Ömer Gündüz

Neslimizin içler acısı hali

Ömer Gündüz

Ramazan ayının son günü, yer Hz. Ömer Camii, vakit sabah namazı. Tam da müezzin gamet getirirken, pencereleri açık olan avlu bölümünde hiçte ağza alınmayacak ve sizlere burada teleffuz etmeden haya ettiğim; küfürlü bir sesle irkildim... Cemaatle namaza durmadan hemen önce kulağa gelen kötü sese doğru yönelerek merakımı gidermeye ve olanı biteni öğrenmeye çalıştım. Başımı pencereden uzattığımda, amanallahım! Gözlerime inanamadım. Sanki başımdan kaynar sular döküldü, baştan aşağı birharap olmuş gibi birdenbire dizlerimin bağı çözülüverdi. Yaşları 12 yada 13 olan iki küçük çocuk, saat gece dört suları ve camii avlusunda hemen pencere dibinde ellerinde poşetler ağızlarını içersine dayamış, poşettekini koklayarak içlerine çekiyorlar. Adeta kendilerinden geçmiş durumda  iki körpecik çocuk. Beynimden vurulmuşa döndüm. Bu arada imam namaza durmuş ve cemaat saf tutmuştu. Bende çocuklara birşeyler söyleyememenin ızdırabı içersinde namaza durmak zorunda kaldım. Cemaat kıyamda, imam fatihayı okuyor. Ancak ben kendimden geçmiş okunan Kur'anın etkisiylerde hüngür hüngür ağlamak, herkesin duyacağı şekilde haykırmak ve birşeylerin yanlış gittiğini söylemek istercesine seslenmek istiyordum. Ama namaz esnasında bunu yapmak imkansızdı.
O günkü sabah namazını nasıl kıldığımı ve ne okuduğumu tam da idrak edemeden kendimi hızla camii dışına attım. Gözüm o iki çocuğu arıyordu. O çocukları derhal görmeli yaptıkları yanlışı onlara söylemeli ve onları güzel bir dille uyarmam gerekiyordu. Tam da o sırada çocuklar yolun karşı tarafında oracıkta duruyorlardı. Bir iki sorudan sonra evlerinin nerede olduğunu, anne ve babalarının olup olmadığını sordum. İkamet ettikleri mahalleyi ve anne babalarının adlarını söylediler. Bende onlara bir kaç nasihattan sonra derhal evlerine gitmelerini; bu kötü alışkanlığı terketmeleri konusunda bir kaç nasihatta bulundum. Ancak nasihatin ve eğitimin yeri ve zamanı burası değildi. Asıl ders ve nasihat alacak kişiler bizlerdik. Ne oluyor bu çocuklarımıza ve gençliğimize? Toplumumuz nereye gidiyor? Sorusunu kendi kendimize sormamak elde değil.
Ecdadımızın çocukları cami avlularında ve külliyelerinde ilim ve irfan tetkiki yapıp, ellerinde kitap, dinine, devletine ve ümmetine faydalı birer fert olma yolunda eğitim alırken; bu ecdadın torunları ne yazık ki cami avlularında tiner koklayan, zararlı madde bağımlısı, toplumda terör estiren bir nesil halini almıştır. Elbetteki bu nesil kendi kendine birden bire ortaya çıkmış değildir. Ya da paraşütle gökyüzünden yere bırakılmışta değildir.  Bu nesil biz anne ve babaların, çevrenin ve öğretmenlerimizin yetiştirdiği nesildir. Öyle ise bizler bir yerlerde yanlışlıklar yapmış yönümüzü yanlış tarafa dönmüş, ilham kaynağımızı ve rehber kılavuzumuzu yanlış seçmişizdir. O zaman toplum ve millet olarak, bu yanlış seçimin ve gidişatın farkına varmalı ve bu gidişattan derhal geri dönmeliyiz. "Zararın neresinden dönülürse, kardır" misali silkinip, kendimize gelmeliyiz.
Mevlamız yüce kitabında: "Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkanları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helak ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helak ettik ve onların ardından başka nesiller yarattık." (En'am/6) "Halen yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önceki nice nesilleri helak edişimiz onları doğru yola sevketmedi mi? Bunlarda elbette ibretler vardır. Hala kulak vermezler mi?" (Secde/26) gibi bir çok ayeti kerimelerle bizleri ikaz etmektedir. Ya bizler bu deveyi güderiz, yada bu diyardan gideriz. Bu çocuklar bizim çocuklarımız ve kardeşlerimizdir. Ya çocuklarımızı adam gibi yetiştiririz, ahlak ve maneviyatına bağlı birer fert olmalarını sağlarız; yada bu tür zillet ve felaketler içersinde her daim annelerin gözyaşları ve feryatları dinmesi mümkün olmayacaktır. Hergün insanların birbirini öldürdüğü, malını gasbettiği, dolandırıcılık yaptığı, bunun sonucunda da düşmanlarımız karşısında gücümüzün ve kuvvetimizin azalıp; birbirimize düşmemize, hep sıkıntı ve musibetlerle boğuşmamıza sebep olan bu kötü görüntüyü üzerimizden atmalı, yeniden özümüze ve inancımıza sımsıkı bağlanmalıyız. Çocuklarımızı televizyon dizilerine, arkadaş çevresine ve okullara değil, Allah'a ve Resulü'ne teslim etmeli ve  o metodla eğitmeliyiz. Kur'an-ı Kerim'de Mevlamız: "Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır: Büyük mükâfat ise Allah'ın yanındadır." (Tağabun/15) buyrulmaktadır.
Vesselam...

Yazarın Diğer Yazıları