Yunus Türkoğlu

Bizim Mahallenin Çocukları ve Gençleri

Yunus Türkoğlu

Her mahalle kendi özelinde güzeldir. Her mahalle ayrı bir âlem, ayrı bir dünya ve buna bağlı olarak ayrı bir hikâyedir! Bir mahallede yaşanan hatıraları yıllar sonra anlatmak,  o günleri tekrardan kaleme almak insanları çok mutlu ediyor!

Van’ın tüm mahalleleri” İşte bu bizim hikâyemiz, öyle saf öyle temiz!”derdi! Evet Van’ın yetmişli yıllarındaki mahalleleri işte öyle saf ve temizdi. O zamanlar mahalle vardı! Şimdi mahallenin adı var fakat kültürü yok. Mahalleyi kaybettik!

Bizim mahallede; “Birdirbir, uzuneşek, melikan, bilye yuvarlama, kemik âşık sallama, bayramlarda milav kazıp fındık atma, fırfıra çevirme, güvercin taklası ve en önemlisi futbol oynanırdı…”

Güvercin taklası oynarken yeğen Fafo dayısı Kenan’a hep oyun oynardı! Sürekli rakip takımlarda olurlar, Fafo takımını kurarken genellikle dördüncü kişi olurdu. Tam Kenan takla atıp havadayken kaçar, o da sırt üstü yere çakılırdı. Fafo, Gözel Eze’nin bahçedeki iğde ağaçlarının arasından eve doğru kaçarken feryadı figan ile Kenan’da peşinden giderdi.

Bizlerde oyunumuzun yarıda kaldığına mı üzülsek, yoksa bu duruma gülsek mi bilemezdik!

Cemile Teyzelerin tarlada ikindi ile akşam arası takımlar kurulur maç yapardık. Bu saatlerde mahallenin teyzelerinin de semaveri yakıp çay keyfi yapma zamanıydı! İster istemez futbol topumuz bunların oturdukları yere giderdi.

Şimdi git gidebilirsen, futbol topunu iste isteyebilirsen!

 “- Vile yetimler, nedir sizden çektiğimiz, ağız tadında bir çay içirmiyisiz!

 “- Bizi verem ettiz he vallah Gırlığanlar!”

Bu güzel annelerde bizim gençliğimizi yediler! Vallah sizin yüzünüzden ağız tadıyla bir oyun oynayamadık, bir-iki gol atamadık he vallah…

Kaleye şut atmaya bile korkardık, eviniz şen ola!

Mercimek mahallesinde bir yaz gününün ikindi sonrası, beş yol ağzındaki köprünün başında arkadaşlar toplanmışlar.  Köprünün altından akan kanal suyu etrafı serinletirken, Mühre duvara sırtını dayayıp oturanların kahkaha sesleri epeyce uzaktan duyuluyordu!

Bizden bir-iki kuşak büyük olan merhum Cahit Sarı anılarını anlatırken Çetin, merhum Erdal ile Âdem’in gülmekten gözleri yaşarırdı! Orada en az on beş kişi varız. Bu üç arkadaşımız anlatılan anılara daha çok tepki verdiklerinden dolayı Cahit ağabey onlara teveccüh ediyor. Hem anlatır, hem de bu üçünün gözlerinin içine bakardı. 

İşte mahallenin en nüktedanı!

 “Kambersiz düğün olmaz!” Bisikletiyle Yakup Akyürek geliyor. Gelirken genellikle bisikletin üzerinde akrobatik hareketler yapardı, sonrasında alanda bir iki hareketten sonra topluluğa katılırdı. Bazen de gösteri yapar bisikletini duvarın üzerinde sürerdi! Bu kadarda gözü karaydı.  Yakup ağabey gelince herkes kendine çeki düzen vermek zorundaydı! Duymasın ama biraz şergadaydı !

İşte mahallenin en ağır ağabeyi!

Sakin ve sessiz sedasız gölge misali biri daha yanımıza doğru yaklaşıyor! Buda mahallenin sakinlerinden Erol Metin. Gelişini bile bazen duymayız. Az ve öz konuşur hani “Ağzı var dili yok” derler ya, işte öyle beyefendi biri.

İşte mahallenin en sakini!

Bu üç arkadaş ayrılmaz dostlardı!

Cahit Sarı mekânın cennet olsun. Yakup ve Erol ağabeyler “İşiniz gücünüz rast gelsin, ayağınız taşa değmesin…”

Bizim mahallede isimler; “Cahit- Caho, Yakup- Yako, Çetin- Çeto” şeklinde kısaltılır öyle kullanılırdı!

Bu gün büyüklerin futbol oynama günüdür ve toplanmaya başlıyorlar. Haluk ve Uğur Eskitaşcıoğlu, Abdulkadir ve Salih Taşcıoğlu, Ercan Aytok, Metin Arslan, Sabahattin Dalkıran gibi mahallenin gençleri toplanıp maça başlıyorlar. 

Bizlerde mühre ve briket duvarlarla tumpların üzerinde oturup onları seyretmeye başlıyoruz...

Anlatılan isimlerin bir kısmı artık aramızda değil! Mekânlar ise soğuk beton yığınları arasında kaybolup gitti. Hani apartman diyorlar ya, işte o canavarlar bağı bahçeyi talan edip hepsini yuttu!

Ey canım Anneciğim; Yer sofrasında “Sengeser” yediğimiz odamız,  akasya ve armut ağaçlarının olduğu bahçemiz artık yok!

Ey Saime Teyze; Eriklerin altında semaver yakıp ta komşuları çağırıp çay içtiğiniz bahçe artık yok!

Ey İğneci Abdullah amca; Ekip biçtiğin Hüsnü Yaşar’ın tarlası da yok, senin” taya” yaptığın bahçende yok!

Ey Beşir Emi; Yıllarca işlettiğin bakkal dükkânın bakımsızlıktan dolayı yıkılmak üzere! Gözyaşlarını hep içine akıtıp, mahzun ve melül son demlerini yaşıyor!

Yürüdüğüm bu yollar bile sanki o yollar değil!

Sağlıcakla kalınız.

“Tedbiri Elden Bırakmayınız!”

Yazarın Diğer Yazıları