Şahbettin Uluat

Gurbet memleket ve Erik Değdirenler

Şahbettin Uluat

İnsanlar, bu dünyanın fırtınasıyla, boranıyla, aşırı sıcağıyla, vefasızlığıyla, özlemiyle ve diğer her türlü sorunuyla baş edebilmek için kendilerine huzur, mutluluk, rahatlık verecek şeylerin peşine düşerler.

Kimisi her fırsatta çantasını toplayıp bir yerlere gezmeye gider. Kimisi her akşam gazinoları, eğlence yerlerini doldurur. Kimisi de, yoksul ya da zengin, evlerinin yanındaki üç kilitli kulübelerde ya da çatılarındaki kuş hırsızlarına karşı iyi korunan kümeslerinde çok sayıda güvercin (ev kuşu) saklar, ara sıra onları gökyüzüne salar ve sonsuz gökyüzünde onların uçuşlarını seyrederek hafifler.

Bütün bir sezon boyunca çalıştıktan sonra,  yaz tatilini üzerindeki yorgunlukları atmak için fırsat olarak gören anne babalarla, onların anlattıklarını kendi hayal dünyalarıyla buluşturup, büyüklerinin coşkusuna ortak olan çocuklar da aynı şeyin peşindedirler.

Belli aralıklarla doğup büyüdükleri şehirlere dönerek oraların havasını soluyan erik değdirenler için de bu böyledir.

Farkında olalım ya da olmayalım insanın bu dünyada koşup kovaladığı esas şey özünde bir parça daha huzur ve mutluluktur. İki sevgi sözcüğü, mücevher, harika bir akşam yemeği, bir paket çikolata yeni bir ev ya da araba bunları sağlar.

Gurbetçiler için o huzur ve mutluluğun harman olduğu yer de,  eş dostun, tanıdıkların ve her türlüsünden anıların bulunduğu memleket toprağıdır.

İnsanın yabancısı olduğu bir tatil yerine gitmesi başkadır; geçmiş yaşantılarının, atalarının, dostlarının, ata baba mezarlarının bulunduğu yere gitmesi daha başkadır. 

İzlerinin, aşinalığının olmadığı bir tatil yerinde, kişisel ilgi ve merak durumuna göre denizde, doğada, eğlence yerlerinde, ören yerlerinde, müzelerde vakit geçiren insan, dönüp kendi memleketine geldiğinde, bütün bunların yanında daha başka şeylere de vakit ayırır. Programına başka şeyler de ekler. Bazen denizi, eğlenceyi bir kenara bırakarak yaşlı anne babasının, dede ninesinin, eş dostunun yanında vakit geçirir. İcabında onlardan her gelişinde tekrar tekrar dinlediği aynı öğütleri, aynı anıları yeniden dinler ancak bundan yakınmaz, aksine daha fazla huzur ve mutluluk biriktirir.

Her gelişinde son geldiği zamandan itibaren kaybedilmiş olan tanıdıklara üzülür, yeni doğanlarla tanışır. Her anlamda bilgisini ve bilincini tazeler.

Doğup büyüdükleri ikinci vatandan ayrılıp büyükleriyle birlikte anayurtlarına giden gurbette doğmuş çocuklar da o ilk kez gördükleri dedelerinden, ninelerinden, halalarından, teyzelerinden, amca ve dayıları ile başka yakınlarından etkilenirler. Kendilerini gülen gözlerle karşılayan, sımsıkı saran bu insanlara çok kısa zamanda alışırlar. Anne babalarının vaktiyle göçüp gitmiş oldukları şehirlerde kendilerini dalsız, kanatsız hissederken o dalların, kanatların ata yurdunda kendilerini beklediğinin ayrımına varırlar.

Her ne kadar heyecanla gelişlerin burnu sızlatan buruk gidişleri olsa da pek çok insan zamanla buna da alışır.

*

Bir de gelmeyenlerle gelemeyenler vardır.

Her birey farklı ve kendine özel koşullarıyla yaşar. Onların koşulları gelmelerine izin vermez.

Kimisi şu ya da bu şekilde, şu ya da bu nedenle başkalarına bağımlıdır; onların izni olmadan ya da onlardan kopmadan hareket kabiliyeti yoktur. Memleketten ayrılıp gitmiştir, uzun zaman gelememiştir.  İçinde sürekli büyüyen, büyüdükçe bir ur gibi rahatsız eden bir özlemle yaşar durur.

