Şahbettin Uluat

Memleket özlemi Van mevsimi

Şahbettin Uluat

Özlemek insana has bir duygudur.  Bizi geçmişte birlikte olduğumuz yerlere, insanlara, nesnelere, yaşanmışlıklara doğru çeker.

Yaşlandıkça çocukluk, gençlik günlerimizi özleriz. Birbirimizden uzak kaldıkça eşlerimizi, dostlarımızı, akrabalarımızı özleriz. Kopup gittiğimizde doğup büyüdüğümüz, koşup oynadığımız, ilk kez okula gittiğimiz, ilk aşkı yaşadığımız yerleri özleriz.

Bütün bunların toplamı anlamına gelen memleketimizi de tam bunun için özleriz.

Ben bu duyguyu defalarca ve yoğun olarak yaşadım.

İlk kez memleketten ayrılıp eğitim için Adana'ya gittiğim zaman yaşadım. On yedi yaşımın o duygusal mevsiminde, uzun otobüs yolculuklarıyla ulaşılan, iklimi, insanları Van'dan farklı olan bu şehirde yaşarken zaman zaman gündelik etkinlikler esnasında aklımdan çıksa da ailem, memleketim hep gözümde tüterdi.

Sonraki zamanlarda bir yılı aşkın süre Ankara'da, bir o kadar süre Gaziantep'te de öğrenci iken benzer duygular içinde oldum.

Bir kere de 1992 yılında da yabancı dil sınavıyla girip sekiz yılı aşkın süre Van şubesinde kambiyo elemanı olarak çalıştığım özel sermayeli bir bankanın bana ödediği ve neredeyse yarı maaşım kadar olan dil tazminatı kesilince düştüm yollara.

Çalıştığım sektördeki kurumlar konjonktürel nedenlerden ötürü teşkilat anlamında küçülüyor; masrafları kısıyordu. Elemanı olduğum banka Hakkâri'deki ve Bitlis'teki şubeleri kapatıp personelin bir kısmını çıkartmıştı. Dil tazminatımı yeniden alabilmem yani eski gelir düzeyine kavuşabilmem için kambiyo servisi olan bir şubeye gitmem gerektiği bildirilmişti. Yani yol görünmüştü.

 Ben de o günlerde yakınlarımın yaşadığı iki şehirden birine İzmir'e ya da Antalya'ya tayin istemek zorunda kalmıştım.

Adana'da bulunan bölge müdürümüz dilekçem üzerine beni arayıp kendi bölgesinde benim niteliklerime sahip elemana ihtiyaç olduğunu; o şehirlere beni gönderemeyeceğini ama talebime göre Gaziantep, İskenderun, Adana ya da Mersin illerinden birine tayin edebileceğini söylemişti. O şubelerden birini seçmem halinde (daha önce bir dalavere ile benden esirgenmiş olan) şeflik kadromun da verileceğini eklemişti.

Mersin şubesine tayin istedim. Tanıdıklarıma en yakın olan il orasıydı.

Tayinim çıktıktan sonra da ailemi Van'da bırakıp Mersin'e gittim ve merkez şubede, kambiyo servisinde şef olarak çalışmaya başladım.

Ne var ki, Mersin'deki ilk ayki maaşıma dil tazminatı eklenmemişti.  Durumu şube müdürüne ilettiğimde verdiği yanıt benim için tam bir şoktu. 

"Ben istemezsem vermezler" demiş ve eklemişti " ama neyse dil bilgin işe yarıyor, bu ay bildiririm maaşına eklerler…"

Durum iç açıcı görünmüyordu ama başka seçeneğim yoktu.

Her ne kadar şubedeki yoğun ithalat, ihracat işlemlerini henüz ayrıntılı olarak kavrayamamış durumda bulunsam da, orada yararlı olacağımı biliyordum. Her şeye rağmen kalıp yerleşme konusunda kararlıydım.

Dediği gibi, ikinci ay dil tazminatı maaşıma eklenmişti.

Bir otel odasında kalıyor, her on beş günde bir aksatmadan Cuma akşamı otobüsle Van'a gelip Pazar günkü otobüsle dönüyor,  Pazartesi günü işimin başında oluyordum.

O günlerde yaşadığım bir olayda memleket özleminin başka yerden yayılan kokusunu alır gibi oldum.

Bir gün sık sık yaptığım gibi merkez postanesinin önündeki jetonlu telefonla evi arayıp konuşmuştum. Konuşmadan sonra ahizeyi yerine koyduğumda bir el omuzuma dokundu. 

Tanımadığım bir yüz vardı karşımda. "Hemşerim, sen Vanlı mısın?" diye sordu.

"Evet" dedim.  "Nereden anladın?"

"Telefonda 0432'yi çevirdin," dedi.

Ben kesinlikle kimin hangi numarayı çevirdiğine bakmazdım. Belli ki gurbette olması bu arkadaşımızı duyarlı kılmıştı.

Sonrasında oturup konuştuk.

Berbermiş, bir süre önce gelip oraya yerleşmiş.  Mersin konusunda benim kadar heyecanlı değildi.

*

Tayinim Mersin'e çıktığında Bedrettin ağabeyim o şehirde yaşayan ve Vangölü Otobüs yazıhanesini işleten bir hemşerimizi aramış, yardımcı olmalarını rica etmişti.  Soyadı Aytürk olan o hemşerimizin yanıma kattığı bir genç, kendi yoğun işini gücünü bırakıpi ki gün boyunca benimle sokak sokak, emlakçı emlakçı ev aradı. Bu vesile ile bunca yıl sonra kendilerine müteşekkir olduğumu bilmelerini isterim.

