Şahbettin Uluat

İdlib bombalanıyor...

Şahbettin Uluat

İdlib bombalanıyor.

İnsanlar evlerini, eşyalarını, komşularını, ekmek kapısı işyerlerini ve işlerini bırakıp; her yaştan çocuklarını alıp yollara düşüyor.

Sığınılacak tek yer Türkiye ya da Türkiye'nin gölgesinde olan sınır bölgeleri.

Gelenler eli boş ya da eğer varsa birkaç gün yetecek sınırlı yiyecek, içecekleriyle geliyorlar.

Gelenler bu soğuk kış günlerinde nerede barınacaklarını, nerede doyacaklarını, nerede banyo yapıp başkaca zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacaklarını düşünemeden geliyorlar.

Önce can diyorlar. Can her şeyden değerli.

Bebelerini kucaklayıp düşüyorlar yollara. Kendileri dehşet içinde; çocukları dünyadan habersiz.

Sonra televizyon haberlerine, sosyal medya paylaşımlarına yürek yakıcı haberler, resimler, videolar düşüyor.  Soğuktan donan çocuklar, ısınmak için giysilerini yakan insanlar.

Bir sosyal medya paylaşımına konu olan videodaki çocuk ceketsiz. Kaydı yapan gazeteci soruyor, ceketin yok mu diye. Çocuğun yürek yakıcı duruşu, gözlerinden sessizce süzülen yaşlar ve yanıtı içimizi parçalıyor. "Bize ceketi babam alırdı, babam savaşta öldü. Artık kimse bize ceket almıyor."

Benim sosyal medya hesabıma gelen bir başka videoda çok fazla üşüdüğünü çocuk masumiyeti ile açıkça gösteren, yarı ağlar duran, çıplak ayaklarında naylon terlikler bulunan 4-5 yaşlarında bir başka çocuk var.

Lay lay lomcu müzik, eğlence, dedikodu içerikli olanlarında yeterince yer almasa da televizyondaki ciddi haber kanallarının hangisini açsak; hangi gazetenin birinci sayfasına baksak karşımıza onlar çıkıyorlar.

Araçlarla ya da yaya olarak, kafileler halinde,  sınır bölgelerimize taşınıyorlar.

Ellerindeki yetersiz bez parçaları ile çamur tarlaların içine çadırlar kuruyor; o çamur, soğuk zeminlerde çoluk çocuk yaşamaya çalışıyorlar. 

İyi ki Türkiye var. Yıllardır büyük bir fedakârlık örneği göstererek, kardeşlik, insanlık adına, hiçbir şekilde ayrımcılık yapmadan sınırlarına gelen insanları mağdur etmeyen devletimiz ve milletimiz onlar için devreye giriyor. Başta Türk Kızılay'ı, İHH olmak üzere çeşitli Türk yardım kuruluşları da bu mağdurlar için çadırlar hazırlayıp; yiyecek, giyecek desteği sağlıyorlar.

Ne var ki, sınırlarımıza dayanan insan sayısı arttıkça yükümüz ister istemez maddi - manevi ağırlaşıyor.  Bu hal iç siyasette birileri tarafından olumsuz anlamda kullanılıyor.

Kalabalık mülteci guruplarının arasında düşman unsurların bulunması olasılığı da doğal olarak rahatsızlık veriyor.

Her gün en azından Türk televizyon ekranlarına düşen ağır mağduriyetler karşısında modern, gelişmiş, insancıl, demokrasiye ve insan haklarına saygılı (!) batı dünyası dinlemede.

Ne zaman ki, mültecilerin kendilerine yönelme olasılığı ortaya çıkıyor, o zaman Türkiye'ye yönelik cılız destek sesleri geliyor.

Onların sınır kapılarını çalacak tek bir mülteciye bile tahammülleri yok.

***

Ensesi kalın birileri bilinçli olarak bu perişan insanların ölümü, yaşamı ve zorlukları üzerinden kendi kirli emellerini gerçekleştirme peşinde.

Bir yandan etnik, dinsel, mezhepsel farklılıkları olan yerleşik Suriye halklarını yaşadıkları yerlerden göç etmeye zorlayıp oraları boşaltan, insansız hale getiren bu şer güçleri, bir yandan da Türkiye'nin yükünü ağırlaştırma hesapları üzerine bina ettikleri kendi saklı operasyon planlarını devreye sokuyor; sağ gösterip sol vuruyorlar.

İçeride ve dışarıda birlik beraberliğimizi bozmak, kalkınma hamlelerimize engel olmak, Akdeniz'deki haklarımızın üzerine oturmak için var güçleriyle çalışıyorlar.

Amerikalılar da, Ruslar da Güney Kıbrıs'a asker taşıyorlar.

İttifak üstüne ittifak, plan üstüne plan yapıyorlar.

İdlib bombalanıyor; çocuklar, kadınlar, yaşlılar ya ölüyor; ya da sonu belirsiz yollara düşüyor.

İdlib bombalanıyor; televizyon haber bültenlerine; yurdum insanının saf, temiz yüreği yanıyor. Yardım konvoyları harekete geçiyor.

Afganistan'dan, Yemen'den, Irak'tan, Libya'dan eksik olmayan akbabalar Suriye üzerinde de dönüp duruyor.

Yazarın Diğer Yazıları