Dr. Muhammet Veysel Zortul

Telgrafın Tellerine Osmanlı Konar

Dr. Muhammet Veysel Zortul

Telgrafın mucidi Samuel Morse: “İcadımdan dolayı beni ilk tebrik eden ve ödüllendiren Osmanlı Devleti oldu.” demektedir.

Olay şöyle gerçekleşiyor efendim; Yıl 1847’dir. Telgraf denemesi Beylerbeyi Sarayı’nda Sultan Abdülmecid’in huzurunda gerçekleştirilir ve başarılı olur. Çok sevinen Padişah, emeği geçenleri ödüllendirmek ister. Böylece Sultanın isminin etrafına 130 elmas zarif bir şekilde yerleştirilir ve madalya şeklinde Samuel’e takdim edilir.

Aslında telgrafla ilgili ilk girişim, o tarihten on yıl kadar önce yine İstanbul’da gerçekleştirilmişti. Ekibin başında Chamberlain vardı. Sistemi iyileştirmek ve bazı ekipmanları temin maksadı ile Viyana’ya hareket eden Chamberlain’in vapuru Tuna Nehri’nde alabora olup Chamberlain ve tüm ekibi ölünce bu ilk girişim başarısız olmuştu.

**

Atatürk’ün Babasının Rüyası

Mustafa Kemal Harp okuluna yazılırken şu kayıt düşülmüştü. “Selanik Koca Kasım Mahallesi gümrük memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendi’nin mahdumu, uzun boylu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi, Selanik.”

Mustafa Kemal, Manastır’ın Kocacık Nahiyesinden olan Ali Rıza Bey ile Langazalı Zübeyde Hanım’ın dördüncü çocuğudur. Ali Rıza’nın ailesi Oğuz Yörüklerindendir. Sofuzadelerden olan Zübeyde Hanım’ın ailesi de Anadolu’dan göç ettirilen Konyarlara mensuptur.

Evlilik ise şu şekilde gerçekleşmiştir; genç ve güzel olan Zübeyde Hanım’ın baldırına yorgan iğnesi batınca ailesi, kızlarını Selanik’teki hastaneye götürürler. Ali Rıza, onu görür görmez yıldırım aşkı ile tutulur.  Ancak Zübeyde Hanım’ın annesi Ayşe Hanım: “Sırmalı kaftan isterim! Potin isterim!” diyerek işi yokuşa sürer. Ali Rıza ise Zübeyde Hanım’ı hiç tanımadığı halde rüyasında gördüğünü ve bunun bir işaret olduğunu söyleyerek teklifinde ısrar eder. O öyle ısrar edince Ayşe Hanım da yelkenleri suya indirir ve bu evlilik böylece gerçekleşmiş olur.

**

Parfümün İcadı

Bildiğimiz kadarıyla Mısırlı rahipler, adadıkları kurbanın kokusundan tanrılar rahatsız olmasın diye kafa yorarlarken farkında olmadan parfümü icat ettiler. Yunanlılar ve Araplar da geliştirdiler. Zamanla parfüme öyle kıymet verilir oldu ki onu, İskender’in fetihlerinde elde ettiği altınlardan bile daha değerli bulanlar vardı. Kısacası parfüm, bir zenginlik göstergesiydi ve uzun süre de öyle kaldı.

Mısır’da Firavunlar tanrı kabul edilir ve güzel kokulu mezarlara gömülürlerdi. Yakın zamanda açılan birçok mezardan güzel kokular geldiğini yazan arkeologlar, bu bilgiyi teyit etmiş oldular.

   Rivayete göre Mısır’ın ünlü kraliçesi Cleopatra da tam bir parfüm tutkunuydu. Denize açılmadan önce teknesinin yelkenlerini kokulu yağlarla ovdururdu. Böylece aşığı Marcus Antonius, maşukunun güzel yüzünü görmeden önce kokusunu almış olurdu.

Bu haftalık da bu kadar. Sevginiz, mutluluğunuz daim olsun efendim…

Yazarın Diğer Yazıları