Şahbettin Uluat

DÜNYA DOLU FIRIN

Şahbettin Uluat

Yunus Emre güzel şiirleriyle çağlar ötesinden sesleniyor bizlere. 
Bir dörtlüğünde şöyle diyor;

"Taptuk'un tapusuna,

Kul olduk kapısına,

Yunus miskin, çiğ idik,

Piştik, elhamdülillah." 

Pişip olgunlaştığı, kıvam bulduğu yerin Taptuk Emre Dergâhı olduğuna işaret ediyor. 

Yüzyıllardır dillerden düşmeyen, çağlar ötesine kolaylıkla ulaşan değerli, anlamlı şiir ve mesajlarının demlenmesinde o kapının katkısı olduğunu dile getiriyor. 

Kendi pişip olgunlaştığı yeri göz önüne çıkararak okuyan, düşünen, anlamaya çalışan kimselere satır aralarında önemli bir mesaj da vermiş oluyor.  

Her insanın bir yerlerde piştiğini, pişmekte olduğunu ya da biraz daha derin bakarsak, duruma göre çiğ kaldığını, çiğ kalmakta olduğunu da böylece ifade etmiş oluyor. 

Biz dâhil her insanın farklı bir fırından geldiğini, fırınına göre çiğ, pişmiş, yanmış olduğumuzu da hatırlatıyor bizlere. Böylelikle çevremizdeki çiğlikleri de, olgunlukları da, ikisi arasındaki çeşitli farklı halleri de anlaşılır kılıyor. Bize göre doğru ya da yanlış düşünenlerin, doğru ya da yanlış davrananların piştikleri fırınlar dikkate alındığında kendi değerleri ile var oldukları gerçeğine götürüyor bizi. 

Onun önümüze koyduğu çerçeveden bakarak çevremizdeki toplumsal yaşama uyum sağlayamayanların niye bu halde olduklarını da; yapmak varken hep yıkma peşinde olanların neden böyle davrandıklarını da; toplumsal yaşama tam olarak uyum sağlamış olanlarla fedakârca başka insanların, canlıların hakları için çaba gösterenlerin niçin böyle olmayı seçtiklerini de görüp anlamamızı sağlıyor. 

Her birey farklı bir ortamdan gelip katılıyor toplumsal yaşama. Büyük bir çoğunluğu aile ortamı olan o yerlerde her birey farklı olanaklarla, farklı olanaksızlıklarla büyüyor. Farklı değerlerle çocukluğunu, ilk gençliğini yaşıyor; farklı inançlar, beceriler ve değerler kuşanıyor, kuşatılıyor.

Her birey çocukluk döneminde farklı inançları, eğilimleri, becerileri, talepleri olan büyüklerinin gölgesinde gelişiyor.  Onların önüne koyduğu değerlerle besleniyor, onların dost - düşman, iyi - kötü, yararlı - zararlı, doğru - yanlış tanımlarıyla anlamaya çalışıyor çevresini. 

Belli bir yaşa geldikten sonra kendisine ezberletilmiş olan değerlere sıkı sıkıya sarılanlar da var, o değerleri toptan reddedip kendine yeni değerler edinenler de, zaman içinde kimi düşünce ve davranışları değişenler de.
Eğitimli, anlayışlı, yapıcı, paylaşmasını ve empati kurmasını becerenler de var; yine eğitimli anlayışsız, yıkıcı olanlar da. Eğitimsiz, anlayışlı, yapıcı, paylaşmasını ve empati kurmasını becerenler de var; yine eğitimsiz, anlayışsız, yıkıcı olanlar da. 

Sorunlu, çatışmalı, fırtınalı fırınlardan gelip aramıza katılanlar da var; sorunsuz, ölçülü, dengeli fırınlardan gelip katılanlar da, zaman zaman krizler yaşansa da genel anlamda yetinilen yerlerden gelenler de. O anlamda dayanıklı olanlar da var dayanıksız olanlar da. Hemen kızıp parlayan, kolay tahrik olup ortaya fırlayanlar da var, sakin kalmayı becerebilenler de. 
Okulların çocukların ve gençlerin yetişmelerindeki rolünü göz ardı etmek mümkün değil.  Özellikle anaokulu ile ilk ve ortaokul, lise dönemleri çocukların değer donanımlarının oluştuğu, oturduğu zamanlara rastlar. 

Bu dönemler için öğretmenlerin önemini hepimiz biliriz. 

Onların sadece verdikleri derslerden değil, duruşlarından, konuşmalarından, giyim kuşamlarından, diğer öğrencilere ve öğretmenlerle başka insanlara karşı tavırlarından da etkilenilir. Öğretmenler insan yetiştiren fırınların tam ortasının sıcak tuğlaları gibidir. Sayıları çok az da olsa onların bir kısmındaki kimi boşluklar, sivrilikler o fırından çıkanların özürlü olmasına neden olur. 

Elbette şu ya da bu nedenle anne baba görmemiş, öğretmen görmemiş insanlar da var aramızda. Başka çıkarcı ya da fedakâr insanların elinde yoğrulmuş, ezilmiş ya da şekillenmiş insanlar da var. 

Köyünde, mezrasında kendi küçük dünyasında yaşarken bir yol bulup kente ulaşanlar, farklı bir yaşam tarzı ile yüzleşenler, ona uyum sağlama çabası içinde olanlar ve olmayanlar da var. 

Dünyadaki pek çok şeyden habersiz yaşarken akıllı telefonlar başta olmak üzere modern kitle iletişim araçları aracılığıyla başka dünyaları tanıyan, süratle uyum sağlayıp değişen ya da duruma göre değerler arasında bocalayan, gidip gelen kimseler de var. 

Bütün bu varlar içinde çeşitli değişik yerlerde duran başkalarını anlamaya çalışanlarla onları görmezden gelmeyi tercih edenler de var. 

Yunus Emre'nin kendi dizelerinden Taptuk'un kapısında piştiğini öğrenen bizler için şimdi de o başka fırınlarda pişen ve bu yüzden farklı düşünen, farklı konuşan, farklı davranan insanları çözme, anlama zamanıdır. 

Yazarın Diğer Yazıları