Şahbettin Uluat

Sars Mers Korona

Şahbettin Uluat

Vaktiyle kitabın birinde bir hikâye okumuştum.

Köylük yerde, aralarında düşmanlık bulunan komşu iki aileden söz ediyordu.

Hikâyeye göre her şey iki aileden birinin horozunun diğer ailenin bahçesine girmesiyle başlamış.

Bahçesine horoz giren ailenin çocuğu da bir taşla horozu öldürmüş.

Durumu gören horoz sahibinin oğlu babasının yanına varıp olan biteni anlatmış.

Baba biraz düşünüp başını sağa sola sallamış sonra da oğluna dönüp “yavrum gidin tepkinizi gösterin! Ona uygun bir karşılık verin, horozun öcünü alın” demiş.

Bu talimat üzerine bir araya gelen ailenin üç genç oğlu kendi aralarında konuşmuşlar.  Babalarının bu konuda aşırı duyarlılık gösterdiği, böyle bir şeyin karşılığı olması gerekmediği sonucuna varmış.  Herhangi bir tepki göstermemişler.

Aradan altı ay gibi bir zaman geçtikten sonra günün birinde yine bir oğul babaya gelerek başka bir kötü haber getirmiş.

“Baba” demiş, sarı ineğimiz yanlışlıkla komşunun tarlasına girmişti. Geri geldi ama zehirlenmiş her halde, öldü. Büyük ihtimalle komşumuz zehirledi!”

Baba oğullarını yanına çağırıp yeni bir talimat vermiş.

“Yavrularım, gidin horozun öcünü alın!”

Gençler kendi aralarında bir kez daha toplanmış “babamız iyice yaşlandı, artık olayları birbirine karıştırmaya başladı. Biz inek diyoruz, o horozdan bahsediyor. Zaten ineğin zehirlenmesinde komşunun rolünün olup olmadığı da tam belli değil, başımızı belaya sokmayalım” diyerek yine tepkisiz kalmayı seçmişler.

Aradan bir zaman geçtikten sonra iki genç oğul, iki göz iki çeşme birliktebabalarının yanına gelmişler.

“Baba, komşunun oğlu tüfekle vurup kardeşimi öldürdü!”

Artık iyice yaşlanmış olan baba da kendini tutamamış, ağlamış.

“Evlatlarım, tez gidin horozun öcünü alın!” diye haykırmış.

Kardeşlerin büyüğü“Baba, biz kardeşimiz öldü diyoruz, sen de gidin horozun öcünü alın diyorsun. Kardeşim öldürüldü…”

“Evet, oğlum, sonunda kardeşin de öldürüldü” demiş baba, esefle başını sallayarak Eğer siz vaktiyle o horozun öcünü almış olsaydınız bugün kardeşin yaşıyor olacaktı.”

*

 

Peki, ben bu hikâyeyi bugün niye yazdım?

Bu zor zamanda, bu Koronavirüs’le başımızın belada olduğu zamanda.

Eminim çoğunuz anlamışsınızdır.

Dünyamız kaç zamandır bu tarz dengeleri altüst eden virüs salgınlarıyla yüzleşip duruyor.

2002’de Sars salgını Hong Kong’dan başlamış. 2012’de Mers’e Orta Doğu solunum sendromu denmiş.

İlk çıktığı günden beri sonuçları itibariyle bütün dünyayı sarsan, ekonomileri, sosyal yaşamı, inanç ve eğitim sistemlerini, insan ilişkilerini bir fırtına gibi savuran Koronavirüs’ün de, öncekilerin de insan eliyle ve laboratuar ortamında elde edildiğine ilişkin ciddi kuşkular var.

Gazetemiz yazarı, arkadaşımız Nedim İlikçi’nin bu anlamdaki geleceğe yönelik kaygılarına katılmamak elde değil. 

Her ne kadar çok fazla dillendiriliyor olmasa da birilerinin bir şeyleri değiştirip dönüştürme, denge ve düzenleri ciddi anlamda ve belli amaçlar doğrultusunda sarsma, geleceğin dünyasına şekil verme yönünde el altından faaliyet gösterdikleri; bu iş için virüsü kullandıkları fikri dünyanın her yerinde sayısız insanın beynini kurcalayıp duruyor.  Ve doğal olarak bugünkü salgının gelecekteki olası sonuçları kaygılandırıyor.

Dünya ekonomisi bakımından ciddi bir yükseliş gösteren Çin bu darbeden çok ağır etkilendi. Avrupa’da sarsıntılar sürüyor.  Petrol fiyatlarının vurduğu Rusya’da da ciddi sıkıntılar söz konusu.

Virüse karşı hem sağlık kuruluşlarıyla, hem kriz yönetimi ile mükemmel bir performans gösteren ülkemiz de ister istemez bu küresel salgından etkileniyor.

*

Şimdi sanki yaşlı ihtiyar dünyamız, bu gürültü, patırtı içinde kolay işitilmeyen bir sesle bizlere, bu virüslerden etkilenen her kültürden, her ülkeden bütün dünya insanlarına sesleniyor.

“Sars’ın faillerini bulup gerekenleri yapın…“

“Sars’ın, faillerini bulup gerekenleri yapın…”

 

Yazarın Diğer Yazıları