Prof. Dr. Ahmet Özer

Suriye Savaşı Türkiye İçin Bir Bataklıktır

Prof. Dr. Ahmet Özer

Sonu Belirsiz Bir Maceraya Sürükleniyoruz.

Gün be gün sonu belirsiz bir savaşa doğru itiliyoruz. Bunu vatandaşlar olarak durup seyir mi edeceğiz yoksa sorgulayacak mıyız? Ayrıca bütün bu hesaplar, planlar yapılırken TBMM adeta devre dışı. Kimsenin bir şey bildiği yok. Suudi Jetleri geldi deniliyor, niye geldi, kim çağırdı, hangi karar ve yetki ile geldi? Kara hareketine Türkiye de katılacak deniyor. Peki bu yetki TBMM değil mi? Öyleyse savaşa girecek jet geldikten sonra mı karar alınacak? O zaman da bu kararın ne anlamı kalacak? Böyle bir şey gerçekten karar olurmu, bu resmen bir dayatma olmaz mı? Bizim yurttaşlar olarak bu soruları sorma ve tatminkar cevaplar alma hakkımız var. Aksi taktirde bu demokrasi değil keyfi bir yönetim olur ki bu çağda bunu kimsenin yapmaya hakkı yoktur.

Bugüne Nasıl Gelindi?

7 Haziran seçimlerini kaybeden AKP, içerde çözüm sürecini bitirerek güvenlik politiklarına geri döndü. Bu çatışmalı süreç onun değirmenine su taşıdı ve 1 Kasımda tek başına iktidar oldu.  Bu arada iç çatışmanın dozunu daha da artırarak kentleri, kasabaları tanklarla topatuttu. AKP'nin milliyetçi yönelim ve söylemleri bir yandan MHP'yi iyice eritirken, öte yandan batıdan alınan oyların geri çekilmesiyle HDP'yi de baraj altında bırakmayı hdefleyerek olası bir seçimde tek başına anayasayı değiştirecek bir güce ulaşmayı planlıyor. Bu meyanda rejim değişikliğini tek başına gerçekleştirme yolunda ilerlerken dışarda da gün be gün Suriye bataklığına saplanacak bir savaşın tamtamları kapımızda iyice duyulmaya başladı.

Suriye politikası artık işlemiyor. Bu ayan beyan ortadayken neden bu ısrar? Burada adeta iflas etmiş Suriye politikasını Suudileri kuyruğuna takarak bitmemiş bir kişisel hesabı görmeyi mi hedefliyor birileri. Bunun için koca bir ülke savaşa sürüklenir mi? Hayır stratejik çıkarlar vs deniliyor. Pekibir yandan Esadı devirmeyi hedeflerken öte yandan Rojavada Kürt Kazanımlarını berhava etmeyi planlayan bu strateji Türkiyenin hangi işine yarayacak? Buna kimsenin vereceği makul bir cevabı varmı? Üstelik mevcut konjonktür evdeki hesabın çarşıya uymayacağını ayan beyan göstermesine rağmen. AKP içinde de Cumhurbaşkanı cephesi ile başbakan cenahı arasında tam bir mutabakatın olmadığı yazılıp çizilirken. Peki ne olacak bu durumda?

Bütün bunlara rağmen diyelim savaş kararı alındı.  Türkiye Suriyeye girbilir mi, girse ne olur, girdikten sonra çıkabilir mi bu bataklıktan,  sonuçları nasıl olur?Bu soruların makül cevapları var mı? Hayır. Bir kere bir ülkenin diğer bir ülkeye asker sokması bir MEŞRUİYET SORUNUdur

Suriyeye Asker Sokmanın Meşruiyeti Varmı?

Meşruiyet için;  1)O ülkenin (Yani Suriye'nin) Türkiyeyi çağırması gerekir 2)BM kararı gerekir. Ne Suriye Türkiye'yi çağırıyor, nede BM'nin böyle bir kararı var. Böyle bir hamle baştan gayrı meşru ilan edileceği için kadük kalır, dünyayı karşısına alır. Deniyor ki ABD'nin veya Rusya'nın o zaman ne işi var burada? Bir kere bu küresel ve emperyal güçler oyun kurucu ve yüzyıldır ilk defa bir ülkede dalaşmadan ortak bir operasyonda birlikte gibi görünüyor veye hareket ediyorlar. AKP kendini ABD gibi görüp,liderini de dünya lideriliğne terfi ettireceğini düşünyorsa bunun için kendileri, partilerini ilgilendiren bir şey yapabilirler ama bunun için bir ülkeyi sonu belirsiz bir maceraya sürükleyemezler.

İkincisi Rusya'yı oraya Suriye devleti çağırdı. Esatı beğenmeyebiliriz, onun yaptıklarını şiddetle eleştirebiliriz, ancak hala BM nezdinde egemen güç olarak o tanınıyor. Rusya zaten eskiden beri burada üsleri var şimdi pozisyonunu daha da güçlendirdi. Türkiyenin Rus jetini düşürmesi Rusya'nın elini Suriyede zayıflatmadı aksine Türkiyeyi burada denklemin dışına atarken Rusyanın elini daha da kuvetlendirdi.

