Yunus Türkoğlu

Akköprü Mahallesi-1

Yunus Türkoğlu

Burası Van’ın müstesna mahallerinden ve teveccühe mazhar insanların yaşadığı özel bir mekândır.

Bu nadide mahalleyi sanki yamaçta bağdaş kurup sırtını dağlara dayamış otururken, gözleri ufukta Van’ı, Vangölü’nü, kale’yi, bağları- bahçeleri seyrediyor gibi hep hayal etmişimdir!

Tarihi evleri, tandırları, bahçelerinin etrafındaki mühre duvarları, çeşmelerinden abı hayat misali akan zernebat suları ve mahallenin ortasından geçen tren yoluyla başka bir âlem…

Bir yaz günü gezerken Akköprü Mahallesi’ne yolunuz düşerse; Kanal sularının serinliği ile çırçırın şırıltıları, kavak, söğüt ve karaağaçların yapraklarında rüzgârın çıkardığı hışırtılar. Kuşların cıvıltıları, çiçekler ve bostanlarında yetişen şamamaların kokularıyla, mezarlığında yatanların sükûnetleriyle, İlim- irfan yuvası olan tarihi Aşağı Nurşin Camisiyle…

Çakılları cilalayarak akan dere suyunun gönülleri okşayan görüntüsü ve 6 Mayıs Hıdrellezde sabah namazından önce burayı dolduran yediden yetmişe Vanlıların ihlâslı duaları, tarlalarında açan gelincik, papatya, sümbülleriyle, bahçelerindeki ağaçların dallarından sarkan mellaki armut ve aslik elma gibi eşsiz meyveleriyle…

Eli öpülesi kıymetli annelerin yaptığı sengeser, keledoş, Bitlis köftesi, ekşili ve daha nice nefis yemekleriyle, Zeydin dayının bostanında yetişen  Adnan ve arkadaşlarının dağda pişirdikleri tadına doyulmaz mısırın kokusuyla ve samimi insanlarıyla cennetten bir köşe;

İşte burası Akköprü Mahallesi…

Bu mahallenin güzellikleri genel olarak sizlere anlatmaya gayret ettim. Bu  güzellikleri kelimelerle anlatmak çok zor! Bu yaz Akköprü Mahallesi’ni gidip, görüp, keşfetmenizi tavsiye ediyorum.

Şimdi, Akköprü’nün has evladı değerli kardeşim Adnan Akköprü Bey’den, kendi mahallesini dinleyip tarihe not düşelim:

 “- Efendim, Akköprü Mahallesi, Toprak kale Kışlası’ndan başlar iskeleye doğru uzanırdı! Rivayete göre, Toprak Kale Kışlası’ndan Van Kalesi’ne kadar uzanan yeraltı tünelinde 52 merdiven olduğu söylenirdi. Bir tünelde Kalecikten İskele’ye kadar varmış.

Toprak Kale Kışlası’nda yetmişli yıllara kadar süvari birlikleri vardı, askeri birlikler atlarla burada talim yaparlardı. Ayrıca Taşkapı’nın önünde de askeri talim alanları olduğunu biliyorum. Ben şahsen onların talimlerini izlemiş biriyim. Oradan bu tarafa geldiğimizde meşelikler vardı. Meşeliklerin içersinde Yakup Efendinin değirmeni, biraz bu tarafa geldiğimizde Çakaloğlu’nun değirmeni vardı. Van’ın hemen hemen çoğunun buğdayları burada öğütülüp götürülürdü.

Efendim, Kışladan bu tarafa Akköprü’ye doğru kum ocakları vardı. Van’ın kum ihtiyaçları bu ocaklardan temin edilirdi. Ondan sonra bostanlar başlardı, Van ve çevresinin sebze ihtiyacı buradan giderilirdi. Buna bağlı olarak Taşkapının önünde meyve ve kaysı bahçeleri vardı. Hatta yetmişli yıllarda Malatya’dan gelir buradan kaysıların yüzünü alır, çekirdekleriyle ayrı ayrı beraber götürürlerdi.

Hatırlıyorum, Hezal bacı tandırda ekmek yapan annelerimize yardım ederdi.  Çok güzel tandır ekmeği yapardı, Allah rahmet eylesin. Ondan bu tarafa geldiğimizde çoban Mustafa vardı. Çoban Mustafa iyi bostancılık yapardı. Hemen onun yanında aşçı Mustafa amca vardı. Tabi bu anlattıklarımın hepsi rahmetli oldular. Hakkı çavuş vardı, tabi bunların hepsi seferberliği yaşamış insanlardı!

Mahallemizde beş tane cumbalı ev vardı. Bunlar hakkı Çavuş, Rıza bey, Adil bey, Cafer bey ve İzzet bey’in evleriydi. Rıza bey, Adil bey ve Cafer bey bunlar amca çocuklarıydı.

İsimlerini saydığım zatlar Akköprü beyleriydi.

Van’a gelen mebuslar ve ileri gelen insanlar bu beylerin evlerinde konaklar ve sohbet ederlerdi…

 Ondan bu tarafa geldiğimiz zaman, Rahmetli Erdal Çiçeksay’ın babası Başıbüyük Ahmet Efendi vardı. Önceleri İnönü İlkokulu şimdi Özel İdare Binası ve Beyaz Saray Düğün Salonu’nun olduğu çarşının içinde küçük bir otelleri karşısında değirmenleri vardı. Bunlarında bahçeleri çok güzeldi.

Devam ediyoruz, onların hemen yanında müvezzi Mustafa efendi vardı, Postahanede dağıtıcı olduğu için müvezzi derlerdi. Akabinde kazak Mustafa vardı oda bostancıydı. Belediyeden emekli Mehmet çavuş ve kardeşi Zeki çavuş vardı, onların hemen karşısında Dingo Nurettin ağabey vardı, onunda faytonu vardı. Onun yanında tumansız Mehmet Efendiler var. O zamanın şartlarına göre bir jeep’i vardı. Onun karşısında Rıza Bey ve hacı Yusuf ağabeylerin evleri ve çok güzel büyük bir bahçeleri vardı.

Efendim, devam ediyorum; Onlardan sonra Hasan subay vardı! Askerde subay olduğunu zannetmeyin,  subay lakaplı olarak tanınırdı. Mahallede oynarken affedersiniz eşeğe ters binmiş solsa solsa diyemezmiş, susa susa dediğinden dolayı lakabı “subay” olarak kalmıştı! Haftaya nasipse devam edeceğiz

Sağlıcakla kalınız.

“Hayat eve sığar!”

Yazarın Diğer Yazıları