Şahin Akçap

Akdeniz'den Van Gölünün İskele köyüne

Şahin Akçap

Mavi bir hayat biçimidir bizim ellerin insanları için. Her daim yer mavi, gök mavi olmalıdır ki yüzünde mavi gülümseme eksik olmasın.
Hani gazabını yaratırken doğa göçü sırtlayan insanımıza sordular:
"Nerede yaşamak istersiniz?" Diye.
"Mavi!" Dedi…
"Mavi olmazsa yaşayamam."
Sarılınca yükü dört tekerlekli araçların üstüne soluğu mavinin koynunda aldılar.
Ol hikâyemiz sorulunca başlangıcımızda gazap yerine bir hayat sorunu olunca göç noktamız Akdeniz kıyıları oldu.
Ne zaman rengini bulutların süt beyazından almış mavi kıyılarından birine oturup kalsam, gözümün önünden, iki tarafı kavak ağaçlarıyla sıralanmış, yedi kilometrelik İpek yolundan Yüksek Deniz Van Gölüne uzanır anılarım.
Ve birden kendimi kavak, söğüt, iğde ağaçlarının kuşattığı İskele Köyünde bulurum.
Beşyol noktasından yolcu taşıyan dolmuşlar, dolmuş taksiler ve kadim belediye otobüsünden indiğimizde elleri cebinde, kaşları çatık, bakışlarında:
"Bak burası bize ait."Diyen İskeleli bıçkın delikanlılar karşılar.
Yükümüz semaver, içinde murtuğası, otlu peyniri olan sepetler, sarım sarım sarılmış kilimlerle göle nazır İskele bahçelerinde soluklanırız. Kimimiz en yakın çeşmeden suya koşarken, genç analarımız henüz yeni ayaklanmış bebelerimize iki ağaç arasına gerdikleri salıncak beşikler kurar. Bazen de annelerin:
"Sakın denize girmeyin bizsiz. Hep beraber gideceğiz kıyıya!" Seslerini duymaza gelip, su görmüş kurbağalar gibi var gücümüzle göle koşardık.
İskele Köyü Şehri Van'ın merkezine en yakın olduğu için en çok uğrak yerlerinden olan kıyılarımızdandı.
Bazen sürprizlerle karşılaşırdık. Bizden önce ki piknikçiler konakladıkları bahçeyi kirletmiş, ağaçlarına zarar vermişse bahçe sahipleri arklardan su koyarlardı bahçelere. İşte o zaman çul, kilim serecek yer kalmayınca ağaçsız, gün altı yerlere sererdik yüklerimizi. Biraz içlensek de anlardık ki haklı İskeleli:
"Celiyem cidiyem."Aksanlı hemşerilerimiz.
Bu gözdağları sonunda piknikçiler alırdı derslerini. Gelenler dönerken, toplarlardı çer çöplerini ve dalına, yaprağına zarar vermezlerdi bahçelerinin.
Bir zamanlar vapur kalkan iskelesine gel zaman git zaman içinde feribotlar çalışmaya başladı. Feribotlar ki içinde katar katar vagonları alıp ta İran'a demiryolu katan.
En iyi yüzücüler İskele Köyünün çocuklarıydı. Gölün sodalı suyundan yüzleri bakırlaşmış, saçları sararmış çocukları gördüğünüz zaman anlardınız ki onlar İskele Köyünün verdeçeleridir. Her 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramında bütün yüzme, yağlı direkten bayrak alma yarışmalarında madalyalara ve kupalara onlar sahip olurdu.
İskele Köyünün en muhteşem anlarından biri de yaz sonu harman zamanıydı. O muhteşem bahçelerin göle bakan yüzünün orta yerinde yılın ürünü buğdaylar carcarlar, düğenler tarafından ezilip, şenelerle rüzgâra savrularak taneleri hasat olarak alınırdı.
Harman zamanı, bahçelerin önündeki ince kumlu kumsalın savrulan samanının zerreleri gölün üzerine sanki altın tozu gibi dağılır, güneşin ışıkları altında parıl parıl parıldardı.
 O günlerde, bir başka kıyısında, tam da buğday silolarının önünde uzayıp giden sahilde, yaz ve sonbahara veda edilirdi.
Son zamanlarda İskele Köyünün emanetindeki kıyılarda gölün kirliliği çevre için S.O.S veriyor.
Bu önemli sorun öncelikle İskeleli hemşerilerimizin hayati önemdeki sorumluluğudur. O bir zamanlar bir iğde ağacının küçük bir dalına bile zarar verilmesinde ayağa kalkanlar, çevreye kıyan nedenleri yetkililerle paylaşarak önlem almak zorundadır.
"Dünyada her yer kirleniyor." Bahanesine yer vermeden sorunun çözümünü sahiplenmelidirler.

Yazarın Diğer Yazıları