Şahbettin Uluat

Her genç adama bir Abdurrahman Amca

Şahbettin Uluat

Yüzü dün görmüşüm gibi gözlerimin önünde.

Yüzü ayna gibi içinin aydınlığını yansıtıyordu. Yaşadığı zor günlere rağmen yaşama sevincini de, mücadele azmini de kaybetmemiş, ufak tefek gözüken bir dev gibiydi Abdurrahman amca.

Her karşılaşmamızda ondan pozitif enerji aldım. Hiç konuşmadan, sadece izleyerek de alabildiğim bu enerjinin düzeyi o konuştuğunda kat be kat artıyordu. Tanıdığım kadarıyla konuşmayı seven biriydi. Konuştuğu her şey de biz gençler için aslında zümrüt kadar değerliydi.

O en iyi arkadaşlarımdan birinin, Cafer Özvan'ın babasıydı. Cafer beyin üzerine titrerdi. Biz arkadaşlarıyla karşılaştığında da hayattan örnekler vererek öğütlerde bulunurdu. Oğlunun her arkadaşını da kendi evladı gibi görür; oğluna gösterdiği hassasiyeti onlara da gösterirdi.

Feleğin çemberinden geçmiş, çeşitli zorlukları aşmış biriydi. Yüzündeki kendisini sevimli kılan her bir çizgi geçmiş yaşamının zorluklarından hatıra gibiydi.

Aslında onların kuşağın tamamı zorluklarla karşılaşmıştı. Tıpkı benim babam gibi zor yollardan geçmişti. Görmüş geçirmiş biriydi. Küçük şeylere takılıp kalmamamızı, karşımıza çıkan bazı yorucu, incitici şeyleri duruma göre görmezden gelmemizi öğütlerdi. Yaşadıkları kendisini bilgeleştirmişti. O bilgelik sadece sözlerine değil, duruşuna, hareketlerine de sinmişti.

Bir bayram günü arkadaşıma bayram ziyareti niyetiyle Eski Banka Sokağındaki evlerine gitmiştim.

Ziyaretimden dolayı çok memnun oldu. Yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Beni içeri alıp halimi, hatırımı sorduktan sonra kısa bir süre için ayrıldı. Çay hazırlayıp getirdi. Birlikte çayımızı yudumlarken bizlere yine çeşitli konularda öğütler verdi. Sorular sorup yorumlar, açıklamalar, değerlendirmeler yaptı.

Bir ara biz Cafer beyle kendi aramızda konuşurken; "gençler," dedi, "size bir sorum var."

Susup kendisine döndük.

"Ama düşünmeden cevap vermeyin, düşünün, öyle cevap verin," diye tembihledi ilkin.

Sonra da soruyu patlattı.

"Birisi size küfretse," durdu yüzlerimize dikkatle baktı.

"Hatta, ana, avrat küfretse ne yaparsınız?"

İkimiz de neye uğradığımızı şaşırmıştık. Böyle bir soru beklemiyorduk.

İkimiz de kavgacı tipler değildik. Değildik ama gençtik. Lise son sınıfa gidiyorduk. Böyle bir olayla karşılaşmamıştık o güne dek. O yüzden düşünmemiştik de. Düşünmemiştik ama herhalde boş durmamamız, hak ettiği karşılığı vermemiz gerekirdi. Birbirimize bakıp büyük olasılıkla aynı şeyleri düşündük. 

Kısa bir sessizlikten sonra yanıtlayan ben oldum.

"Biz de ona küfrederiz!"

Başını hayır anlamında iki yana salladı. Cafer bey hiçbir şey demeden dinliyordu,

"Kavga ederiz!"

"Hayır, onu da, ötekini de yapmayın. Hiç cevap vermeyin!" dedi.

İkimiz de dikkatle dinliyorduk, devam etti.

"Kötü söz sahibinindir. Siz ona benzer şekilde karşılık verirseniz ya da onunla kavga ederseniz, onun seviyesine düşmüş olursunuz. Onun gibi cahil birine dönersiniz."

Şaşkındık, birbirimizin yüzüne baktık. Devam etti.

"Onun küfretmesiyle sizin ananıza, bacınıza bir şey olmaz. O kendi küçülmüşlüğüyle kalır. Ama siz ona bir şekilde onun diliyle cevap verirseniz sizin de ağzınız kirlenmiş olur. Öyle bir durumda o insanla muhatap olmayın. Arkanızı dönün gidin. Onun fitnesine alet olmayın."

Durdum, düşündüm, aydınlandım.

Bu açıklamalar bana yeterli gelmişti. "Haklısın Abdurrahman Amca, teşekkür ederim. Ufkumu açtın. Ben olaya hiç öyle bakmamıştım," anlamında bir şeyler söyledim.

"Oğlum, ben bu hayatta neler gördüm neler. Konuşmalarım boşuna değil. Cafer'e de her zaman söylüyorum. Öyle kötü, ağzı bozuk insanlarla gezmeyin. Bela gelecek yerden uzak durun."

Kısa bir sessizlikten sonra ekledi.

"Zaten o keskin, kötü, ağzı bozuk insanlar düzelmezlerse, bir yerde belalarını bulurlar merak etmeyin. Size yaptıkları hakaret yanlarına kâr kalmaz!"

Sonra biraz daha oturduk, birer çay daha içtik.

O gün, onların evinden çıktığımda artık eski Şahbettin değildim. Hayatım boyunca unutmayacağım bir ders almış, olgunlaşmıştım.

Allah ona da, bütün yakınlarına da, bütün o zamanların güzel insanlarına da gani gani rahmet eylesin.

Allah öyle bilge büyükleri bu toplumdan eksik etmesin.

Yazarın Diğer Yazıları