Şahin Akçap

Aynaların içindeki bahar

Şahin Akçap

Upuzun geçen kış aylarının son deminde derin bir tabağın tabanına yayılan tülbendin içine fasulye, nohut, buğday taneleri konur sonrada aynı tülbendin geri kalan uzantısıyla kapatılıp envai çeşit nebatlar her gün hafifçe sulanarak çimlenmeye bırakılırdı.

 

Toprak damlı iki göz evimizin camgüzeli saksılarının yanındaki çim tabakları sanki yepyeni ve güzel günleri karşılama ayini yapan anamın bahara hoş geldin jesti olurdu.

 

Tabaklardan birinin önüne ayna konurdu. Yeşeren baklagiller ve tahıllar yemyeşil kesip filizleri uç verdiğinde Mart ayı çoktan kapıya dayamış demekti. O tabak üstü yeşilliklerin yansıdığı minik aynaların içindeki güzellik, dışarıdaki kar kütlelerine nispet edercesine büyürken, güneş çoktan kuzeyden, güneye doğru yükselmeye başlamış olurdu. Doğanın durdurulmaz gücü bu müthiş devingenliğiyle insanlar daha bir umutla yaşama sımsıkı sarılırlardı.

 

Anadolu’da bu biçimde hala sürdürülen sayısız geleneğin temelinde şüphesiz ki Şamanizm’in izleri vardır. Şekiller ve biçimler üzerinde hayatı arayışın onca çeşitliliğinin özeti bir yudum mutluluk arayışıdır.

 

Küçük yoksul yaşamların hiç de küçük olmayan beklentileriydi can sularımız. Nenelerimizin yol yordam bilen hayat felsefelerinde ne çok öğreti olduğunu şimdi anlamak bir gecikmişlik olsa bile, sanki hiç zaman kaybedilmemiş gibi bir başlangıç yaparak sil baştan tümünü anlatmak ve onları geçmişten haberdar etmek zor olmasa gerek. Zor olan varsa günümüz teknolojisinin çocuklarımız üzerine yığılan sanal âlem araçlarıdır ki onların içinden küçük beyin ve yürekleri çekip almak da hani hüner ister.

 

Bazen masallar yol göstericimiz olabilir. Hani o güzel şarkıda:

 

“Baba bana masal anlat içinde kurtla kuzu olmasın.”Gibi başlayan ama içeriğini eski zaman geleneklerinin doldurduğu masallara dönüştürerek ne çok şeyler anlatabiliriz ne çok şeyler ah bir bilseniz.

 

Ama zamanın hain bir törpüye dönüştüğü, insani değerlerin alaşağı olduğu bir süreçte dedelerin, ninelerin huzurevlerine kaptırıldığı bu bencil ve acımasız kısır döngüde bunu başarır mıyız doğrusu tartışılır.

 

Onun içindir ki yaşlılar yurdu, kimsesizler evi, huzur evi denildiği zaman içim cız eder ve binlerce hızarın altında yüreğim biçilircesine acı çekerim, rengi görünmez bir iç kanamayı yaşarım.

 

Ah! Bize ne oldu?

 

Nasıl kıydık şahdamarlarımıza?

 

Nasıl kaybolup gittik yaşayanlarımızı korkularımızın, endişelerimizin derin mezarlarına terki diyar eyleyerek?

 

Oysa hala ayanların içinde geziyor en güzel baharlar…

Yazarın Diğer Yazıları