ABD'ye gelince o da kendi çıkarları mücibince denge politikası yürütüyor. Türkiye burada ilk başta yaptığı gibi PYD ile birlikte hareket edip bu yolla en azından Suriye'deki konumunu güçlendirebilecekken tersini yaptı. Daha altı yedi ay önce liderini ağırladığı PYD'yi terörist ilan etti. Peki ne oldu, ne değişti ki birden bunu yaptı. Sanırım iİçerde çözüm sürecini bitirdiği için bundan da vaz geçti. Daha doğrusu yanlış bir politika ile Rojavadaki gelişmeleri karşısına aldığı ve buradaki Kürt kazanımlarını sönümlendirmek istediği için içerde de çözüm sürecini bitirdi ve hiç kimsenin yararına olmayan bu iç çatışmayı başlattı.

Akdoğan’ın Sözleri

Başbakan Yardımcısı yalçın Akdoğan geçen gün sınırda iki şey söyledi: 1) Avrupa ülkelerini kastederek, mültecileri barındırma konusunda, "biz diyor, kimsenin kapıcısı, bakıcısı değiliz" diyor. Güzel, o zaman sorarlar adama;  sen Avrupa kapılarında 3 milyar Avro için ne dolaşıyorsun, hatta pazarlığı kızıştırmak için "bak fazla para vermezseniz kapıları açarız" diyerek neyin pazarlığını yapıyorsun. Madem "kardeşlik hukuku" için yapıyorsunuz,  o zaman bu paralar, bu pazarlıklar neyin nesi?

İkincisi de diyor ki Başbakan yardımcısı, "biz büyük devletiz, seyredemeyiz, biz de oyuna dalarız." Madem öyle, 3-4 yıldır Esada gürleyip duruyorsunuz, ha bugün ha yarın gidip Şam'da namaz kılacağız diyordunuz, ne oldu? Öyle lafla peynir gemisi yürümüyor.

Peki, Kürtler sözkonusu olduğunda bazı CHP'lilerin AKP yanında saf tutmasına ne demeli, Baykal gibi?  Öyle konuşmayla olmuyor, hergün onlarca cenaze geliyor, oralara gidinceye kadar, önce  kendi sorunumuzu çözelim.

Diyelim Buna Rağmen Türkiye Suriye'ye Girdi Ne Olacak?

Bir kere çatışma riski çok yüksek: a)İranla, Rusya ile çatışma riski var. b)Suriye ordusu ile çatışma söz konusu olacak. c) PYD ile çatışma riski var. d) Suudi'ye rağmen geri kalan bütün Arap dünyasını karşısına alacak. e)ABD ve Batıya rağmen böyle bir şey yapması zaten baştan sorunlu. f)Bu kez dışardan hergün cenazeler gelmeye başlayacak, ortalık daha da gerginleşecek.  g) Bu gerginlik savaş bahane edilerek bastırılacak, demokrasi iyice rafa kaldırılacak.

Böyle Bir Hareketin Sonuçları Vahim Olur.

Sorular şunlar; 1)Girince çıkabilecekmi?  2) Çıkmazsa tutunabilecek mi  3)Kayıp vermeden nasıl olacak bu? Bunlar  imkansız görünüyor. O halde bu yolun yol olmadığı baştan belli. Türkiye kendisinin olmayan bir savaşa sürükleniyor. Bir taraftan Esat takıntısı öbür taraftan Rojava korkusu. Bir kere Esad Türkiye'nin demesi ile ne gider ne de kalır. ABD, Rusya, İran bu konuda asgari düzeyde anlaşmadıkça ve kendi çıkarlarına uygun daha iyi bir alternatif bulmadıkça bu sürümceme bir süre böyle devam edecek

İkinci olarak da Türkiyenin Rojava takıntısından vazgeçmesi Kürtleri karşısına almak yerine yanına alması hatta buradaki 20 milyon vatandaşının akrabaları olarak onlara kol kanat germesi lazım. Kırmızıçizgi diyerek bir zamanlar Barzani'ye-Talabani'ye yapılan teranelerden vazgeçmesi lazım. Nitekim o zaman zinhar çiğnetmeyiz dedikleri kırmızı çizgiler nerede, şimdi esamesi okunuyor mu?

Almanyadan sonra en büyük ticari partner KBY değilmi? Nerdeyse her ay Barzani Ankarada,  Davutoğlu veya bir bakanı Erbil'de değil mi? Böyle olması mi iyi yoksa kavga gürültü mü?  Üstelik buradaki barışçı yaklaşımı içerdeki Kürt sorunun çözümüne de büyük katkı sağlar. Tersi ise tersi gelişmeleri azdırır. Artık Türkiye'nin bu sorunun çözümünü emperyal güçlere bırakmadan kendi çözerek birlik beraberlik içinde yoluna devam etmesi gerekir.

Sonuç Olarak;

Erdoğan Esad meselesini takıntı olmaktan çıkarmalıdır. Esad'ın gitmesi ya da kalmasını kişisel parentezden çıkartmalı, bu politikayı yeni baştan "resetlemeli"dir.İkinci olarak, Türkiye kendi Kürt Sorununu çözmeden PYD'yi ezmeyi, tecrit etmeyi kafasına koyması yanlıştır, Türkiyenin çıkarına değildir.

Diyelim PYD'yi saf dışı etti, Türkiyeyi ne yapacak, Kürt sorunu çözmüş mü olacak? Bu Türkiyedeki Kürtleri memnun mu edecek? Kesinlikle hayır. Daha da beter olacak..

Dolayısyla önü arkası belli olmayan, kan ve zülümden başka bir gelecek vaat etmeyen böyle bir macera ne Türkiyenin ne de Ortaoğu halklarının yararınadır.

Türkiye'nin behemahal bu maceradan uzak durması, bir başka ülkenin iç işlerini dizyan etmek hayallerini bir kenara bırakıp, kendi iç sorunlarını bir an önce çözmesi gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları