Prof. Dr. Nurten Laleci Sarıca

Bir öğretmenin güncesinden

Prof. Dr. Nurten Laleci Sarıca

Tüm öğretmenlere saygıyla

Yeni eğitim-öğretim dönemi başlamıştı. Ders programına göre ilk gün lise birinci sınıflarla dersi vardı. O sabah özenle hazırlanıp geç kalmamak için de biraz erken bir vakitte okuluna gitmişti. Yeni bir okulda derse girmenin heyecanı ile okulun bahçe kapısından içeriye girdi. Karşındaki geniş bahçede toplanan öğrencilere baktı. Acaba hangileri kendi öğrencisi olacaktı. Yan taraftaki kantinde oturanlar hem bir şeyler atıştırıyor hem de sohbet edip gülüşüyorlardı. Tatil boyunca birbirlerini özledikleri her hallerinden belli oluyordu. Okula yeni bir öğretmen geldiğini duymuş olacaklardı ki, yanlarından geçerken ona meraklı bakışlar atmışlardı.

Merdivenlere yönelip üst kattaki öğretmenler odasına çıktı. Ondan önce gelenlere selam verip kendi dolabına doğru gitti. Ceketini, çantasını ve diğer eşyalarını yerleştirdikten sonra odanın ortasındaki uzun oval masaya, çay içen meslektaşlarının yanına yaklaştı. Selamlaşıp tanıştılar. Aralarına katılmasından dolayı memnun olduklarını dile getirdiler nazikçe. İçlerinden biri meslek lisesinde görev yapmanın pek kolay olmadığını, yakın zamanda kendisinin de bunu fark edeceğini söyleyince hep bir ağızdan gülüştüler. O da daha önce birçok kişiden benzer yorumları duymuştu. Ama böyle bir deneyimi ilk kez yaşayacaktı. Meslekteki ilk yıllarıydı. Oysa diğer öğretmenler ona göre epeyce kıdemliydiler. Bunu düşününce biraz endişelendi. Buradaki dersleri acaba nasıl geçecekti? Üç kuşak öğretmen bir ailedendi. Babası ve ağabeyleri başta olmak üzere akrabalarından da birçoğu öğretmendi. Bu onun için hep bir gurur kaynağı olmuştu. Bu hislerle elindeki mis kokulu çayından birkaç yudum aldı. Az sonra ilk ders zili çaldı. Kitapları, iki renkli tahta kalemleri elinde, diğer meslektaşlarına "iyi dersler" dileyerek sınıfına doğru yöneldi. Koridor, sınıflarına girmek için koşuşturan öğrencilerle doluydu. Kendi sınıfının önüne geldiğinde heyecanını yatıştırmak için derin bir nefes aldı. Zaten açık duran sınıf kapısından gülümseyerek içeri girdi.

Daha önce hiç bu kadar dolu bir sınıfa girmemişti. Sınıfın ortasına geldi öğrencilere döndü yüzünü. Kendisine bakan sayıları kırkın üzerindeki çocuklarla göz göze geldi. Öğrenciler yeni öğretmeni, öğretmen yeni öğrencilerini bir anlık sessizce inceledi.

-Merhaba arkadaşlar bu dönem yabancı dil dersinize ben gireceğim, dedi.

-Öncelikle sizinle tanışalım. Ben yeni öğretmeniniz… Şimdi sizler de tek tek isimlerinizi söyler misiniz?

Dedikten sonra tanışma faslına başlandı. Ortaokuldan sonra yeni bir okula başlayan, yeni bir öğretmenin karşısında olan, türlü türlü kişilikte kızlı erkekli kırktan fazla öğrenci. Ön tarafta oturanlar öğretmenin ağzından çıkan herşeyi yakalamaya hazır, arkadakiler kendi halinde. Ders kitabı yanında olanlar kitabı karıştırmaya koyulmuşken, yanında ilk ders diye kitap defter getirmeyenler de boş boş bir öğretmene bir arkadaşlarına bakıyorlar. Öğretmen ders için yanlarında getirmeleri gerekenleri liste halinde tahtaya yazdıktan sonra kendi kitabından ilk konuyu açıp, öğrencilerden kitabı olanların takip etmesini, olmayanların ise dinlemesini istedikten sonra okumaya başlamıştı. Sınıftan ses çıkmıyordu. Tam içinden "Ah ne güzel ne huzurlu bir ders. Çocuklar ne kadar akıllı uslu!" diye geçirmişti ki orta sıranın ortalarından gelen bir kıkırdama dersi böldü. Başını kaldırıp o yöne baktı, iki kız arkadaş öğretmenin kendilerine baktığını görünce susup önlerine döndüler. Kısa saçlı esmer olanın yüz hatlarından asi biri olduğu anlaşılıyordu. Öteki, kumral, arkadan tek örgüyle toplanmış uzun saçları olansa nispeten daha yumuşak huylu görünüyordu. Öğretmenin bakışıyla ikisi de başlarını önlerine eğdi. Öğretmen gülümseyerek "hadi söyleyin de biz de gülelim" dedi. Ama ikisi de sus pus oldular birdenbire. Öğretmen okuduğu konuyu bitirip, açıklamaya başladı. Birkaç dilbilgisi kuralından bahsetti ve ders bitti.

