Prof. Dr. Ahmet Özer

Tahir Elçiyi öldürmek..!

Prof. Dr. Ahmet Özer

Tahir Elçi niçin öldürüldü? Kim öldürdü?

Tahir Elçi nasıl bir insandı, neler yapmıştı, neler yapıyordu? Yaptıklarından dolayı mı, söylediklerinden dolayı mı, konumundan dolayı mı  yoksa konjonktürden dolayımı öldürüldü?  Tahir Elçi sıradan bir vatandaş değildi, Diyarbakır gibi önemli bir ilin Baro başkanıydı, ama ondan ötesi bölgenin bildiği tanıdığı bir demokrasi, insan hakları savunucusu idi.Bir hukuk adamı olarak, ezilenlerin ve adalet arayanların dostu idi. Bütün bunların da ötesinde cesur bir avukattı, dürüs bir insandı. Bence en önemli özelliğ buydu. Çünkü bu çağda bu iki unsuru bir arada bulmak pek olası değil maalesef. Cesur olanlar genellikle dürüst olmuyor, dürüst olanlar ise cesur değiller. Oysa Tahir hem dürüst hem de cesurdu. Düşündüğünü cesurca söylemek, söylediğininin arkasında durmak, lafı eğip bükmeden, güce pirim vermeden,otoritenin önünde eğilip bükülmeden durabilen bir adamdı.

Nitekim en son Ahmet Hakan’ın programında “PKK bir terör örgütü değildir”, dediği için şimşekleri üzerine çekmiş, sonrasında söylediğinin arkasında diklenmeden dik durmuştu. Hatta bundan dolayı devletin ilgili organları CNN ve Hakan’ı suçlayıp ceza kesmeye kalkışınca, o “bu sözü ben söyledim onların bu işte bir dahili yoktur”, deme erdemini göstermiş, hatta Hakan’ı arayarak bu konuda avukat olarak kendilerini savunabileceğini söylemiş bir insandı. Aslında beylik laflardan hiç hazetmem ama Tahir Elçi, gerçek anlamda insan gibi bir insandı.

Olağanüstü Hal’ın zor koşullarında birlikte çalıştık

Peki ben bunları nerden biliyorum ve neden söyüyorum? Çünkü Tahir Elçi ile yaklaşık 25 yıla dayanan bir arkadaşlığım hatta onunda ötesinde bir dostluğum vardı.  Yıllarca Diyarbakır’da,Olağanüstü Hal’ın zor koşullarında birlikte çalıştık. Ben GAP BB Genel Sekreteri idim o da avukkatı. İkimiz de gençliğin bize bahşettiği enerji ile bölgenin sorunlarıyla ilgileniyor, toplantılara, konferanslara, TV programlarına katılıyor,aynı gazetede yazıyor, barış ve demokrasi için neler yapabileceğimizi tartışıyor, konuşuyorduk. Ben Diyarbakır’dan ayrıldıktan sonra da dostluğumuz ve istişaremiz hep devam etti, her ay en azından bir kaç kez telefonla da olsa görüşüyor bazı vesilelerle bir araya geliyorduk. En son,CNN’de söylediği sözler nedeniyle gözaltına alındığında aradım. O, herzamanki vakur tavrıyla “bunları bugünkü koşullarda olağan karşıladığını ama ülkenin uzun süre böyle gidemeyeceğini, barışın mutlaka tesis edilmesi gerektiğini, yoksa kötü bir gidişatın içinde olduğumuzu” vurgulamıştı.

Aslında sevgili Tahir duruşundan, söylediklerinden, tavrından ötürü aldığı riskin farkındaydı. Ama o “sen yanmasan ben yanmasam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”,  diyordu. Sadece bir aktivist değil, örnek bir aydındı. Etrafını aydınlatmak için hiçbir şey bulamadığında kendini yakmaktan imtina etmeyen yürekli bir adamdı. Bugünlerde ihtiyaç duyduğumuz türden bir aydındı. Bir kaç günsonra “aydın ve sorumluluğu” üzerine İSK’de vereceğim konferansı ona ithaf ediyorum.

