Prof. Dr. Nurten Laleci Sarıca

Eylül üstüne

Prof. Dr. Nurten Laleci Sarıca

Çok şey söylendi, söyleniyor, söylenecektir Eylül üstüne. Malum sonbaharın ilk ayı olması nedeniyle bir başlangıcın; yazın bitmesiyle de bir bitişin, sonun simgesi. Günleri ne uzun ne kısa ne bunaltacak kadar sıcak ne de üşütecek kadar serin, tam kıvamındadır. Yazın dayanılmaz sıcağından kışın sert soğuğuna bir uğurlayıştır Eylül.

Çocukken bir yandan, okulların açılacak olmasıyla arkadaşlarımıza kavuşacak olmanın mutluluğu ve heyecanı öte yandan, tatil vesilesiyle gelen sevdiklerimizin geri dönmesinden duyduğumuz üzüntü. Bir de sararan yaprakların yaşama sevincimize örttüğü tül. İşte bu yüzden hüzünlüdür Eylül. Ayrılığın kokusu vardır havada. Gidenler hatırlanır, yoklar özlenir, sevdalar depreşir. Gittikçe sararan, düşmeye yüz tutan yapraklar, kışı karşılayan doğa bu hüznün üstüne mahzun gazeller serper.

Hem sevinci hem kederi buluruz Eylül'ün bulutlu havalarında. Hüznün mevsimidir sonbahar. "Eylül bir ay değil, bir aylık ayrı bir mevsimdir" dediği kadar vardır yazarın. Herkesin şair olası gelir, şiirlerin doğum günü olur Eylül. Şarkılar, şiirler dökülür yaprak yaprak. Bilenlerin kulaklarında çınlar "Yağmur Kaçağı":

"Akşamsa, Eylül'se, ıslanmışsam,

Beni görsen belki anlayamazsın,

İçlenir gizli gizli ağlarsın,

Eğer ben yalnızsam, yanılmışsam,

Elimden tut, yoksa düşeceğim".

Eli kalem tutanların kulak kesildiği bir aydır Eylül. "Sanki sonbahar, özellikle Eylül yaşanmazsa edebiyatın bir yanı eksik kalır" der bir yazar. Fransız Edebiyatı'nın tanınmış yazarlarından, romantizmin öncüsü Chateaubriand,"Mezar Ötesinden Anılar" ile seslenir sonbahara:

 "Sonbahar: bir ilgisi olmalı; yıllar gibi düşen yaprakların, ömrümüz gibi solan çiçeklerin, hayallerimiz gibi dağılan bulutların, duygularımız gibi giderek zayıflayan bu ışık, sevdalarımız gibi soğuyan bu güneş ve ömrümüz gibi buz kesen bu nehirlerin yazgımızla bir gizemli ilgisi olmalı."

İnsan hayatının sonbaharını, gençlik özlemini anlatır aslında bu sözcüklerle. Hiç farkına varmadan gelip geçer ömrün ilk yılları. Yaş ilerledikçe sorgulamaya başlar insan kendini, yaşadıklarını, yaşamak zorunda kaldıklarını, yaşayamadıklarını. Yahya Kemal ise ömrün sonbaharını anlatmak için hüzün dolu şu satırlarla döker içini:

"Fânî ömür biter, bir uzun sonbahâr olur.

Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, târümâr olur.

Mevsim boyunca kendini htirir vedâ;

Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.

Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya,

Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya,

Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı:

Fark etmez anne toprak ölüm maceramızı."

Zamanın geçişi karşısında insanın çaresizliği sonbaharın bu ilk günlerinde daha da dokunur insana. Yıllar yılları izler ve hiç gelmeyecek sanılan gün çalıverir kapıyı ansızın. Sanat müziğimizin unutulmaz eserlerine de yansır, sonbahardaki gam, Eylül'deki hüzün. Bunlardan biri de Teoman Alpay'ın satırlarında ömrün geçişine duyulan üzüntüyü anlatır. Sonra sazlar seslenir kulaklarımıza ve gönüllerimizde çınlayan bir besteye dönüşür.

"Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgâr,

Bütün kuşlar vefasız mevsim artık sonbahar"

Aynı hüznü Gençliğe Veda şarkısının sözlerinde bu sefer Yıldırım Gürses kendisine ait ezgilerle aktarır:

"Yine mevsimler dönecek, yine yapraklar düşecek

Giden gençliğim hiç geri gelmeyecek

Elvedâ elvedâ elvedâ âh elvedâ.."

Sayısız esere sızmıştır Eylül'de düşen yaprakların hüznü. Edebiyatın o sonsuz kaynağından çok sayıda örnek verilebilir elbette. Biz bu yazımızda ilk akla gelenlerle yetinelim bu seferlik.

Ve şimdi Van'da da Eylül bir başka güzeldir. Memleketimin bahçeleri, eskiye oranla azalmış olsa da, eminim kendine özgü güzelliklerine bürünmüştür. Gölün mavisine yansıyan sarı, yeşil sonbahar rengi huzuru yansıtıyordur. Edremit'in bahçelerinde elmalar toplanmaya başlanmıştır. Erciş'te tadına doyulmayan kara üzümler, Alaköy'de kesince bal damlayan mis kokulu kavunlar, Bahçesaray'ın cevizleri tezgâhlarda yerini almıştır. Gevaş'ın taze fasulyesinden kışın mahrum olmamak için ev hanımları bolca alıp kurutmaya, konserveler yapmaya da başlamışlardır şimdi. Erişteler, turşular kış hazırlıkları hızla devam etmektedir. Bilirim büyüklerimden, havalar soğumadan kışlık erzaklar hazırlanır ki annelerin içi rahat etsin.  Tatil bitmiş olduğundan okullar çocuk sesleriyle dolup taşıyordur yeniden. Acaba okul önlerindeki "yumuşan/ alıç" satanlar duruyor mudur hâlâ? Van Gölü kıyısında çoktan yeni bir güze hazırlanıyordur herkes. Ve ufkuna Süphan'ı, karşısına Artos'u koyan Van, kim bilir kaçıncı nesli ağırlıyordur Erek Dağı'nın düzünde.

Yazarın Diğer Yazıları