Sınıftan çıkarken, dersi bölen kızların tarafına belli belirsiz baktığında esmer olan da öğretmene bakıyordu ve de hiç memnun olmuş görünmüyordu. İlk gün, ilk derste böyle bir durumdan öğretmen de hoşnut olmamıştı. Bu sınıfla bir sonraki ders iki gün sonraydı. Evine gittiğinde de aklında hep o ilk ders yaşadığı tatsız olay vardı. Daha ilk günden böyle gergin bir havanın oluşmasına üzülmüştü.

Ders günü geldiğinde sınıfa yine gülümseyerek girdi. Çünkü gülümsemenin yarattığı olumlu hava derse de yansıyordu. Zaten öğrencilerini çok seviyordu, onların gözlerindeki ışığı görünce çok mutlu oluyordu. Yoklama sırasında orta sıradaki asi kızın ismini de öğrenmişti. İsmi D... idi. O gün derse yine konuyu okumakla başlamıştı öğretmen. Ardından sırayla öğrencilere okutmuştu. Sıra D'ye gelince bir sessizlik oldu. Öğretmen: "Evet seni dinliyoruz, sıra sende" diye seslendi masasından. D'den cevap alamadı. Israr etti öğretmen. "Hocam ben bunu okumam" dedi D. "Neden peki?" diye sordu öğretmen. D: "Ben bu dili bilmiyorum, anlamıyorum" diye cevap verdi. Öğretmen:"Öğrenmek için çaba sarf edeceksin, okumazsan nasıl öğreneceksin?" diye ekledi. D. zar zor heceleye heceleye okumaya başlamıştı ki bir sözcüğü yanlış telaffuz etti, bunu duyunca bütün sınıf gülmeye başladı ve D. okumayı bıraktı. Öğretmen sınıfa kızarak bu davranışlarının çok yanlış olduğunu kendilerinin de aynı hatayı yapabileceklerini, yabancı dil öğrenirken hata yapmanın olağan bir durum olduğunu söyledi. Sonraki derslerde de D'ye bir daha konuyu okutamadı, kelime tekrarlarını yaptıramadı. Her seferinde öğretmene, saygı sınırlarını da zorlayacak şekilde karşılıklar veriyor, kendince kafa tutuyordu. Böylece ilk bir ay geride kalmıştı. O sınıfta dersler çok zevkli ve geniş katılımlı işleniyordu. D hep sessizdi. Öğretmen bir şey soracak olsa, "ben bilmem" deyip başını çeviriyordu. Öğretmen D'nin neden böyle davrandığına anlam veremiyor, dik başlılığını nasıl yenebileceğini, derse katılması için onu nasıl ikna edeceğini düşünüyordu.

Bir sabah öğretmen okula geldiğinde D. ve saçı örgülü kız arkadaşı kol kola avluda geziniyorlardı. Günaydın kızlar dedi gülümseyerek. D'de ilk kez gülümseyerek "günaydın hocam" diye cevap verdi. Öğretmen, D'nin gülümserken yanaklarında beliren gamzelerini görünce "ay ne kadar güzel gamzelerin varmış senin" dedi, sonra "hava soğuk, dikkat edin üşümeyin" deyip içeri girdi. Kızlar arkasından bakarken, D de öğretmenin iltifatından memnun olacak ki arkadaşına "hoca doğru diyor hadi sınıfa gidelim" dedi. O hafta yabancı dil dersinde okuma sırası D'ye geldiğinde itiraz etmeden, okumaya başlamıştı. Bu güzel bir gelişmeydi. Öğretmen hem şaşırmış hem de memnun olmuştu. Sonraki derslerde D artık herkesten önce elini kaldırmaya, derse katılmaya başlamıştı. Derse girerken ders kitabı, defteri kalemi her şeyi tastamam getiriyordu.

Bir teneffüste koridorda öğretmenle karşılaştılar, öğretmen içten bir tavırla "Güzel gamzeli kızım nasılsın bakalım?" dedi. D biraz mahcup, biraz sevinçli "İyiyim hocam" dedi yüzü kızararak. Sonra her karşılaşmalarında D'ye "güzel gamzeli kız" dedi öğretmeni.

Artık D onun için farklı bir yerdeydi. Diğer ders öğretmenlerinden D'yi sormuş onun durumu hakkında bilgi almıştı. Hepsi çok asi ve geçimsiz olduğunu, hatta öğretmenlerine de saygısızca davrandığını söylemişlerdi. O da önceleri kendi dersinde de öyle olduğunu ama artık çok değiştiğini söyledi onlara, pek inandırıcı gelmemişti bu sözler diğerlerine. Okul idaresinden D'nin yetiştirme yurdundan gelen öğrencilerden olduğunu öğrenince içi sızlamıştı öğretmenin. Şimdi öğrencisinin davranışlarının sebebini anlayabiliyordu.

İlk sınavlar yapılmıştı. D'nin kâğıdı orta düzeyde bir not almıştı. Öğretmenine kağıdına bakmak istediğini söyledi ve birlikte öğretmenler odasında kağıdına baktılar. Eksiklerini gördü, bir sonraki sınavda daha iyi bir not alacağını söyledi. Öğretmen o arada onunla biraz sohbet etme imkânı buldu. Annesini küçükken kaybetmişti D, hiç hatırlamıyordu. Üç kardeştiler. Babaları bakamadığı için onları yetiştirme yurduna bırakmış bir daha da hiç arayıp sormamıştı. Çok kızgındı babasına. Diğer iki kardeşi de başka şehirlerdeydi. Ama "Ben alıştım hocam" diyordu, "Okulu bitirip işe girince kardeşlerimi de alacağım yanıma". Öğretmeni: "Aferin böyle hedefin olmasına çok sevindim, sene başında derslere katılmayıp dik başlı davranınca beni çok üzmüştün, ama şimdi çalışkan ve hırslı bir kız var karşımda. Ne zaman istersen ben sana yardım ederim, ders aralarında konu tekrarı da yaparız istersen." dedi. D'nin gözleri ışıl ışıldı "Hocam ben size çok teşekkür ederim" dedi. Öğretmeni: "Ben sadece görevimi yapıyorum, sizler hepiniz benim kardeşim, evladım gibisiniz, sizin başarınız benim başarımdır" dedi. D sessizce: "Hocam size bir şey söyleyebilir miyim" dedi kulağına doğru yaklaşarak; "Tabi söyleyebilirsin" dedi öğretmen.  D: "Biliyormusunuz bugüne kadar hiç kimse bana gamzelerimin güzel olduğunu söylememişti. Herkes bana "kara kız" der yurtta. Ama siz "güzel gamzeli kız" dediniz. Ben o günden sonra okulu da derslerimi de sevmeye başladım" dedi ve dışarı çıktı hızlıca. Öğretmeni D'nin neden birdenbire dersine ilgi göstermeye başladığını şimdi anlamıştı. D'nin önündeki engeli aşmayı, duvarları yıkmayı, onun kalbine dokunmayı, içindeki güzelliği açığa çıkarmayı başarmıştı. Herşey bir tatlı sözün ardında saklıymış meğer. Bu kilidin anahtarı "güzel gamzeli kız" sözü olmuştu. O günden sonra D ile aralarında ana-kız gibi bir sevgi bağı oluşmuştu. Dönem sonunda başka bir okula görevlendirildiğinde, D'den derslerine yine çok çalışacağına dair söz almıştı öğretmeni.

Aradan oldukça uzun bir zaman geçmişti. D sosyal medya üzerinden öğretmenini bulmuştu. Söz verdiği gibi okulunu bitirip bir iş bulmuştu. Kardeşlerini ve o zamanlar sevmediği babasını da bulmuş onlarla yaşıyordu. Eski D'den eser yoktu. "Güzel gamzeli kız" artık kendi ayakları üzerinde duran, hayatını kazanan ve ailesine sahip çıkan bir yetişkindi.

Ve öğretmen yeni atandığı okulun avlusuna girip etrafına bakındı. Yine her yerde öğrenciler bekleşiyordu. Kim bilir bu sefer hangilerinin hayatında iz bırakacak, hangilerinin anılarında yer edinecekti?

Yazarın Diğer Yazıları