Şahbettin Uluat

Eldeki kuş, daldaki kuş, resimdeki kuş

Şahbettin Uluat

Eldeki, daldaki ve resimdeki kuşların her birinin yeri ayrıdır.

Eldeki kuş, dokunduğumuz, sıcaklığını ve kalp atışlarını htiğimiz, duruma göre kafese koyup besleyebileceğimiz, duruma göre uçurtup gönderebileceğimiz, hastaysa tedavi edebileceğimiz, tehdit altındaysa koruma altına alabileceğimiz kuştur.

Öte yandan çok fazla acıkmış ve çaresizsek, bir hastalığa ilaç, bir derde derman olduğuna inandırılmışsak pişirip yiyebileceğimiz, varlığını ortadan kaldırabileceğimiz bir kuştur. Zararlı bir varlık olduğuna inandırılmışsak da öldürüp atabileceğimiz bir kuştur.

Onu elimizde tutmakla öncelikle kuşa karşı da, o kuşla ilgili çıkar beklentileri olanlara karşı da sorumluluk sahibi oluruz. Belki duruma göre hak sahibi de oluruz ama her zaman sorumluluklarımız haklarımızdan çok fazla olur.

Sorumluluklarımız kuşa karşı, doğaya karşı, kuşu ve bizi var edenle kuştan beklentisi olanlara karşıdır.  Eğer varsa haklarımız da yine onlardandır. Yani kuştan, doğadan, bizi var edenden ve kuştan beklentisi olanlardan.

Kuşu elimizde tuttuğumuz sürece bütün bunları ve bunların arkasında duran ve kuşu elimizde tutmamızdan ikinci, üçüncü dereceden etkilenen her şeyi de mümkün olduğunca görmemiz, bilmemiz, gereğini yerine getirmemiz icap eder. 

Olabildiğince çok ayrıntıya bakmak, onları görmek ve bizim kuşu elimizde tutmamız bakımından ne durumda olduklarını anlamak; kuşu bırakmamızdan, kafese koymamızdan ya da pişirip yememizden nasıl etkileneceklerini, o etkilenmelerden hangi sonuçlar doğabileceğini anlamaya çalışmak durumundayız.

Aksi takdirde kuş uzun süre elimizde kalmaz, ya öldürürüz, ya kaçırtırız ya da onu tutmayı becerebilecek veya beceremeyecek başka ellere kaptırırız.

Bu anlamda kuşu elinde tutan şahıs, en üst düzeyde sorumlu ve varsa hak sahibi iken, onun yanında duran, ona destek veren kimseler de bulundukları yere göre değişen oranlarda sorumlu ve hak sahibidirler. Şu ya da bu nedenle, şu ya da bu şekilde karşısında duran, ona itiraz eden, karşı çıkan  kimseler için de, ara yerde duranlar için de aynı şey söz konusudur. 

Hak ve sorumluluk sahipliğinin ağırlığı da tutanın çevresinden başlayarak gittikçe hafifleyerek dağılır. O kişinin yanındakilere farklı, karşısındakilere de farklı sorumluluklar yükler, farklı haklar verir.

Kişilerin kendilerine ait ya da  karşıdakilerin hakları ile sorumluluklarını görebilmeleri, kabul edebilmeleri ayrı bir konudur. Her birey kendi haklarından anlayabildiklerinin peşine düşer, sorumluluklardan da anlayıp kabul edebildiklerini yüklenir.

Sözgelimi, o insanlardan bir kısmı uzakta durduğu için ya da gözleri iyi seçemediği için eldeki kuşu daldaki kuş ya da resimdeki kuş gibi görür ve ona göre bir tavır koyar. Kimisi de onun bir kuş olduğunu da anlamaz belki bir kartal, başka bir yırtıcı olarak görür ve elinde tutanın bırakması için uzaklardan bas bas bağırır. Kendisine beklenen tepkinin gelmediğini görünce de şaşırır kalır.

Kuşu elinde tutmak dışarıdaki, uzaktaki kimseler için sıradan, basit, herkesin yapabileceği bir şey gibi görünse de gerçekte hiç de öyle kolay değildir.

Kuşu sıkıp canını çıkartmadan elinde tutabilmek, onu gereğince beslemek, çeşit çeşit doğal düşmanlarından, hastalıklardan ve yanlış müdahalelerden korumak, duruma göre güçlendirmek, her şeyden önce iyi niyetli, hoşgörülü ve belli bir birikim ve deneyimle donanmış  olmayı gerektirir.

Kuşu uzun süre elinde ve sağlıklı tutabilen o kişi doğal bir şekilde kuştan gelen tepkileri de, onu nasıl bir güç uygulayarak kaçırmadan ama öldürmeden de elinde tutabileceğini de, onu en iyi koşullarda nasıl en uzun süre yaşatabileceğini de bilen kişidir. Çoğu kez bunları geçmiş yaşam deneyimleri ile kazanmıştır.

Kuş konusunda hariçten fikir yürüten diğerlerinin büyük bölümü, bunları tam bilmedikleri için durumu yanlış algılayabilirler ya da başkalarının iyi ya da kötü niyetli telkinleriyle, algı yönetimleriyle yanıltılabilirler.

Yanlış yaklaşımlar da, her zaman yanlış sözler söylenmesine, yanlış adımlar atılmasına, yanlış işler yapılmasına neden olur.  Bu yanlışların bir kısmı şu ya da bu şekilde kuşu tutana ulaştığında beklenmedik sonuçlar doğurabilir; kuşun uçup gitmesine ya da ezilip ölmesine neden olabilir.

Ne yazık ki, insanların büyük bir bölümü çok kolay yanıltılabilir, yönlendirilebilir. Elit ve eğitimli olmaları çoğu kez bir yere kadar işe yarar.

Yanılma ve yanıltılma insana has şeylerdir. Tarihsel süreç, yanılarak ya da yanıltılarak kendi nefislerine, kendi yakın çevrelerine ya da büyük kalabalıklara zarar vermiş sayısız insan hikayesiyle doludur.

 *

Daldaki kuş, sadece görme ve işitme duyularıyla ulaşabildiğimiz kuştur.

Onu görürüz, seyrederiz, dinleriz. Kimimiz yüzeysel olarak bakar, işitir geçeriz, kimimiz oturur uzun uzun izler, dinleriz.

Kimimiz onun görüntüsüyle, sesiyle sıkıntılarımızı dağıtır, yaşama daha bir sarılırız.

Kimimiz rahatsız olur, bazen de elimize geçirdiğimiz bir taşla onu kovalarız.

Kimimiz av olsun, eğlence olsun diye sapanla ya da silahla vurur; kimimiz yemciden aldığımız yemle ya da soframızdan artan ekmek kırıntısıyla besleriz.

Onun hakkında en sıcağından en soğuğuna, en yapıcısından en yıkıcısına konuşmalar yapabiliriz. Sözlerimizin niteliği bizim kişiliğimizle, dünya görüşümüzle, yaşama bakışımızla demlenip ortaya çıkar.

Dallarda çeşit çeşit kuş, yerde de onları gören çeşit çeşit insan vardır.

*

Resimdeki kuş üzerinde en az konuşulan kuştur.

Onu avuçlarımızda hme şansımız yoktur. Onun hareketlerini gözleme ya da şarkılarını dinleme şansımız da yoktur.

O ya güzel bir tablodur, duvarların birine asılıdır, ya bir kitapta, bir akıllı telefonun, bir bilgisayarın ekranındadır.

Kimse onu tutmaya, hmeye, başkasının elinden kapmaya, pişirip yemeye çalışmaz.

İnsanın zararının da, yararının da en az dokunduğu kuştur resimdeki kuş.

İnsana yararı da, zararı da en az olan kuştur.

Yazarın Diğer Yazıları