Şahbettin Uluat

Siyasal Kültür Farklılıkları

Şahbettin Uluat

Bosna'nın bilge önderi Aliya İzzetbegoviç Bosna Savaşı esnasında askerlerine şöyle demişti;

"Görüyorsunuz, Allah karşımıza acı veren bir imtihan çıkarmıştır. Boğazlandık, kadın ve çocuklarımız öldürüldü, camilerimiz yıkıldı. Ama biz kadın ve çocukları öldürmeyeceğiz, kiliseleri yakmayacağız. Bunu yapmayacağız, çünkü bazı tekil vakalarda bunlar olmuş olsa da bu bizim yolumuz değil.

Biz muzaffer olacağız, çünkü biz başkalarının dinine, milliyetine ve farklı siyasi kanaatlere saygı gösteriyoruz ve çünkü bu zor durumumuzda bile temiz insanlar olmaya çabalıyoruz.

Ve başkalarının ibadethanelerini yıkmak bize her halükârda yasaklanmıştır."

Bu sözler dost, düşman herkesi gafletten uyandırabilecek nitelikteydi.

Bu sözler, bilge liderin inancının mayaladığı siyasal kültürün ipuçlarını içeriyordu.

***

Bosna Savaşı, Avrupa'nın göbeğinde, çok da eski olmayan zamanlarda ve Birleşmiş Milletler'in sözde kontrol ettiği bölgelerde yaşanmıştı.

Bu savaş esnasında, Avrupa'nın orta yerinde, Srebrenitsa'da. Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün Hollandalı askerleri sözde koruma amacıyla Müslümanların elindeki silahları toplayıp savunmasız bıraktıktan sonra, Sırplar kendilerini görmezden gelen medeni ülkelerin ve uluslararası kuruluşların ve o BM Barış Gücü'nün gözleri önünde kadın, çocuk demeden akla ziyan katliamlar yapmış. 8372 cana kıymışlardı. 

Hem onların, hem kenarda durup seyredenlerin, hem de dolaylı destek verenlerin bir tek gerekçeleri vardı; din ve inanç farklılıkları.

***

Tarihlerinde köle ticareti olan medeni Avrupalıların ve Amerikalıların ataları, yüz yıllar boyunca çeşitli bahanelerle kimi yoksul ülkelerin can damarlarına çökmüş; o ülkelerin insanlarını, sömürgeci valiler ya da aralarından çıkartıp onayladıkları diktatörler eliyle baskı altına almışlardı.

Sömürdükleri o ülkelerin enerji ve maden kaynaklarından elde ettikleri ekonomik gücü sanayide değerlendirip daha da zenginleşmiş, hızla kalkınmışlardı. Her çeşit pahalı sanayi mallarının yanında çok çeşitli ve etkili silahlar üretip askeri anlamda da gücü ellerinde tutmuşlardı.  

Askeri ve politik müdahalelerde bulunmuş oldukları ülkelerin halklarını birtakım projelerle yoksul, kaynaksız, eğitimsiz, bilgisiz bırakmış ve o süreçte aynı ülkeleri kendi sanayi mallarını pahalı fiyatlarla sattıkları pazar olarak da kullanmışlardı.

Onlar, Birinci ve İkinci Dünya Paylaşım Savaşlarını başlatıp sürdürerek insanlığı milyonlarca can kaybına neden olan; her anlamda ve her türlü maddi manevi yıkımlara yol açan acılı günler yaşamaya mahkûm etmişlerdi.

 İkinci Dünya Savaşı galibi 5 ülke, 51 ülkeye 1945'de öncülük ederek oluşturdukları Birleşmiş Milletler kuruluşunda kendilerini veto yetkisiyle donatıp diğer ülkeler karşısında mutlak gücü ellerine almışlardı.

Elbette ve doğal olarak bütün bu süreçlerde, her savaşta daha da zenginleşen silah tüccarlarının da rolleri ve etkileri olmuştu.

***

O ülkeler bununla da yetinmediler. Vaktiyle "size demokrasiyi getireceğiz" yalanıyla kandırmış oldukları ülkelere atamış oldukları bazı diktatörler taleplerini karşılamada yetersiz kalınca başka projeler ürettiler; uçaklarıyla, modern silahlarıyla, sinsi siyasetleriyle, hormonlu bahaneleri ve taşeron örgütleriyle bölgelere yeniden döndüler.

Afganistan'ı, Mısır'ı, Yemen'i, Suriye'yi, Irak'ı, Kırım'ı, Doğu Türkistan'ı, Çeçenistan'ı, çeşitli Afrika ülkelerini cehenneme çevirip yaşanmaz hale getirdiler. İnsanları mülteci edip, kitleler halinde yollara döktüler. Sınırlarına dayanan büyük çoğunluğu kadın ve çocuk olan, masum, sahipsiz canları, köpeklerle, dikenli tellerle, aşılmaz duvarlarla karşılayıp çaresiz bıraktılar.

Filistin'de on yıllardır süren baskı ve katliamları görmezden geldiler, zalime destek oldular.

Bütün bu yaptıklarına kılıf olsun diye akla ziyan bir siyasal İslam kavramı uydurup ortaya attılar. Daeş gibi, El Kaide gibi, El Şebap gibi, Boko Haram gibi Müslüman maskesi taktıkları ama el altından kendi doyurup besledikleri veledi zina terör örgütlerini maskeleyip, sadece halkları Müslüman ülkelere zarar verecek şekilde iş başı yaptırdılar. Ardından bütün bu örgüt faaliyetlerini bahane ettiler ve kendileri de olaylara dâhil oldular. 

Terörle mücadele ediyoruz ayağına üsler kurdular; ellerini ateşe sokmadan, usulca geçip petrol kuyularının başına oturdular.

Kısacası, atalarının izinden gittiler.

Onlar, bugün sömürgeci sıfatıyla müdahale etmeyi sürdürdükleri, halklarını öldürüp göç yollarına düşürdükleri toprakları yüz yıl öncesine kadar ve yüz yıllarca elinde tutmuş olmasına rağmen, her inanca saygı duymuş ve asla sömürgecilik yapmamış olan Osmanlıyı anlayacak, dinleyecek durumda ve konumda değiller.

Onlar Aliya İzzetbegoviç'i de dinlemezler, anlamazlar; anlasalar onaylamazlar.

Kendi içlerindeki sayıları hiç de az olmayan Rachel Corrie gibi vicdanlı ve dürüst insanlara hiç mi hiç kulak vermezler. 

Nasıl ki bilge lider kendi kültürünün gereğini yaptıysa, onlar da kendi politik kültürlerinin gereğini yaptılar, yapacaklar, yapıyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları