Şahbettin Uluat

Evlenmek evlenebilmek

Şahbettin Uluat

Hasan Baba yanında oğlu Fatih'le gelmiş Evlilik Dağı'nın karşısına. Nasipse oğlunu evlendirecek. Bütün gücüyle "Açıl kapı açıııll" diye sesleniyor ve bütün dikkatiyle karşıdan bir tepki bekliyor.

Karşılarındaki yekpare taştan oluşan kocaman evlilik dağı, hafiften sallanıyor ve sol ucunda iki küçük oyuk açılıyor. Açılıyor açılmasına ama hiç biri içine girilebilecek kadar geniş değil.

Baba oğul,  bir süre dikkatle bakıyorlar oyuklara. Bakıyorlar ve üzgün halde geri dönüp kalabalığa karışıyorlar.

Naciye Teyze geliyor orta yere. O da kızı Afife'nin elinden tutmuş. Hasan Baba gibi bütün gücüyle, kayayı ikna etmeye çalışarak "açıllll kapı açıllll" diye bağırıyor.

Dağ hafifçe sallanıyor ama hepsi o oluyor. Açılan bir şey yok. Onlar da geri çekiliyorlar.

Petrolcü Naim Bey çıkıyor ortaya tombul oğluyla birlikte. Çok da bağırmadan "açıl kapı açılll" der demez kocaman kaya sarsılıyor ve kayanın sağ tarafında bir oyuk açılıp gittikçe büyüyor ve devasa bir genişliğe ulaşıyor. Ardından da yine sağ tarafta bir kısmının içinde gelin adayları olan irili ufaklı başka kapılar açılıyor.

Naim Bey şöyle bir arkasına dönüp bekleyenlere bakıyor. Dudaklarının hareketinden, kaşlarını havaya kaldırmasından fazlasıyla keyifli olduğu görülüyor. Sonra da açılan her kapıya önüne gidip birer bakış fırlattıktan sonra oğlu ile birlikte en büyük kapıdan içeri girip kayboluyor.

Kalabalık kendi arasında bir uğultu halinde konuşmaya başlıyor. Konuşanların bir kısmı ortadaki ve sol taraftaki kapıların hiç birinin açılmadığından bahsediyor.

Kalabalığı oluşturanlar biliyor ki, sağ taraftaki kapılar maddi varlığı önemseyen kimselerin açtıkları kapılar. Naim Bey de en sağdakinin hemen yanındakinden içeri girdi. Yani kapıları maddi gücü sayesinde açtırabildi.

En sol taraftaki kapılar da sadece ve özellikle sevgiyi gözeten; mutluluk için önce çekim anlamında elektriğe önem veren kimselerin girebildikleri. En ortadakiler de  hem maddi varlığı, hem de sevgiyi  eşit oranda önemseyen kimselerin açabildikleri kapılar.

Naim Bey'den sonra Servet Öğretmen geliyor kendisi gibi öğretmen olan kızı Betül ile birlikte.

Ona sağdan ve soldan büyüklü küçüklü kapılar açılıyor. Baba ve kız aralarında konuştuktan sonra sol taraftan ortaya yakın bir kapıyı seçip giriyorlar.

Holding sahibi Sabri Bey daha çağrısını tamamlamadan çeşit çeşit kapı açılıyor. Hem oğlunu, hem kızını sokuyor kapılardan içeri.

Kalabalığın gerisinde duran kimi kararsız ebeveynler ve evlatlar bir süre izledikten sonra ya şanslarını denemek üzere sıraya giriyorlar, ya da ayrılıp gidiyorlar.

Kapıyı açtıramayanların az da olsa bir kısmı yeniden denemeden önce üfürükçülere gidiyorlar. Diğer bir kısmı da koşullarını değiştirmek, daha güçlü geri gelmek üzere oradan ayrılıyorlar.

Gelenlerin bir kısmı evliliğe hazır olmadıkları için hiç denemiyorlar, kapıları açabilecek durumda olanların bir kısmı da uzak durmayı seçiyorlar.

Sonuçta hem kayanın arkasındaki gizemli mağaralarda nasibini bulamayanlar da oluyor, kayanın karşısına çıkıp nasip aradığı halde eli boş kalanlar da. Evlenme yaşına gelmiş, evliliğe niyetlenmiş gençlerin bir kısmı ne yazık ki evlilik kapısından içeri girememiş oluyor.

Meydana gelenlerin bir kısmının aklından  "keşke kırk haramilerin Ali Baba gibi bir babayiğit çıksaydı da, açıl susam açıl diye kükreyerek bütün kapıları sonuna kadar açabilseydi" diye geçiyor.

***

Biz de boş durmuyoruz. Hasan Baba'nın oğlu Fatih'i bulup konuşturuyoruz.

"Nasıl evlenelim abi" diyor Fatih, gençliğin hızı ve coşkusuyla soluk almadan ve yüksek sesle konuşarak ve hesabı eski parasal değerler üzerinden yaparak. "Bir salon kirası 3-4 milyar, bir gelinlik kirası 2 milyar. Bunun takısı var, diğer giderleri var, yeni bir ev açmak var, açılacak evin kirası var, var, var, var oğlu var."

Var, belli ki aklından geçen adaylar da var. Yoksa bu denli kararlı konuşamaz diye geçiyor insanın aklından.

O evlenmeyi düşünüyor. Düşünüyor lakin iş parasızlığa çarpınca yüzükoyun kapanıyor yere.

Askerlik bitmiş. Direksiyonu iyi, bir ticari şirkette şoförlük ve dağıtım işi de bulmuş. Bulmuş lakin, aldığı para para değil. İşi sıkıntılı, garantisi yok. Gıda maddeleri dağıtıyor dükkân ve marketlere. Hem araba kullanıyor, hem dağıtımları yapıp kaydediyor, hem tahsilat yapıyor. Mesai saatleri uzun.

Bütün bunlara karşın aldığı para da para değil. Evlenmeye, ev geçindirmeye yetmeyecek, biliyor.

Fatih konuşuyor. Artık konuşması gereken zamana geldiğinin farkında, artık sessiz durayım aile büyüklerim konuşsun demiyor.

Anne ve babası da bir an önce evlatlarını baş göz etme derdinde olmalarına rağmen kendi koşullarını kabul edebilecek birilerini bulamadıkları için bir yandan sabırla bakınmaya devam ediyorlar, bir yandan da oğullarının daha iyi bir iş bulmasını ümit ediyorlar.

Hasan Baba, "eskiden kızlar bir yerden sonra okumazlardı. Hepimiz yoksulduk. Küçük şeylerle mutlu olur, az bir masrafla evlenirdik. Şimdi öyle değil ki! Şimdi herkes okuyor, iş güç peşine düşüyor. Kızlar öyle herkesle evlenmiyorlar. Pek çok kimse lüks yaşamlara özeniyor. Bakıyoruz, elbet olacak" derken, Fatih o kadar umutlu değil. Yaşı otuzu bulmuş, çabalayıp duruyor.

Konu "evlenmek ya da evlenmemek" olduğunda söylenecek çok şey var.

Evlenmek, evlenememek, evlenmemek ile bunların altındakiler, üstündekiler farklı açılardan; farklı sözcüklerle ve farklı kişilerce gündeme getirildiğinde mevzular da, sorunlar da, çözüm önerileri de hiç bitmez; konuşur dururuz.

İnsan sayısı kadar olay var dünyada. Yaşanmış, yaşanmakta ya da yaşanacak olan.

Onların kat be kat fazlası da fikir ve yorum var elbette.

Yazarın Diğer Yazıları