Ekrem Örskıran

Molla Bozo

Ekrem Örskıran

İkinci dünya savaşı kıtlık senesi, halk buğday, arpa, darı ne bulabilse yemekte. Rahmetli Hacı Nuhi de o sene, buğday stokları yapıp Hacca gitmiş. Halk, merak etmeyin Hacı Nuh'i bugün yarın Hacdan gelir stokları, siloları açar buğday ucuzlar beklentisine girer. Gel gör ki, Hacı Nuh'i Hac’dan gelir fiyatları ucuzlatacağı yerde bir de o üstüne koyar. Düşer mi halkın diline, bilhassa Molla Bozo’nun. Molla Bozo; diğer adıyla Gazizade Molla Mehmet(1886-1948).Medrese tahsili almış, Azeri kökenli büyük bir bilge kişi, usta bir şair, güçlü bir heccav, diline düşmeye gör. Yüzden fazla şiiri var. Bilhassa Van’la ilgili şiiri çok güzeldir. Bazı mısraları şöyle: Van'ın bir yanı İskele, Bekledim belki yar gele, Uçan kuşlar gelmez ele, Kardeş bu Van'da bu Van'da.

 

***

 

Gazizade der ki ferman, Gelir gider bize yardan, Her derde bulunur derman, Kardeş bu Van'da bu Van'da. Haci Nuh’i, Molla Bozo’dan fellik fellik kaçmaktadır. Ancak, bir keresinde kaçamayacak bir pozisyonda yüz yüze gelirler. Molla Bozo; Hacı Nuh'i Allah hayretsin bir rüya gördüm, baktım ki; Kıyamet kopmuş Mahkeme-i Kübra  büyük mahkeme kurulmuş, Müslümanların günah ve sevapları tartılıyor, benim günahlarım sevaplarıma ağır basıyor, beni Cehenneme atacaklar, sağdan soldan sevaplarım aranıyor; terazinin sevap kefesine konuyor, gene de günahlarım ağır basıyor, çaresiz bir halde çırpınırken bir de baktım karşıdan sen geliyorsun, boynunda da Kur'an asılı. Sana koştum, Hacım bana bir parça İman lazım yoksa beni Cehenneme atacaklar. Sen sağ elini Kur'ana üç kere vurarak "Bu Kur’an, Bu Kur’an, Bu Kur'an bende zerre kadar iman yok" deyince, Hacı Nuh‘i bastonuyla Molla Bozo'yu kovalar. Hani "Her Musa'nın bir Fravun'u var" derler ya, Hacı Nuhi'nin de Firavun’u sanki Molla Bozo idi. Her ikisinin de ruhları şad olsun.

 

Molla Bozo, aynı zamanda büyük bir satranç ustasıydı. Kendisi gibi şair ve satranç ustası olan “Bahri Taş’la” satranç oynuyorlardı. Oyunun hararetlendiği bir anda, şu mısralar ağzından dökülmeye başlar: Behri Daş, Behri Daş, İşler oldi hemen yaş, Emin ol nenen geyirecah, Gabağındaki Gızılbaş. Behri Daş, başlar elinde Gara gelen yazar gırmızi yazı, Cümbüş’ü terk eyledim, İndi çalaram sazı. Mene cilve eyleme, Çekemezem bu nazı, Adını Gazi koymuş, Köpeyoğlu kör Kadı.

 

Kıymetli hemşehrimiz Baş Savcı Necmettin Bey anlatmıştı: Seçim senesiydi, Van’da bir gece görevli olarak, Van’ın ilçelerinden birine resmi arabayla gidiyorduk. Vadi gibi bir yerde, bir otomobilin park halinde durduğunu gördük. Arabayı durdurup, içine baktığımızda, şoförün uyuduğunu ayrıca otomobilde büyükçe bir çuvalda da "ayakkabı teklerinin bulunduğunu gördük. Şoförü uyandırdığımızda, baştan korktu sonra Baş Savcı olduğumu söyleyince sakinleşti. Burada ne işi olduğunu? Ayakkabı teklerinin de neyin nesi olduğunu? Sorduğumda; "Kinyas Bey'in yukarıdaki köye propaganda için çıktığını, ayakkabı teklerini köylüye dağıtmak üzere götürdüğünü, kendisine oy verilmesi halinde de diğer teklerini vereceğini” söyledi, demişti. Necmettin bey'in kulakları çınlasın...

 

İşte, siyaset böyle bir şey. Her Musa'nın bir Fravun'u olur demiştik ya, Kinyas beyin de Firavun'u "Deli Arif'ti" Deli Arif, oldukça iri yapılı, kızdırıldığında; bir elini ısırarak diğer eliyle de başına vuran biriydi. Kinyas bey'in evinin önüne gider söver sayardı. Kinyas bey de büyük bir olgunluk içersinde kendisine para gönderir gönlünü hoş ederdi. Deli Arif, aklına estikçe Ramazan'da Teravih Namazına giderdi. Mahallenin çocukları da onu kollar arkasında saf'a dururlardı. Deli Arif secdeye gittiğinde, arkadan ayağına iğne batırırlar, Deli Arif de ayağa kalkar caminin ortasında bir elini ısırır diğer elini de başına vurarak oynamaya başlardı. Allah her ikisine de rahmet eylesin.

 

Hayat bu, tiyatro sahnesi.

Yazarın Diğer Yazıları