Şahin Akçap

Çanakkale’de geçilirmiş!

Şahin Akçap

18 Mart 2015 tarihinde bir büyük zaferin 100.Yılını kutlamaya hazırlanıyoruz.

 

Geçilmeyen vatan sularını kan kırmızısına boyayan muhteşem bir savunmanın destanıdır Çanakkale!

 

“Gidenlerin dönmek için gitmedikleri.”

 

“Bir karış vatan toprağı için ölmeleri emredilen binlerce yiğidin tertemiz alınlarından vurulup düştüğü.”

 

“Üzerlerine hey on beşli on beşli türkülerinin yakıldığı bıyıkları henüz terlemiş, elleri kınalı civan gençlerin can verip şehit düştüğü.”

 

Kanla kutsanmış, şehitler verilmiş, Türkü, Kürdü omuz omuza savaşmış bir büyük deniz zaferinin 100’yıldönümü!

 

En güçlü silahlarla donatılmış savaş gemilerinin geçemeyip Çanakkale Boğazının serin sularına gömüldüğü, yedi düvelin ejderha ordularının çiğneyip ulaşamadığı, mübarek toprakların ve evlatlarının gözlerini kırpmadan ölüme gittikleri Çanakkale Zaferi bir kez daha anılacak.

 

“Dev savaş gemilerinin aşamadığı Çanakkale, günü geldiğinde masa başı kararlarla aşılır.” Diyen İngiltere Devlet Başkanı Winston Churchill sonunda haklı çıktı.

 

Ülkemizin altın yumurtlayan devlet işletmeleri özelleştirme projeleriyle çok uluslu devletlerin mülküne dönüştü.

 

Türk Telekom, Tüpraş, Pektim, Tekel, Şeker Fabrikaları, Limanlar kısacası toplam 124’e yakın kamu kuruluşu özelleştirildi.

 

ANAP döneminde başlatılan özelleştirilme sonradan gelen iktidarla hız kazandı bir zamanların Maliye Bakanı Kemal Unakıtan:

 

“Kimse karışamaz! Babalar gibi satarız!” Diyerek özelleştirmenin ateşini körükledi.

 

Gerekçe ise Kamu İktisadi Kurumları yani KİT’lerin zarar ettiği bahanesi, gereğinden fazla elaman çalıştırılmasıydı. Oysa bu yanlışın düzeltilmesinin en akılcı yolu üretimi artırılması, iç piyasadan artan ürünün dış piyasaların arzına sunulmasıydı.

 

Devlet kurumlarında çalışanların siyasi iktidarların atamaları yüzünden gereksiz emek potansiyeli yaratıyor, bankamatik çalışanları gibi akla ve izana sığmayan yığılmalar yaratıyor gerçeğini özelleştirme bahanesi olarak algılamak yerine çalışma hayatının iş yükü ya da iş potansiyeline göre planlamasını yapmak daha akılcı yöntem olamaz mıydı?

 

Ancak kolaycı yol seçildi en verimli devlet üretim kuruluşları elden çıkarılarak paraya dönüştürüldü ve bu hengâmede Türkiye’yi yakın plandan takip eden yabancı sermaye kuruluşları yangından mal kurtarırcasına haraç mezat giden devlet işletmelerini hazırlop ele geçirdi.

 

Ve Winston Churchill’in Çanakkale yenilgisinden sonra arkadaşlarını yatıştırmak için söylediği:

 

“Merak etmeyin gün gelir masa başında ele geçiririz.” Savı gerçekleşti.

Deyim yerindeyse Çanakkale’yi dev savaş gemileriyle ve paralı askerleriyle geçemeyenler yanlış ekonomi politikaların hezeyanına kapılanların yüzünden geçildi.

 

Bugün ülkemizdeki Amerika, Fransa, Belçika, İngiltere gibi ülkelerin bankalarımızda, özelleştirilmiş devlet kuruluşlarımızda söz ve yetki sahibi olması Çanakkale ruhuna sıkılmış kurşundan başka bir şey olabilir mi?

 

İşsizlik ve piyasalardaki bunalımın yarattığı huzursuzluklar Çanakkale’de can verip şehit düşenlerin bugünkü torunlarının alnına kul yazısı olarak ileriyi göremeyen basiretsiz siyasilerin acımasız kalemiyle yazıldı.

 

Şimdi çıkıp kürsülerde Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Destanı şiirini gözleri sulanarak okuyanlar:

 

“Cenabı hak yar ve yardımcımız olsun!” Sözlerinden sonra sokağa çıkıp diplomalı, diplomasız gençlerin, gelir durumları insanca yaşamaya yetmeyen emeklilerin, memurların, işçilerin yüzüne nasıl bakacaklar? Gönül gözleri kör olanlar:

 

“Çalışıyorlar, yollar yapıyorlar.”Teranesini sürdürmeye nasıl devam edecekler?

 

Yapılan yolların Cumhuriyet’in kazanımları olan onlarca devlet işletmelerinin ve kuruluşlarının kurban edilmesi, vergilerimiz değil mi? Yoksa yapıyorlar dediklerinizi babalarının cebinden mi ödeyerek yaptıklarını sanıyorsunuz?

 

Uçsuz bucaksız yurt meraları dururken hayvan yeminin ve otunun, bostanında tarlasında ekip yetiştireceği ürününün tohumunu dışarıdan alan bir Türkiye’yi yaşıyoruz. Şablonunu ise “Yeni Türkiye!” İmajı oluşturuyor. Sahi siz hala döviz karşılığı dışarıdan aldığımız tohumun bir kere ürün vermeye kodlandığını bilmiyor musunuz?

 

Çanakkale’yi geçerek işçi sınıfının Rusya’daki devrimini engellemeye çalışanları, Anadolu topraklarını yolgeçen hanına çevirmek isteyenleri durduranların bugünkü torunları ne acıdır ki kendi vatanlarında yabancı sermayenin ele geçirdiği devlet kurumlarının kapısında boynu bükük kullar durumuna düşürülmüştür.

 

Ha yıllar öncesi bir lokma ekmek için Avrupa’ya el kapılarında çalışmaya gitmek ha şimdi yabancı sermayenin işletmeleri, şirketleri önünde el açıp beklemek sizce bir farkı var mıdır?

 

Ne yapalım?

 

O büyük ve görkemli zaferin aziz hatırası önünde yüreğimize taş basıp oturmaya devam edeceğiz. Ta ki kapılara gelip dayanan ekonomik kriz bir lokma helal ekmeği de elimizden alıncaya kadar.

 

Çanakkale’de can verip şehit düşenlerimizi rahmet ve saygıyla anarken onların mübarek hatıralarına sahip çıkmayı beceremeyenlere de yazıklar olsun demekten başka bir söz bulamıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları