Şahin Akçap

Cihangir'in bahçesi

Şahin Akçap

Henüz ilkokul yaşı çocuklarıydık.

“Bakın Seriye abanın bahçesinin dibindeki karaağaçların yanından geçip, yıkık duvarın aralığından içeri gireceğiz. Birimiz gözcü olacak. Diğer ikimiz; erik alça (erik) ve alo (mürdüm eriği) ağaçlarının altında durup iki elle silkeleyeceğiz. Düşenleri torbaya koyacağız. Dönüşte de elma armutlardan topladık mı tamamdır.” Dedi rahmetli Ercan.

Orhan içimizde en iri kıyım ve hayli de şişman. Biz evet derken o başını salladı evet yerine.

Dalacağımız bahçe Cihangir ağabeyin bahçesiydi. Bahçe değil mübarek sanki meyve deposuydu.

Benim ilk vukuatım olacaktı eğer plan işlerse.

Ercan’ın dediğini yaptık. Seriye ablanın karaağaçlarının yanından bir gölge gibi sessizce geçip yıkık toprak duvarın aralığında durduk.

Ercan işaret parmağını dudağına koyarak alçak sesle:

“Şimdi içimizden biri gözcü olacak.” Dedi.

Saniyeler içinde gözcümüzü seçtik. Cengiz gözcü olacak, ben, Ercan ve Orhan bahçeye dalacaktık.

Nefesimizi tutarak bahçeye girdik. Alçaları, aloları silkeleyip küçük torbaya doldurduk. Dönerken de bahçenin kenarlarına yayılan elma ve armut ağaçlarından elimizin yetiştiği kadar meyve topladık. Öyle dalmıştık ki daha çok götürmek için koynumuza doldurmayı ihmal etmedik.

Tam o sırada erketeye yatan Cengiz’in sesini duyduk:

“Kaçın biri geliiii!”

Hızlı adımlarla bahçeye girdiğimiz yere doğru koştuk. Orhan en arkada kalmıştı. Hem şişman hem de elindeki armudu kemiriyor ve nefes nefese arkamızdan yetişmeye çalışıyordu ki o korkutucu ses bahçenin sessizliğine bir bomba gibi düştü:

“Kaçmayın! Kaçmayıııııınnnn veletler!Ğırğız arkadaşınızı yakaladım!”

Eyvah ki eyvah Orhan enselenmişti.

Elimizdeki küçük torbayı gül dibinin aralığına usulca bırakıp geri döndük:

“Gelin vile. Bu Cangir abenin sesi! Teslim olup af dileyek Orhan’ı elinden alak.”Dedik.

Orhan, Cihangir ağabeyin yanında sessizce duruyor bu da yetmez gibi elindeki armudu yemeye çalışıyordu.

“Bakın veletler. Bu bağ bu bahçe kimin? Menim ama sizin de. Bele girip dalını budağını kırmağ yerine sesleneceksiniz mana. Ey Cangir abe diyecağsız biz geldik. Men de size canınız ne çektiyse toplayın diyeceğam.” Diye konuştu öfkeli bir sesle Changir ağabey.

Çıt bile çıkarmadan nasihatlerini dinledik.

Bu arada hangimiz kimin oğludur diye şeceremizi de bir güzel öğrenmiş oldu. Sonra gülümsedi... Uzattığı elini öptük, helallik istedik ve kös kös bahçeden ayrıldık.

O günün gecesi hiç uyuyamadım. Sabah durumu Şefika neneme anlattım.

-Bir halt ettim nedecem nene? Diye sordum.

Bıyık altı güldü. Elini omzuma vurup:

“Balam bu sana böyük ders olsun. Ne kimsenin malına, ne de ırzına tamah etmeyesen. Cangir kardaş gözü tok, özü sözü möhkem komşumuzdur. Onu da bir başka komşiyi da üzmiyesiz.” Dedi.

Aradan günler geçti.

Tepebaşı Mahallesinin girişinde eskiden tarla olan şimdi üzerine Bayındırlık lojmanları kondurulan tarlada top oynayıp akşam eve dönerken rahmetli Ercan:

“Ayva zamanı. Bi telis ayva aldık mı sahada satarız sinema paramız çıkar.”Dedi.

Kaşlarımı çattım:

“Bir bardak suya, bir lokma ekmeğe muhtaç olsam artık kimsenin bağına, bahçesine dalmam.”Dedim.

Güldü.

“Şaka şaka. Zaten o gün Cangir abeye söz verdik ya.” Dedi

Sonra da:

“Yav bili misen? Parayla alınan elmanın, armudun heç dadı yoğ. İlla ki bahçalardan ğıslayıp alacağsan ki lezzeti damağına yapışsın.” Diye dalgasını geçti.

Bahçemizin öte yanındaki kadim komşumuz Cihangir ağabeyi ve nasihatlerini hiç unutmadım...

Her zaman hayatımda doğru kararlarımın içinde yol gösteren sayısız ışıklardan biri olarak yer aldı. Rahmet ve saygıyla anıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları