Mehmet Bedri Gültekin

Cenevre'de anahtar Türkiye'de!

Mehmet Bedri Gültekin

Birleşmiş Milletler gözetiminde, Suriye iktidar ve muhalefet temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen Anayasa görüşmelerinin 3. Turu yarın İsviçre’nin Cenevre kentinde başlıyor. Toplantıya Ankara’nın ve Şam’ın terör örgütü olarak niteledikleri PYD (PKK) ile HTŞ (Heyet Tahrir ül Şam) dışında esas olarak Türkiye birlikte hareket eden ve ÖSO bünyesinde bir araya gelen Suriyeli muhalifler katılıyor.

Başlı başına bu tablo Cenevre görüşmelerinin gerçekte Suriye ile Türkiye arasında yapıldığını kanıtlamaya yeter ve tuhaflık da burada başlıyor.

Bizzat kendisi emperyalizmin bölücü ve yıkıcı faaliyetlerinin hedefi olan Türkiye, başka bir ülkeye Anayasa yapmak gibi bir garabetin içinde bulunuyor.

“Suriye Muhalefeti” gerçeği

Hiç kimse bağımsız Suriye muhalefeti diye bir varlığın olduğunu iddia etmesin. Böyle bir muhalefet yoktur. ABD, İslamcı terör örgütlerini kullanarak Şam yönetimini devirme planını uygulayınca meydan doğal olarak IŞİD ve El Nusra (bugünkü HTŞ) gibiörgütlere kaldı. Bu örgütler ise bir yanıyla kendilerini var eden büyük planın bir parçası olarak hareket etmek durumundaydılar. Öte yandan günü gelince de tasfiye edilmek durumunda olan “güvenilmez araçlar” idiler.

Onun için ABD ve bir zamanlar Suriye’de onun birlikte hareket eden Davutoğlu gibi iktidar sahiplerinin 2015 yılında Kırşehir’de askeri eğitimden geçirerek Suriye’ye yolladığı silahlı gruplar sınırdan geçer geçmez dağıldı. 54 kişilik ilk birliğin yarısı Nusra’yakatıldı, bir kısmı ise o sırada PKK’nın elinde olan Afrin’e sığındı. Girişim tam bir fiyaskoyla sonuçlandı.

İkinci örnek İdlip sahasındaki durumdur. Türkiye’nin, Suriye Ordusu’nun vilayette kontrolü sağlamak üzere harekete geçmesini engellemesi sonucu vilayetin neredeyse tamamı HTŞ’nin kontrolüne geçti. Oysa vilayette ÖSO’ya her türlü desteği veren Türkiye’nin 14 kontrol noktası bulunmaktadır.

Cenevre’de yarın Şam heyetinin karşısına oturacak olan Suriyeli muhalifler esas olarak Türkiye’nin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla kontrol altına aldığı Cerablus –El Bab hattında, Afrin’de ve Doğu’da Resulayn ve TellAbyad bölgesinde varlık gösterebiliyorlar.

Yani Türkiye varsa varlar, yoksa yokturlar.

Mevzi komşuluğu

Türkiye, söz konusu harekâtları haklı olarak teröre karşı mücadele gerekçesiyle Suriye topraklarında gerçekleştirdi. Ama şimdi ilk iki harekâtı gerçekleştirdiği yerlerde yani El Bab, Cerablus ve Afrin’de Türk Ordusu Suriye Ordusu ile mevzi komşusu oldu. Yani bu yerlerde Türk Ordusunun kontrol etmediği yerler Suriye Ordusunun kontrolünde ve Suriye’nin kontrolünde olan yerlerden Türkiye’ye yönelik tehdit esas olarak sonlanmış vaziyette.

Sadece Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin kontrol ettiği alanın hemen ötesinde PKK var. Yani burada Türkiye’nin önünde, kendisine yönelen tehdidi göğüslemek gibi bir görev devam ediyor.

Öte yandan İdlip bölgesinde hala devam eden terör faaliyeti HTŞ tarafından gerçekleştiriliyor ve HTŞ’nin orada varlığını sürdürmesi ise Türkiye’nin Suriye ordusunun ileri harekâtını engellemesi sonucudur.

Türkiye’nin Suriye topraklarını Suriye Ordusundan korumak gibi bir görevi olmadığına göre IŞİD ve PKK’nın elinden alarak Suriye Ordusu ile komşu olduğu alanları asli sahiplerine bırakması gerekiyor.

Böyle bir perspektifle olaya bakıldığı zaman Cenevre’de Suriye devletinin karşısında masada bulunacak bir muhalefet hareketi de olamaz.

Yapılması gereken

Esasen saçmalık, Suriye gibi bağımsız ve egemen bir ülkenin Anayasasının ülke dışında başka ülkelerinin gözetimi ve vesayeti altında yazılmak istenmesidir.

Doğrusu, Suriye Anayasasının Suriyeliler tarafından, Suriye’de yapılmasıdır.

Türkiye, Cenevre’de yapılan görüşmelerin anahtar ülkesidir. “Muhalefetin”, İktidar anlaşarak Anayasa görüşmelerini sonuçlandırması en başta Türkiye’nin çıkarınadır.

Bu durumda Afrin, El Bab,Cerablus, ve İdlip’de Suriye devletinin kontrolü sağlanacak ve Türkiye, Şam ile birlikte Fırat’ın doğusundaki ABD varlığını ve bu emperyaliste dayanarak ülkenin dörtte birini ve petrol yataklarını hala kontrol eden PKK varlığını sonlandırabilecektir.

Bu sonuç, Bölgeye barışın gelmesi, Batı Asya Birliği’ne giden yolda en önemli engelin kalkması anlamına gelir. Türkiye de böylece kaynaklarını giderek en önemli sorun haline gelen ekonomik kriz ile mücadeleye ve Doğu Akdeniz’de daha da ısınmakta olan soruna ayırabilecektir.

Ve o zaman Doğu Akdeniz’deki “Mavi Vatan” mücadelesinde Türkiye’nin en büyük müttefikleri Libya ile birlikte Suriye ve Mısır olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları