle yaz 
   Rivayet sanılır belki 
   Gül memeler değil 
   Domdom kurşunu 
   Paramparça ağzımdaki... 

Yazarın Diğer Yazıları