Şahbettin Uluat

Dünya ormanında insan

Şahbettin Uluat

Dünya biz insanlar için bir tür orman.  Yürürken önümüze bakmak, sağdan soldan gelen seslere kulak vermek durumundayız. Hem bu ormanda yaşamımızı koruyabilmek için yapmalıyız bunu, hem de uygun bir şekilde temel gereksinimlerimizi sağlamak için.

Biz şehir insanlarının büyük bölümü ile kırsalda yaşayanların pek çoğu ormanın sadece belirli bölümlerini kullanırız.

Gidip geldiğimiz yerler bildiğimiz yerler, işittiğimiz sesler bildik sesler, tanık olduğumuz olaylar da bildik olaylardır.

Biz bütün bunlardan bizi rahatsız ettikleri için değil, yaşamımızı monoton kılmakta oldukları için yakınırız.

Yolumuzun üzerindeki açık logar kapağının nerede olduğunu da biliriz, bize bulaşması muhtemel tehlikeli köpeğin hangi bahçede olduğunu da. Kendi rutinlerimizle yaşarız.

Yine de vakti zamanı gelince yer değiştirmemiz, yol değiştirmemiz gerekir. Bilmediğimiz patikalara girer, tanımadığımız bölgelere gideriz.

Hep görüp bildiğimiz, huyundan suyundan haberdar olduğumuz insanlar yerine ilk kez karşılaştığımız yabancılarla muhatap oluruz. Bu ilk kez karşılaştığımız insanlar aynı kurumda çalıştıklarımız da olabilir, uzakta kalmış, görüşülmemiş yakınlar, akrabalar da, başkaları da.

Daha uyanık olmamız gerektiğini hisseder, daha dikkatli davranırız. Bilip anlayabildiğimiz risklerle karşılaşmamız halinde yapacaklarımızı bildiğimiz, anladığımız kadarıyla aklımızdan geçirir, önlemler alırız.

Yeni katıldığımız orman bölümünde ilk kez gördüğümüz ağaçlar, hayvanlar, böcekler; ilk kez tanıştığımız kabilelerden, kültürlerden bizden farklı düşünen, yaşayan, farklı alışkanlıkları olan insanlar da vardır.

Her birimiz farklı karakterlerde olduğumuz için doğal olarak farklı düşüncelere sahip olur, farklı tepkiler gösteririz. Bu tepkilerimizin çoğu o güne kadarki yaşamımızda kazandığımız alışkanlıklar olur.

Kimimiz gözü kapalı gireriz bu yabancı ortama ve çok fazla kaygılanmadan yaşamaya çalışırız. Beklenmedik bir olayla, olumlu ya da olumsuz durumla karşılaştığımız vakitlerde de anlık ve doğru bildiğimiz tepkileri veririz.

Kimimiz gittiğimiz yeni yere göre coşkuyla ya da korkuyla varırız varacağımız yere.

Oraya ulaştıktan sonra da çoğumuzda bir şeyler değişir. Az coşkumuz endişeye, az coşkumuz çok coşkuya, az endişemiz çok endişeye, az endişemiz endişesizliğe ya da coşkuya dönüşebilir.

Biraz hayalperest bir yanımız da varsa gidip yeni katıldığımız ortam kesinlikle düşündüklerimize benzemez. Olumlu yanlarıyla da benzemez, olumsuz yanlarıyla da.

Lisede matematik öğretmenimiz olan Hacer Hanım'a benzeyenlerimiz çıkar. O tayini memleketim Van'a çıktığında "Van'da herkes mağaralarda yaşıyor; insanlara ev numaran kaç diye sormazlar, mağara numaran kaç diye sorarlar" şeklinde bir yönlendirmenin etkisiyle birkaç gün ağlamış; Van'a gelip çevreyi, insanları tanıyınca da büyük coşku yaşamıştı.

Benzer şekilde üniversite eğitimi için bildiğim bir ilçeye gelen öğrencilerin "burada sosyal yaşam çok siyah beyaz" diye düşünüp mutsuz olduklarını da bilirim.

Kitlesel iletişim araçlarının herkesi her yer hakkında bilgili kılmasından önce köylülerin şehir hakkında, doğuluların batı, batılıların da doğu hakkında çok uçuk fikirleri olduğunu belli bir yaşta olanlar bilir.

Bugün bile ülkemizin batısında yaşayanların doğuda bulunan herkes hakkında kimi önyargıları olduğunu çoğumuz çok iyi biliriz.

Elbette yaşadığı orman bölgesini terk edenlerin tamamı kendi ülkelerindeki bir başka ülkeye gitmezler. Onların içinde başka bir ülkeye, başka bir kültüre gidenler de olur.

Onlar öncelikle orada yeni gittikleri ülkenin dili ile cebelleşirler. En basit bir şeyi bile anlatmakta güçlük çekenleri olur. Araya teknolojik cihazları sokarak bu anlaşmazlık bir şekilde çözülse de anlamadıkları, anlayamadıkları çok şey kalır.

Yabancı bir ülkede bir süre yaşamak durumunda kalanlar yavaş yavaş alışırlar bazı şeylere ama hiçbir zaman, her şeye alışmaz, alışamazlar.

Elbette geçici bir süre için gidip geri dönenler de olur; geçici niyetiyle gidip gittikleri yerlerde kalanlar da.

Gittikleri yerlere kısa sürede alışanlar da olur, ömür boyu alışamayanlar da.

Kendi yaşadıkları yerler zaman içinde değişirken farkına varmayanlar da olur, bir süre ayrı kaldıktan sonra döndüklerinde eski camların bardak olduğunu, şehrin, insanların, fikirlerin ve yaşam tercihlerinin değiştiğini görenler de.

Gittikleri yeni yerlerde üstü av niyetiyle kapatılmış tuzaklara düşenler de olur; hazine değerinde kazanımlar elde edip beklenmediği refah seviyesine çıkanlar da.

Hepsi bu dünya ormanında gerçekleşir. Hepsi bizim kısa ya da uzun olarak nitelediğimiz bireysel yaşam sürelerimiz içinde gerçekleşir.

Yazarın Diğer Yazıları