Şahbettin Uluat

Ah Çocuk…

Şahbettin Uluat

Selam sana çocuk, ah çocuk!

Öyle ürkek, öyle üzgün, öyle çaresiz ve kararsız durma çocuk.

Karanlık eller yüzüne kara çalmışsa aldırma; sen pırıl pırıl bir aynasın çocuk. 

Sen dünyanın her yerinde, her ten renginde, her inanç ve kültür ortamında yüreği kararmışların göremeyeceği ışıltılı bir dünyayı yansıtıp durursun bize.

Sen bizleri sevgi hoşgörü, barış dolu dünyana çağırıp durursun; en saf halinle.

Bilmezsin, bilemezsin karşındaki gözlerin, akılların ve yüreklerin kör olduğunu.

Şaşırır durursun çocuk.

*

Sen dünyanın aydınlık yanının türküsüsün çocuk.

Bizler de o türküyü söyleyenleriz. Seninki kadar saf olmasa da yüreklerimizdeki hoşgörüyü, empatiyi olabildiğince koruyabilenleriz. Dünyanın dört bir yanında, türlü türlü kültürlerde senin değerini bilenleriz.

Biz fikri ile zikri farklı olanlardan, küçük hesapları nedeniyle seni görmezden gelenlerden, seni kolaylıkla gözden çıkartanlardan değiliz.

Sen de bizlerde o kararmış yüreklerdeki gibi arabesk değilsin, ağıt değilsin. En neşeli türkümüz, en keyifli şarkımızsın.

Sen bizde coşkusun, umutsun, yarınsın.

Sen gözlerimizin nurusun, sen geleceğimizsin, sen soylarımızın devamısın.

Sen korunması, sevilmesi, okşanması, içine coşku, iyilik, barış, kardeşlik katılması, insanlık ve kardeşlik ateşinde tam kıvamında pişirilmesi gereken hamurumuzsun.

Sen başı okşanacak, ufku açılacak, elinden tutulup insanlık yoluna çıkarılacak olansın.

Bilenler için sen, en sevdiğimizden daha sevgilisin.

Eğer soğanın değerini bilen bir dedeysek, nineysek sen soğanın cücüğüsün.

Sen, yüreğine insanlık sevgisi, coşkusu, barış, kardeşlik arzusu ekilmesi gerekensin.

Sen, kinden, nefretten, savaştan, kavgadan beri tutulması gerekensin.

Sen, yıkıcı, öldürücü araçları değil, bembeyaz güvercinleri, demet demet çiçekleri hak edensin.

Sen, aydınlık yüzü hiçbir zaman kupkuru çöllere, lav fışkırtan yanardağlara, savaş meydanlarına çevrilmemesi gerekensin.

Sen, lekesiz yüzü yemyeşil ovalara, paylaşımın ve zenginliğin olduğu bayındır kentlere ve barışın, sevginin dillerden düşmediği yerlere çevrilmesi gerekensin.

*

Sen, küçük görünümlü bir devsin çocuk.. Sen gölgesi geleceğin bizim göremeyeceğimiz zamanlarına uzanacak olansın.

Sen, elinde, yüreğinde her ne varsa onu geleceğe, bizim tanıyamayacağımız yeni kuşaklara taşıyacak olansın.

Sen, anaların dokuz ay bin bir zahmetle karnında taşıdığısın, canıyla, kanıyla besleyip büyüttüğüsün.

Anaların, babaların umudusun. Yaşlılık günlerinde gölgesine sığınılacak ağacısın.

Sen, bizleri omzunda son yolculuğuna taşıyacak olansın çocuk.

*

Bu dünyada kendi ömürlerinin yarısını ya da daha fazlasını tüketmiş, bir ayağı çukurda, tuzu kuru insanların seni görmezden gelmeleri anlaşılır gibi değil. O gafillerin sanki dünya çocuklara kalmayacakmış gibi, sanki kendi ülkelerinin çocuklarının kanı dünyanın geri kalanında yaşayan diğer çocukların kanından daha değerliymiş gibi düşünüp davranarak senin gelecekteki haklarını çiğniyor, yiyor olmaları içler acısı.

Görmüyor, anlamıyor, bilmiyorlar çocuk.

Bu dünyada kendi küçük nefsi hesaplarını senin masum yaşam beklentinin önünde gören sayısız salak ve asalak ile onlara maşalık edenler var çocuk.

Seni plajlarda oynadığın esnada acımasızca misket bombalarıyla vuranlar var.

Seni en modern silahlarla donanmış askerlere taş atmak zorunda bırakanlar, tutuklayıp zindanlara atanlar, masum bedenini ve ruhunu örseleyenler var çocuk.

Afrika'nın bize uzak ülkelerinde minik ellerine silahlar verip seni asker olmaya zorlayanlar, sana cinayetler işletenler var.

Seni süslü sözlerle aldatıp, zorlayıp, tertemiz dünyanı kirletip emperyalizmin hizmetinde kullananlar var. Senin ölümüne neden olup anaların yüreklerini yakanlar var.

*

Bizler senin dünyanı karartmamalıyız çocuk.

Bizler senin dünyanı karartmaya çalışanlara karşı el ele, omuz omuza durabilmeli, direnebilmeliyiz.

Biz dünyanın neresinde bulunuyor olursan ol, senin dünyanı karartmak için uzak diyarlardan gelen uygar maskeli vampirlerin her türlü saldırısı karşısında uyanık olmalıyız. Çocukluğunu, saflığını korumak için üzerimize düşen ne varsa hakkıyla yapmalıyız.

Biz seni kendi elleriyle canavarların önüne atan akıl zayıflığı olan ebeveynlerden de, dünyayı çekip çeviren ülkelerin şaşı bakan siyasetçilerinden de, katillerden de, aklı, vicdanı kör ötekilerden de korumalıyız. Binlerce çocuğu zindanlarında tutan, onları çocuk olmalarına bakmadan köle gibi çalıştıran insanlıktan nasipsiz ülkelerle, o ülkelere destek veren, o ülkelerin insanlık suçlarını görmezden gelen diğer ülke yöneticilerinden de korumalıyız.

Senin ten rengin, etnik kökenin, ırkın, bağlı olduğun kültür, içinden çıkıp geldiğin inanç bizi çok ilgilendirmiyor çocuk. Bizi senin gözlerinin ışıltısı ilgilendiriyor, henüz kire, pise bulaşmamış tertemiz aklın ve yüreğin ilgilendiriyor.

*

Biz sana borçluyuz çocuk, bilesin.

Bilmeden seni hırpaladığımız için borçluyuz, seni üzdüğümüz için borçluyuz, seni kırdığımız için borçluyuz.

Seni yabani, hırçın, vahşi ellere bıraktığımız için borçluyuz.

Seni yangınlardan ve uçurumlardan uzak tutamadığımız için borçluyuz.

Seni tarih boyunca bazen  yaşamın kendisine bazen de aşktan, sevinçten, coşkudan habersiz yamyamlara kaptırdığımız için borçluyuz.

Biz senin gözlerindeki parıltıyı, altının ve paranın parıltısına, petrolün karasına, renkli yalancı hayallere, kirli efsanelerle değiştirenlerden koruyamadığımız için borçluyuz.

Biz seni acımasızca annenin kucağından koparıp yangınlara atanlardan geri alamadığımız için borçluyuz. Biz seni çok seyrek de olsa kendi eliyle ateşlere atan babandan, annenden koruyamadığımız için de borçluyuz.

Biz seni dillerini, yollarını bilmediğin insanların elindeki telefona, tablete, bilgisayara ışınladıkları oyunlarla, videolarla, seslerle, müziklerle dövmelerinden, aldatmalarından, ezmelerinden koruyamadığımız için de borçluyuz.

Çocuk…

Ah çocuk!

Yazarın Diğer Yazıları