Mersin Van arasındaki yolculuklarımın birinde memleket özleminin kokusunu yeniden aldım.

Antalya'dan gelen otobüste Vanlı bir hemşerimizle yan yana oturmuştuk. "Antalya'ya taşınmıştım; şimdi de vazgeçtim,  geri memlekete dönüyorum. Eşyalarım kamyonla geliyor, ben otobüsle gidip tuttuğum evi hazırlayacağım" dedi.  Dönüş nedenini sorduğumda aldığım yanıt ilginçti;

"Bir gün kaldırımda yürüyordum. Hemen yanımda da başka biri vardı. Ben çerez almak için caddenin karşısına geçtikten hemen sonra bir araç direksiyon hâkimiyetini kaybedip az önce ayrıldığım kaldırıma çıktı ve az önce benim yanımda yürümekte olan adamı ezip öldürdü. O an kendi kendime düşündüm. Karşıya geçmemiş olsaydım ölen öteki kişi de ben olacaktım. Antalya gibi bir yerde hiç kimse beni tanımazdı. Götürüp kimsesizler mezarlığına gömerlerdi ve ailem de dönmemi beklerdi. Oysa benzer bir kazayı Van'da geçirsem başıma toplananlardan hiç olmazsa bir tanesi beni tanır, aileme bildirirdi. O an karar verdim. Dönecektim ve işte dönüyorum."

Bu gerekçe bana ilginç ve çarpıcı görünmüştü.

*

Çalıştığım bankanın yetkilileri sık sık "hala evini niye getirmedin?" diye soruyorlardı.

Boş zamanlarımda ev aramayı sürdürüyor, Mersin'in bütün semtlerini geziyordum. Bir türlü kafama göre bir ev bulamamıştım. Bu arada "ben gelirsem iyi kötü bir çevrem olur ama eşim, çocuklarım burada gariplik çekerler, uyum sağlayamazlar; ailece sıkıntı yaşarız" diye de düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Mersin kozmopolit bir şehirdi. Tanış olmak, arkadaş olmak kolay değildi.

O günlerde Van'da, üniversitede benim niteliklerime uygun bir sınav açılmıştı. Bir gelişimde her ihtimale karşı o sınava da girdim.

Sonraki zamanlarda teyzemin İskenderun'da yaşayan kızı Hatice ile eşi Mustafa da sağ olsunlar iki küçük çocuklarıyla Mersin'e gelip bir gün boyunca bana ev aradılar.

Mersin'de kiralar yıllık peşindi.  Uygun yollu bir ev bulup borç harç satın da alabilirdim. Ama o aradığım fiyatı keseme uygun evi, semti bir türlü bulamadım.

Bu arada sendikanın işyeri temsilcisi de olmuştum. Yaptığımız toplantıda yaklaşık otuz kişilik üyelerimize bankadan memnun olup olmadıklarını sordum. Türkiye genelinde hala şubeler kapatılıyor, elemanlar çıkartılıyordu. İnsanlar gelecek kaygısı yaşıyorlardı. Hiç biri memnun olduğunu söylemedi. Bu da benim için ciddi bir işaretti.  Kafamdaki soru işaretlerini arttırmıştı.

Van'da, üniversitedeki sınavı kazandığımı öğrendiğimde artık Mersin'den vazgeçmiştim. Geri dönecektim.

İstifa dilekçemi verdikten sonra bölge müdürü aradı. Nedenini sordu.  Mersin'e uyum sağlayamadığımı, ailemle orada yaşamamın zor olacağını söyledim. Diğer şubeleri yeniden önerdi, "istersen Van'a yeniden göndereyim" dedi.  Hayır, yeni işimi ayarlamıştım ve kıdem tazminatımı alabilmem için bunu kendisine söyleyemezdim. Banka kendi ayırdıklarının kıdem tazminatını veriyordu ama personel ayrılmak isteyince zorluk çıkartıyordu.

İki buçuk ay sonra Van'a döndüğümde rahatlamıştım.

O gün bu gündür de Van'dayım.

*

Bir Ekim ya da Kasım günü Mersin'de karşımda iki yaşlı adam yürüyordu.

Biri diğerine "havalar düzelmeye başladı" dedi.

Bu sözü bana oldukça ilginç geldi çünkü benim belleğimde havalar Nisan ya da Mayıs aylarında düzelmeye başlardı. Kendi kendime gülümsedim.

Şükür ki Mersin'in adamların bahsettiği o en sıcak zamanlarını hiç yaşamadım.

*

Kış da, bahar da, Ramazan ayı da bitti.

Şimdi Güney ve Batı illerimizin bunaltan sıcakları başladı.

Yani Van mevsimi başladı.

O gündüzleri sıcak, geceleri serin ve hala yorganla yatılan şehre, Van'a dönüş zamanıdır.

O özlemimizin önemli bir parçası olan eski insanların, eski sokakların, eski komşulukların çoğunu bulmak mümkün olmayacak ama erik değdirenlerimizin bir kısmı geri gelecek.

Geri gelecek ve memleketin havasını soluyacaklar, denize gidecek, Akdamar Adası'na, Van Kalesi'ne uğrayacaklar. Mesire yerlerinde, yazlıklarında mangal yapacaklar. Belki bir erik değdirenler gecesinde yeniden toplanacaklar.

Bir kez daha başka şehirlerin insanları olan çocukları için güzel bir değişiklik olacak; çocukluklarını Van'da geçirmiş olanlar için de güzel bir özlem giderme süreci yaşanacak.

Sonrası mı?

Sonrasında da hep olduğu gibi evli evine, köylü köyüne gidecek. 

Yıllardır olduğu gibi.

Yazarın Diğer Yazıları