Kimisinin birinci dereceden yakını kalmamıştır ve doğup büyüdüğü yerlere gitmekle kalmak arasında bir yerde kalır, adım atamaz.

Kimisinin ekonomik olanakları sınırlıdır, gidemez. Başka birilerinin ağır kırgınlıkları, bir türlü yatışmayan kızgınlıkları vardır gitmezler. 

*

Bir TRT belgeselinde, gerçekte kendisi başka bir şehirde doğmuşken, ata baba yurdunu kimi orada yaşayanlardan daha hızlı sahiplenene de rastladım.

Vaktiyle babası Ankara'ya yerleşmiş kendisi de Ankara'da dünyaya gelmiş bir kamyon şoförünün bütün dünyası baba yurdu Trabzon'du. Kamyonunun içini Trabzon'u çağrıştıran işaretlerle doldurduğu gibi muhabbeti de çoğunlukla Trabzon üzerineydi.

Vatanım da vatanım diyor, başka bir şey demiyordu.

*

Mevsim erik değdiren mevsimidir.

Sevinç ve hüzün mevsimidir.

Çeşitli zamanlarda ve çeşitli nedenlerle memleketten kopup ülkenin değişik yerlerine dağılmış hemşerilerimizin memlekete dönüş sevincinin, yoklukları süresince gerçekleşmiş kimi kayıpların hüznüne karıştığı mevsimdir.  

Van'ın Cadde ve sokaklarına yeniden düşme, o aşina olunan tatları ve kokuları kovalama mevsimidir.

İskele'de, Edremit'te, Mollakasım'da, Amik'de, Gevaş'ta, Akdamar Adası'nda deniz kenarlarında; Muradiye Şelalesi'nde, Erciş Balık Bendi'nde, Van Kalesi'nde, eş dostun bulunduğu yerleşim yerlerinde görünme; caddede, sokakta, kahvehanede karşılaşıp "vayyy, sen buralar? hoş geldin, sefalar getirdin" deme mevsimidir.

Pek çok kimse için giderken geride bırakılan o iki bütün ya da iki bütün bir yarım kerpiçle duvarları örülmüş, antreli, bahçeli, çoğu toprak damlı, toprak sıvalı, şoratanlı evler yerine, bir kısmı 2011 depremi sonrası yapılmış, kutu gibi betonarme evlere dönmüş olduğunu bir kez daha fark etme mevsimidir.

Değişen zamanla birlikte o kerpiç gibi dış etkilere duyarlı malzemenin, beton gibi daha katı bir malzemeye dönmüş olduğu gibi, kimi insan davranışlarının da değiştiğini görme mevsimidir.

Her Vanlının bildiği, vaktiyle alışveriş etmiş olduğu peynirciler ve kasaplar çarşısının da değişimlerden nasibini aldığını fark etme mevsimidir. 

Kimileri için, "biz bu canım memleketten niye gittik?", ya da "gittik de iyi mi ettik?" sorgulamalarının yapıldığı mevsimdir.

Eninde sonunda hepimiz insanız. İyi ve güçlü yanlarımızın yanında, zayıf ve güçsüz taraflarımız da var. Bazıları için de, eski dedikoduların gündeme geldiği, üzeri kabuk bağlamış eski hesapların su yüzüne çıktığı mevsimdir. Bu anlamda o anlaşmazlıkları bir şekilde bitirmenin de mevsimidir.

En geniş pencereden baktığında her insan baştan sona kendi yaşamının da tek bir mevsim den ibaret olduğunu görür. Kırıp dökmenin, incitmenin kimseye yararı olmadığını fark eder. 

O bakımdan bu erik değdiren mevsimi, aynı zamanda kırgınlıkları içimize gömüp,  gelecek yaz belki de görüşemeyeceğimiz insanların gönüllerini almamızın da mevsimidir.

İster sıladakiler olalım, ister gurbettekiler, bugün varız, yarın yokuz.

Eninde sonunda tam ortasında olduğumuz bu anlamlı mevsim de bitecek; herkes evli evine, köylü köyüne olacak.

Gelecek erik değdiren mevsimine kesin yetişeceğini; yetişse de çıkıp gelebileceğini kim garanti edebilir?

O anlamda düşündüğünde her erik değdiren mevsimi aynı zamanda yeni bir helalleşme mevsimidir.

Yazarın Diğer Yazıları