Ömer Gündüz

Noel Gecesi Mi Vicdan Muhasebesi Mi?

Ömer Gündüz

31 Aralık 2012 gecesi bir çok zavallı insan için önemli bir vakit. Gece saat 00:00 heyecanın doruğa çıktığı an. Sanki gece on ikiden sonra bambaşka bir hayatın bizi beklediği, kimilerinin milli piyangodan çıkan ikramiye ile sevineceği; kaybedenlerin ise bir sonraki yıla umutlarını saklaması, noel baba dedikleri henüz kimsenin gördüğüne şahit olmadığımız hayalet bir adamın o gece ansızın geleceğinin çocuklara tembihlenmesi. Bütün bir yıl insanların ağaçları tahrip ederek beton yığınlarına yatırım yapmaları, ancak o gece noel ağacı dediğimiz çam ağacının alınarak süslenmesi gibi bütün bu saydıklarım gerçek yaşamdan ve inanç değerlerimizden uzak o gün yaşanması muhtemel saçma sapan şeylerden bir kaç tanesidir. Fakat ben sizlere bunların yanlış olduğunu uzun uza diye anlatmaya ve bu yanlışlıkları anlatırken yaşantımızdaki bir çok ayrıntıyı ve eksikliği görmemezlikten gelmeye vaktimizin olmadığının farkında olarak daha farklı şeyleri anlatmak ve oralara dikkat çekmek istiyorum. Ancak o gece için bazı uyarılara da yer vermem gerektiğini düşünüyorum. Rabbimizin: "Ey iman edenler! Eğer kafirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz." (Al-i İmran/149) emri gereği müslümanların ehli küfürden her konuda uzak durması gerektiğini bilerek hareket etmesidir. Peygamberimiz (s.a.v) ise: "Kim herhangi bir gruba benzeşirse o da onlardandır." (Ebu Davûd, Libas 4) buyurmaktadır. 
Her yılbaşında işlenen bunca günah ve fısk-ı fücura karşın bizler daha farklı bir tutum içine girmeli; yapılanlara buğzetmeliyiz. Bu gece hristiyan geleneklerin beyinlere empoze edildiği bir gecedir. Bizlerde kesinlikle bu davranışlardan uzak olmalı, yılsonunu fırsat bilerek geçen bir yılın  muhasebesini yapmalı, koca bir senede yaşadıklarımızı, işlediğimiz günahları, yaptığımız hayırları kendi vicdanımızda sorgulamalıyız. Hangi mühim olayların yaşandığı ve dünyada neler olup bittiğine bakmalı, bunlardan ders çıkarmalıyız.  Bir şirket veya işyeri düşünün. Yılı tamamladıktan sonra kârda mı, zararda mı? olduğunu hesaplamadan devam edebilir mi? Muhasebe yapmadan devam edebilir mi? Muhasebe yapmazsa, kazanıp-kazanmadığını, kar edip-etmediğini, işin iyi gidip gitmediğini nereden bilecek? İşte bunun gibi bizlerde yaşantımızın muhasebesini yapmalıyız…. Bizlere emanet edilen bu hayatların muhasebesini yapmalıyız. Kur'an'da "İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler." (Enbiya/1) buyrulmaktadır. Hazret-i Ömer (r.a) bir hutbesinde: "Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan önce, kendi amellerinizi tartınız. Hesaba çekilmek üzere, kıyamet günündeki en büyük arz, huzura alınma için gerekli güzel hazırlıklarınızı yapınız. O gün huzura alınırsınız, öyle ki size ait hiçbir sır gizli kalmayacak, bütün sırlar meydana çıkacak, demiştir. 
Dünyada yaşanan haksızlıklardan, mazlumların katledilmesine, açlık ve fakirlikle boğuşan gariban insanların durumlarından, insanları sömürerek zenginleşenlerin  haline  bakalımda acaba o gece eylenmeye mi yoksa yaşanan bu haksızlıklarda bizim payımızın olup olmadığına mı vakit ayırmamızı düşünelim ve kendimizde bir vicdan muhasebesi yapalım. Müslüman ümmetin bundaki sorumluluğu nedir? Sorusunu soralım. İşte bunlardan bir kaçı: Suriye'deki şiddet olaylarında, Mart 2011?den bu yana hayatını kaybedenlerin sayısının 34 bin 634 kişiye ulaştığını, ülkemizdeki terör olaylarında bir yılda toplamda 659 kişinin hayatını kaybettiğini, İsrail'in 8 günlük Gazze  saldırısında 161 kişinin şehit olduğunu, Afrika'da, nüfusun yarısının günde 1 dolardan daha az parayla yaşadığını. Gelişmekte olan ülkelerde her gün 800 milyon insanın, yatağına aç girdiğini, her 6 saniyede bir çocuğun açlık nedeniyle öldüğünü, dünyada günde ortalama 24 bin kişinin açlık veya açlığa yakın nedenlerle öldüğünü. Güney Asya'da her dört kişiden biri, Afrika'da ise her üç kişiden biri açlıkla boğuştuğunu, 2 milyar insanın yoksulluk sınırının altında yaşadığını. 1 milyar 250 milyon insanın saglıklı içme suyundan mahrum olduğunu, halen yaklaşık 115 milyon çocuğun okula gidemediğini biliyor muyduk? Bu bilgilerle bizim bu dünyada adaletin hâkim olduguna inanmamız mümkün müdür? Bu istatistiki bilgiler bizlerin günah ve utanç bilançosudur, ne yazık ki!.. Oysa ki Mevlamız: "Zulüm yapanlara en ufak bir meyil göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah`tan başka velileriniz de yoktur, sonra yardım da göremezsiniz. (Hûd, 11/113.) uyarısıyla irkilip kendimize gelmeliyiz. Açlıktan ölen her çocuğun, haksızca ölen her insanın günahı ve vebalinden bizlerede bir pay düşmektedir. Bunca zulmün yaşandığı ve bir zümrenin mazlum halkları sömürerek saltanatlarını sürdürdüğü bu zamanda hatalarımızı farketmeliyiz. Ayağa kalmalıyız. Bu yaşananlarda benimde payım var ve ben Allah (c.c.) verdiği kulluk (itaat) görevimi yerine getiremediğimden, mazluma el uzatamadığımdan bu tablo ortaya çıkmıştır demeli ve koca bir geçmiş yılın yanlışlarına ve günahlarına tevbe etmeliyiz.   O halde Al-i İmran Suresi 135. ayet-i kerimeye kulak verelim: "Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler." Şüphesiz ki Allah (c.c) doğru söyler.
Vesselam...

Yazarın Diğer Yazıları