Asıl mesele ne?

Ancak buradan şuna gelmek istiyorum. Sevgili Tahir vurulduktan sonra çok mikro düzeyde polisiye tartışmalar yapılıyor; kurşun nereden geldi, sekerek mi yoksa doğrudanmı isabet etti, polis mi yoksa başka birisi mi vurdu vs? Temel mesele bu mu? Mesele Tahir’in de yıllardır mücadele verdiği barış ve demokrasi meselesidir. Mesele yıllardır çözülemeyen Kürt sorununun olanca yakıcılığıdır. Nice insanlar ateşin içinden yürüyerek geldi, nicesi cayır cayır yandı. Eğer bir çözüm bulunmazsa daha nica Tahir’ler yanacak. O halde deve kuşu politikası gütmenin kimseye bir yararı yok. Ya çözüme dönerek ölümleri engeleyeceğiz ya da güvenlikçi politikalarla çatışmayı, savaşı harlayanlar daha çok canın yanmasına, gencecik insanın yanıp gitmesine neden olacağız. Sonra bu genceceik insanlar yitip gittiğinde politikacılar arkalarında timsah gözyaşlarını dökecek, TV yorumcuları günlerce öyle mi oldu böyle mi oldu laflarıyla günü ve gündem dolduracak ama yoksul yiğit halk çocukları ölmeye devam edevek.

Madem ölümlere üzülüyorsunuz, madem kimsenin yanmasını istemiyorsunuz, çözümü çok basit, o zaman bu ateşi neden söndürmüyorsunuz.? Bir yandan ateşe benzin döküp harlıyor öte tarafta yananlara seranat yakıyorsunuz. Bu nemene iş, ne kadar etik  ve ahlaklı? Artık yeter, bu oyuna birilerinin dur demesi lazım. Ama şurası muhakak,kendi çocuklarının canı yanmayanlar buna dur diyemez. Savaş ve çatışma emrini verenlerin çocukları çatışma ortasında kalsaydı, bu çatışma, bu kaos, bu savaş bir gün bile devam etmezdi. Gene biliyoruz ki, bu savaşı ancak yoksul halkın feryadı durduracak. Çünkü savaş, çatışma bir iktidar oyunu, bir sistem. Bu sistemden beslenenler var. Ve sitemden beslenenler asla sitemi değiştiremezler.

           

Çözüme dönülmeli, ölümler durdurulmalı

Bir görün ve düşünün: Günlerdir bölge bir muhasara altında, kuşatılmış kasabalar savaş alanına dönmüş durumda. Ve sanki hiç bir şey yokmuş, hiç bir şey olmamış, herşey normalmiş gibi davranmamızı istiyorlar. Oysa bu durum, bu ölümler, bu gidişat normal değil, hiç değil. Ölümler arttıkça olası çözüm de uzaklaşıyor bizden, bunu bilmek için kahin olmaya gerek yok. Yıkılmış harab olmuş kasabaları terk ederken “Kurdun dişine kan değdi, korkun”, diyen özel tim, “Türksen öğün, değilsen itaat et”, diye halka ırkçı gözdağı vererek, vatanın birliğini beraberliğini sağlayamaz, tam tersine var olan bağlılığı da tahrip eder, böler parçalar.

Tahir Elçiler’in kafasının arkasından vurularak öldürülmesi bu çağda zuldür, onu koruyamamak “devletin milletin bekasına” hizmet etmez. Gelecek güzel günler ancak Tahir Elçi gibi yürekli ve dürüst insanlar tarafından sağlanabilir. Çünkü Tahir Elçiler’in tavrı ancak gerçek bir demokraside, adalet içinde, özgür ve eşit biçimde bir arada yaşamayı sağlayabilir. Gerisi lafı güzaftır. Ve lafı güzaflarla bir yere varılmadığı herkesin malumudur. 

Yazarın Diğer Yazıları