Dr. Mine Kılavuz Ongün

Kentin Hafızasından-2 1915

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Bir tuhaf inleme, hıçkırık gibi, şimdiye kadar duyulmamış sesler. Bir sürü küçük çocuk, on, on bir, on iki yaşlarında, hepsinin avurdu avurduna geçmiş, gözleri çukura kaçmış, boyunları çöp gibi, çırılçıplak bir paçavra yığını her birisi. Bu yarı canlı çocuklar birkaç gün daha böyle kalırlarsa hep birden öleceklerdi…

1915 yılı Kafkas Cephesi'nde büyük kayıpların olduğu, özellikle sivillerin kaybedildiği, insanların göçe zorlandığı, ocakların söndüğü, şehirlerin yerle bir olduğu yıldır. İnsanlar, zulümden kurtulmak için Diyarbakır üzerinden Adana ve Konya'ya, Erzurum, Erzincan üzerinden Sivas'a göç etmişlerdir. Bu mültecilere, aynı yıllarda Yunan işgalinden kaçan İzmir ve çevresinden gelen mültecilerden ayırt edilmeleri için "Vilayet-i Şarkiye Mültecileri" denmiştir.

 Van da, Dünya Savaşı sırasında büyük acılar yaşamış bir şehirdir. Dağında taşında toprağında bu acıların izleri vardır. 20 Mayıs 1915 'teki Rus işgali, ardından başlayan büyük göç ve kayıplar, kentin hafızasında derin yaralar açmıştır. Rusların, Doğu Anadolu'da ilerlemesini kolaylaştırmak için Ermenilere vaat ettikleri Büyük Ermenistan senaryosu… Bu hayalle Ruslarla işbirliği yapmak üzere harekete geçen Ermeni çeteleri, yaşanan dramın baş aktörleridir. Oysa Rusların asıl maksadı, bölgede Ermenisiz bir Ermenistan oluşturmaktır ki, bu niyeti, Ermeniler biraz geç anlayacaklardır.

İşte hafızalara yer eden 1915'ten birkaç anı:

Van 'da yaşanan olayların yakın tanığı Cemile Kayaçelebi, şunları naklediyor: (Anlattığı şekilde aktarılmıştır). "…En sonu, Rus Erçeğe geldi. Türkleri öldürmedi. Ermeniler bizi çok kırdılar. Rus tuttu esir etti, Ermeniler tutan çocuğumuzu doğradı. Ruslar tutan çocuğumuzu götürdü, benim 3 oğlumu öldürdüler, kaynatamı öldürdüler. Edremit'e kadar kaçtık. Ben doğum yapmıştım. Beni yatağımdan kaldırdılar bayıldım. O dakika dediler Rus bastı. Kalktım Edremit'e yayan kaçtım, kundağım kucağımda… Çok kalabalıktı. Van ahalisi o gün kaçmıştı. O gece Edremit'te yattık. Onlar kalktılar kaçtılar, ben çok hasta oldum, gitmedim. Geldiler dediler Mahmut Bey kalk gidek, dedi ben gelemenem gelin hastadır. Dediler gelin zaten öli, bırak gidek. Dedi bırakmanam, ben oğluma ne cevap verirem? Gitmedi rahmetli, beni bekledi. Van muhaciri boşaldı o gece gittiler. Geminen gittiler, karanan gittiler, kaçtılar. Biz de gittik gemiye dolduk, fırtına çıktı, pişman olduk geri döndük. Ermeniler vazife vakti geldiler, yedi tane jandarma vardı yanımızda, kaynatamın hatırına bizi bekliyidi. O jandarmaları vurdular. Arkadan attıkları kurşun benim omzuma geldi, kaynatamın göğsüne geldi…

Ermeniler bütün erkekleri öldürdüler, biz kadın ve çocukları dövdüler, Vana geri getirdiler. Kafileleri parçalara bölerek ayrı ayrı tarla ve bahçelerde oturttular. Bize : "Sizi teker teker Amerikan Sefarethanesine götüreceğiz "dediler. Öyle de yaptılar. Oraya götürdüklerini öldürüyorlardı. Ben hastaydım. Evvelce tanıdığım, bahçıvanlığımızı yapan bir kız beni bahçelerden kaçırarak Amerikan Hastanesine götürdü. Orada yaralı esirler vardı. Ölen de çoktu. Biz esirleri at arabalarına bindirerek, Rus askerleri nezaretinde Tiflise doğru yola çıkardılar. Ermeni çeteleri yer yer yolumuzu keserek bizi öldürmek istedi. Ruslar mani oluyordu. Tiflis'te bizi Kafkas Türkleri tarafından kurulan Cemaat Hayriye adındaki yetimhaneye yerleştirdiler. Burada 400 e yakın kadın ve çocuk vardı. Beni yetimhaneye müdire yaptılar. 5 yıl boyunca burada Türk annesine yakışır şekilde hizmet ettim. Bir gün Enver Paşa Tiflise gelerek sizi İstanbul'a götüreceğiz" dedi ve Gülcemal adlı vapurla İstanbul'a getirdiler. Harp bittikten sonra Van 'a geri döndüm."

Mansur Çavuş 'un anlatılarında şöyle der; "Selimbey Mahallesine geldiğimizde uzakta hareketsizce oturan kadınlar vardı. Yanlarına gidince hepsinin ölmüş olduğunu gördük…"

Yine bir başka hafıza  anlatır ki:."….Kadınlar, çocuklar perişan halde.Salgın hastalık,açlık had safhada.Emzikli kadınlar bir şey yemedikleri için sütten kesilmiş.Kucaklarındaki çocukların feryatlarına dayanamayarak çocuklarını nehirlere  atanlar, bu ıztırabı çekmektense ölüp kurtulmasını isteyenler vardı…." (Bekir Yörük)

Şadiye Talay ise, Rus işgalinde, muhacırlık için İskele'ye gelince Ermenilerin kendilerine engel olduklarını, Zeve'ye döndüklerini, 6 kardeşini ambara doldurup yaktıklarını, oradaki Ermeni işbirlikçisi muhtarın birlikte zarar görecekleri için onlara kızdığını, nihayet Ermenilerin kendilerini besleyen muhtara ve ailesine de zarar verdiğini nakleder.

 1915'te göçe zorlananların yerlerinden yurtlarından ayrılmalarının yanı sıra yaşadıkları en büyük keder, evlatlarından zorunlu ayrılışlarıydı. O yılları yaşayanların hafızalarında "çocukları civardaki güvenli yerlere veya tanıdıklara bırakıp göç etmek veya çaresizce ölüme terk etmek" diye bir dram da yer alır.

Konuyla ilgili olarak,  kişilerin hafızalarındaki yaşanmış örneklere yer vermişken, 1915'in panoramasına göz atalım:

Yüzüncü Yıl Üniversitesi,100.yıl sempozyumundan:

20 Mayıs 1915'te işgal şartlarının hazır olduğunu gören Ruslar, saldırıya geçerek, Van'ı işgal ettiler. Şehir girişinde Ermeniler tarafından coşkulu bir şekilde karşılanan Ruslara tuz ve ekmek ikram edilmiş, askerlerin boyunlarına çiçekler takılmıştı. Şehre giren Rus General Turukhin, Ermenileri hoşnut etmek için Aram Manukyan'ı geçici vali tayin etmişti. Ruslar işgal ettikleri yerlere Ermenilerden yönetici tayin ederek, onlardan yararlanma yoluna başvurmuşlardı. Van Vilâyeti, işgal edildikten sonra teşkiline başlanan "Savaş Hukukuna Göre İşgal Edilen Türk Bölgelerinin Askeri Genel Valiliği" sınırları içerisinde yönetilmeye başlanmıştı. Ancak Ermeni taşkınlıkları devam etmişti. Van'daki Rus Kıtaları Komutanı General Nikolayev, Kafkas Orduları Komutanına çektiği telgrafta Ermenilerin taşkınlıklarını şu şekilde belirtmişti: "Ermeni gönüllüleri çalınmış ganimetleri götürürken bunları önlemeye memur Rus askerlerine Ermeniler tarafından ateş edilmiştir. Bundan başka gönüllüler de devamlı yağma yapmakta ve her türlü cinayetleri işlemekten zevk almaktadırlar. Bu çoğalan cinayetlere son vermek maksadıyla Van'da Divan-ı Harp kurulmuştur. Bunlara mani olmak için ayrıca disiplin birlikleri teşkiline lüzum görülmüştür". Meydana gelen olaylar nedeniyle Van ve civarında yaşayan Müslüman halk memleketlerinden göç etmişlerdi. Bu durum, Van nüfusunu önemli ölçüde azaltmış, hatta bazı köylerde bir tek hane bile kalmamıştı. ( Azmi Süslü, Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, Ankara 1987, s.27)

Van büyük bir felaket geçirmiş olup, durum çok acıklıdır. Buraların tamiri ise sanatkâr olmadığından mümkün olmamıştır. Ahalinin durumu çok kötü, zayiat çok, nakliyat diye bir şey yok. Van'dan göçenler de yollarda yüzlerce şehit vermişlerdir"( 57T. Öğün, a.g.m)

Van'ın Kurtuluşu ve Ermeniler Van ve yöresindeki Rus-Ermeni işgal ve zulmü 3 yıl sürmüştü. Bolşevik İhtilâlinin ardından 18 Aralık 1917'de imzalanan Erzincan Mütarekesi ile Rusların bölgeyi terk etmesi üzerine ileri harekete geçen Türk Ordusu, 2 Nisan 1918'de Van'ı işgalden kurtarmıştı. Türk Ordusu, harekât sırasında ciddi bir Ermeni direnişi ile karşılaşmamıştı. Çünkü Ermenilerin çoğu 1915 Ağustos'unda Rus ordusuyla birlikte Van'dan çekilmişti. Geriye kalanlar ise Türk Ordusu'nun önünden kaçan çetelerle birlikte bölgeyi terk etmişti. Van'ın işgali sırasında Ermeni zulmünden kaçarak iç bölgelerdeki Osmanlı vilâyetlerine sığınan Van göçmenleri kurtuluşun ardından akın akın yurtlarına dönmeye başlamışlardı. Bu muhacirlerin durumu da Van'da kalan Müslüman ahaliden pek farklı değildi. Bunların çoğu daha Van'a ulaşamadan yollarda açlık ve hastalıklar nedeniyle hayatlarını kaybetmişlerdi. Van'a ulaşabilenler şehri tam anlamıyla harabe halinde bulduğundan burayı terk ederek, şimdiki Van kentinin bulunduğu alana yerleşmişlerdi. Bu nedenle göçten hemen sonra ziraat yapılamamıştı. Ticaret ve Ziraat Vekâleti, halkı bu perişanlıktan kurtarmak amacıyla ordunun elinde bulunan hayvanların bir kısmını halka dağıtarak onların ziraat ve hayvancılıkla uğraşmak suretiyle geçimlerini temin etmelerine yardımcı olmuştu.(Son Posta, Ataşe Arşivi)

Ermenilerin Zeve Katliamı: Seferberlik ilân edilince, içeride hazırlıklarını tamamlayan Ermeni çeteleri, Kafkaslardaki gönüllü alaylarla birlikte Rus ordusunun öncü kuvveti olarak harekete geçmişlerdi. Van ve Muş civarındaki çeteler, Müslümanlara karşı giriştikleri faaliyetlerle tanınmış Erzurumlu Antranik (General), Muşlu Simbat, Vanlı Hamazasp gibi liderlerin oluşturdukları üçer-dörder yüz kişilik kuvvetlerle Rus ordusunun ilerlemesini kolaylaştırmak ve Osmanlı ordusunu gerilerden vurmak amacıyla faaliyetlere başlamışlardı. . Van'ın işgalinden sonra Rusların da tahrikleriyle Ermeni isyanları çevreye yayılmış, Ermeni çeteleri birçok yerde katliama girişmiş ve bazı köyleri tamamen yok etmişlerdi. Van'a 18 km mesafedeki Zeve de bunlardan biridir. Ruslarla birlikte Van ve civarında katliam yaparak ilerleyen Ermeni çetelerinden kaçan civar köylülerinin tamamı Zeve (Zaviye) Köyü yakınlarına geldiklerinde Van'ın Ruslar ve Ermeniler tarafından kuşatıldığını ve halkından birçoğunun katledildiğini öğrenince aynı akıbete uğramamak için Zeve'ye sığınmışlardı. İki gün boyunca Göl'den Mermit Çayı'na kadar olan arazide üç sıralı ve birer adam boyunda mevziler kazmışlardı. Kadın, çocuk ve yaşlı olmak üzere sayıları 2000'in üzerindeki bu Müslüman köylüler buldukları silah ve kesici aletlerle köyü müdafaaya hazırlanmışlardı. Rus Ermenileriyle (gönüllü alayları) ile birlikte yerli Ermeniler saldırıya geçmiş ve ummadıkları bir müdafaayla karşılaşınca büyük kayıplar vermişlerdi. Ancak daha sonra takviye edilen Ermeniler, kendilerine verilen Rus silahları ve çaldıkları Osmanlı silahlarıyla saldırmışlardır. Erkekleri şehit olan ve hiçbir cephanesi kalmayan Müslümanlardan kadın ve çocuklar da yer yer köyün içinde direnmişlerse de artık köy tamamen Ermenilerin eline geçmiş ve burada büyük bir katliam yapılmıştı. Doğu Anadolu'nun diğer köy ve kasabalarında yapılan katliam burada da tekrarlanmıştı. Ermeni çetelerinin yaptığı katliam Van şehir merkezi ile sınırlı kalmamıştı. Civardaki birçok Müslüman köyü bu çeteler tarafından yakılıp yıkılmış ve insanlar acımasızca öldürülmüştü.

Kentin Hafızasında bu şekilde yer eden acılar, benzeri zaman zaman yaşanan insanlık dramına önemli birer örnektir.

Yaşananlar romanlara da konu olmuş, hepsinin ortak sesinde, Yaşar Kemal'in gerçeğin kurguyla buluştuğu romanında ustalıkla dile getirilmiştir:

"Top sesleri geliyordu doğudan, batıdan, yandan yöreden. Bu korkunç bir maceraydı. Osmanlı orduları güneyden, batıdan, Rus orduları kuzeyden geliyordu. Şehir halkı Müslüman Kürtler, Türkler, Hristiyan Ermenilerdi. Rus orduları girse Müslümanların, Osmanlı orduları ise Ermenilerin hali dumandı. İkisi birden girseler, şehir ayakaltı olacak, taş üstünde taş, gövde üstünde baş kalmayacaktı. Bu bir dünya savaşıydı. Sorumlusu da insanlıktı. Halk korku içindeydi. Şehirleri düşünce herkesin ocağı sönecekti. Ama üç bin yıllık görkemli şehirlerinin yıkılması onlara bütün ölümlerden daha ağır gelecekti… Şehre önce Rus, sonra Osmanlı ordusu girdi. Şehir kısa sürede el değiştiriyordu. Sonunda Müslüman, Hristiyan ileri gelenleri bir araya geldiler, bir karara vardılar, şehri toptan boşaltmaya karara verdiler. Boş kalmış şehir böylece yıkılmayacaktı. Günü gelince de bu güzel şehirlerine geri döneceklerdi." ( Y.Kemal, Karınca'nın Su İçtiği)

Gelecek Hafta: Yaşayan ve yaşanan gelenekleriyle Van.

Yazarın Diğer Yazıları