Şahin Akçap

Bir dosttan mektuplar (3)

Şahin Akçap

Adı bende saklı dostun üçüncü mektubu:

Nefessiz kalmak                                                         

Hani Göğüs kafesinizin kemikleri birbirine girmiş, Kalp ritminiz tavan yapmış, Ruhunuzu ise kayıplarda Evren de tek başına kalmış gibi htiğiniz oldu mu? Zaman zaman hepimizin başına gelmiştir. Zaman, her şeyin ilacıdır, ya sabır dediğiniz de olmuştur… İşte böyle bir günde kahvemi yudumlarken, bir yandan da yağmurun cama vuruşunu ve aşağı doğru usulca aşağı süzülüşlerini seyrederken aklımdan da ne çok yaşanmışlıklar, değişik hayatlar var diye aklımdan geçiriyordum. Öyle ya ne çok hayatlar vardır. Kimi göz yaşlarını hapseder yüreğine bir diğeri içi kan ağlasa bile yüzünün gülmesi için sebepler arar… Tam da bu düşünceleri yaşarken, kapı açıldığın da içeri, uzun boylu, narin yapılı, mahcup yüz ifadesi ile güzel teyzenin içeri girmesiyle adeta düşüncelerimden uyandım. Dalgın bakışlarımdan dolayı sanki rahatsız olmuştu. Kızım merhaba, dedikten sonra koltuğu işaret ederek oturabilir miyim nefessizim dedikten sonra benim buyurun dememi beklemeden koltuğun ucuna ilişmişti bile. Uzun, uzun yüzüme baktıktan sonra bana neden öyle bakıyorsun dedi… Şaşkınlığımı üstümden atamamıştım,  nasıl baktım ki dedim… Cevabını alamadım teyzeden. Bir bardak, sıcak, limonlu çay iyi gelir düşüncesiyle yerimden doğrulurken, elime dokunarak bir şey gerekmez zahmet etme dedi… Sanki düşüncelerimi okumuştu. Siz arkanıza yaslanın, rahat rahat oturun bir bardak çay iyi gelecektir dediğimde,  o zaman üç şekerli olsun derken sesi nasıl da titriyordu. Mutfağa doğru ilerlerken, artık düşüncelerimi bir kenara bırakıp, teyzeyle ilgilenmem gerektiğini düşündüm. Sabahın bu saatinde, yoğun yağan yağmur altında bu yaşında, neden gelmiş olabilirdi…  Çayı doldurduktan sonra ikram da bulunmak için geri geldiğim de daha rahatlamış hatta yüzün de tebessüm bile vardı. Karşılıklı, çayımızı yudumlarken, mahcup bir şekilde, kızım sizde ikinci el eşyalarda varmış öylemi dedi. Var ne istiyorsunuz dediğim de şey ben… ben… Torunlarım için kıyafet istiyorum havalar iyice soğudu derken sesinin bir an için kısıldığını düşünmekten kendimi alamadım… Onlar bana, Allahın emanetleri oğlumdan kalanlar dedikten sonra kısa bir sessizlik yaşadık.  En büyüğü on üç, on dört ve dokuz yaşındalar evde de sadece ısıtıcı ile ısınıyorlar… Başını hafifçe öne eğdi ve çayından bir yudum daha aldı. Çayın bittiyse arkaya geçelim de bakalım uygun neler var acaba beğenir misin dedim… Birlikte arka tarafa geçerken, teyzecim sen beğendiklerini seç al ben biraz mutfağa geçeyim dedikten sonra teyzemi ikinci el kıyafet ve eşyalarla dolu oda da bıraktım. Sekiz,on dakika geçmemişti biri beni o tarafa doğru itti sanki. İçeri girdiğimde soğuk taşın üstünde oturan az evvel camdan süzülen yağmur taneleri gibi gözünden yaşlar inen teyzemi görünce içim burkuldu. Yanına oturdum üzülmeyin, buradan herkes alıyor utanılacak bir şey yok dediğimde Teyzem, evet kiminin eskisi bir diğerinin yenisi olabiliyor dedi. Eliyle gözyaşlarını silerek başladı hikayesini anlatmaya.

Kızım ben, fabrikatör eşiydim, bir oğlumuz vardı. Paraya para demez, hangi evde oturmak için düşünen, tatil için bu defa hangi ülkeye gitsek diye karar veremeyen biriydim. Hayret içinde kalmıştım, olur teyzem bu hayatta her şey insanlar içindir dedim. Kısa bir nefes aldıktan sonra devam etti kaldığı yerden anlatmaya… Hayatın ilk darbesini o yıl eşim felç oldu fabrikaya gidemiyordu bizde iş bilir kişilere emanet etmiştik kendimizce ama onlar parsellemişler bile haberimiz yok. Bu arada ya oğlunuz dedim… Duraksadı biran için derin bir nefes aldıktan sonra Oğlum, aşık olduğu kadının peşinden yurt dışına gitmişti orada yaşıyordu pek gelmezdi. Babasının durumundan dolayı yanımızdaydı. Hastane ev arası derken günler hızla geçiyordu. Dört ay sonrada eşimi kaybettik. Artık anne oğul baş başa kalmıştık. Bir gece, oğlum yanıma gelerek, anneciğim ben yarın sabah yurtdışına gidiyorum çocukları ve eşimi alıp geleceğim. Mutlu olmuştum tekrar bir ailem olacaktı. Sabah erken kalkıp oğlumun kahvaltısını hazırlarken bir yandan da küçük bavulunu hazırlamıştım bile. Bilemezdim ki bu oğlumla son kahvaltımız olacaktı…  Teyzem bu defa hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Çaresizdim ne yapacağımı bilemiyordum… Sadece nasıl oldu diyebildim. Kahvaltı sonrası oğlum havaalanına gitmek için bindiği Taksiye başka bir araç çarpıyor ve oğlum ölüyor. İşte kızım bu çocuklar, torunlarım,  yani bana oğlumdan emanetler… Kısacası kızım evet hayat bu “Allahın sınavı, şaşalı bir hayattan bu hale geldim Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın” Bu kıyafetleri torunlarıma alıyorum, gençler onlar istiyorlar ihtiyaçları da var…  Gene çaresiz kalmıştım, sadece kıyafet vermekle olmayacaktı. Benim de yapacağım, elimden gelen başka bir şey yoktu…

Yazarın Diğer Yazıları