Prof. Dr. Ahmet Özer

Soma katliamının sorumluları hesap vermeli

Prof. Dr. Ahmet Özer

Soma’da yaşanan trajediyi, olayın değişik yönlerini göstermek için, üç ana başlık altında incelemek istiyorum.      Birincisi; işçilerin yaşadığı acı gerçeklerin bir kez daha bütün çıplaklığıyla su yüzüne çıkmış olmasıdır ki bu günlerdir yetkililerce konuşuluyor, ama sadece timsahın gözyaşlarıyla. İkincisi; iktidarın kamu vicdanını rahatsız eden hal ve hareketleri ve başbakanın tutumunun artık dayanılmaz bir hal almasıdır ki adeta bu konuda da toplumsal felç yaşanıyor.Üçüncüsü de; kamuoyunun verdiği tepkiye, yaşanan acının boyutları umursanmadan (iktidarıma birşey olur korkusuyla) elindeki zor tekelini kullanarak verdiği karşılık, daha doğrusu yaptığı bastırma girişimleridir.

            İşçilerin yaşadığı trajedinin iki boyutu olduğu görünüyor: Biri firmanın daha fazla kar için açgözlü bir tutumla iş güvenliğinden çalması ve bunun ilgililer tarafından denetlenmemiş olmasının bile bile 301 canı ölüme sevk etmesidir. Nitekim CHP Manisa Milletvekilinin bu trajedi öncesi verdiği araştırma önergesi iktidar partisi tarafından reddedilmesi aslında denetimin en üst düzeyden başlayarak en alta kadar (işveren lehine) reddi demektir ve bunun affedilir bir yanı yoktur. Başbakan başka Soma’lar yaşansın istemiyorsa bu işçi katliamının bütün sorumlularını ortaya çıkararak hesap sormalı ve suçlular cezalandırılmalıdır. Çünkü demokratik devleti bürokratik devletten ayıran en temel unsur hesap sorulabilirlik ve hesap verilebilirliktir. Unutulmamalıdır ki, yapanın yanına kar kalan her eylem tekrarına yeni bir davetiye demektir.

            Bu noktada ikinci önemli acı gerçek de 300’ü aşkın ölümün (ki bu sayı da tartışmalı) adeta bir algı yönetimi ile topluma benimsetilmesidir. Önce 17, sonra 47, sonra 147 derken Enerji Bakanı sanki borsa kapatır gibi bu işi 301 sayısı ile kapatırız diyor(du). Hiç bir vicdana sığmayan bu üslup aslında iktidarın yaklaşımını sergilemiş, başbakan başta olmak üzere yetkililer işveren firmayı koruyan bir dil kullanmış; bu işin doğasında ölüm var diyerek adeta bu katliam meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. 300’ü aşan bir katliam neticesinde hala tek bir sorumlu tespit edilmemiş, yargıya teslim edilmemiş olması manidar değil mi? (Bu yazı yayına girdiğinde bir kaç kişinin tutuklandığı haberi geldi. Burada Rıza Zerab olayını hatırlamanızı isterim.)

            Ölenlerin ailelerinin yaşadığı büyük acıyı ise belirtmeye bile gerek yok. İşte bu noktada iktidarın ve başbakanın umursamaz ve kibirli tavrı adeta ülkenin kanayan yarasına tuz basarak daha da kanatmıştır. Başbakan adeta ölümleri olumluyan bir yaklaşımla “ölüm bu işin doğasında var” demekle kalmamış, (yüreği yanık acılı feryatlara kulak vermek yerine) yakalarına yapışarak bir başbakana yakışmayan bir tarzda yumruk atmaktan da geri durmamıştır. Başbakan yumruk atınca danışmanı da acılarını haykıran Soma’lıyı tekmelemekten geri durmamıştır. Bu iki tasvip edilmeyen davranış için AKP toplumdan özür dilemesi gerekirken hükümet sözcüsü ve danışmanları bütün ülkenin gözleri önünde cereyan eden olayları yok sayarak, red ederek halkla adeta alay etmiştir.Halkı bu denli küçümseyen ve hakir gören AKP seçimlerde kendisi için kömür dağıtan işveren firmasına ise hesap sormak bir yana arka çıkmış, hatta kollama ayıbına girişmiştir.

            Son olarak başta acılı Soma’lı aileler olmak üzere  olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında Soma işçi kıyımını protesto eden halkın üstüne polis gönderilmiş, tomalar salınmış, umursamazca saldırılar yapılmış, gaz sıkılmıştır.Böyle bir günde böyle bir cezayı işlemenin mazereti olmayacağı gibi bunu savunmanın da elle tutar tarafı yoktur. Her halde halkın sağduyusu bu olan biteni görüyor ve günü geldiğinde hesabını da soracaktır.

            Bilinmeli ki devletin gücü; başbakanın bindiği zıhrlı araçlar, onu koruyan yüzlerce son model silahlı siyah giymiş gösterişli gözlüklü adamlarla değil, Soma’da kurtarılamıyan madencinin trajedisi kadardır. Muteahidin binlerce metrenin altındaki madencilerin kömür karası emeklerinden aşırdığı paralarla İstanbul’a diktiği gökdelenlerle ölçülmez devletin gücü, üç beş kuruş uğruna ölümünü engelleyemediği insanları mahküm ettiği “bozuk çark” kadardır. Devletin gücü Soma’da 750 Lira maaş uğruna ölüme mahkum ettiği yoksul madencileri koruma gücü kadardır. Diğer böbürlenmeler hamasettir sadece...

            Neticede bu tablo üç anlaşılmazı, izaha sığmaz üç noktayı önümüze koyuyor: Sıkışınca, “bu acılı günde siyaset yapmayın” demek siyaset yapmanın en ayıplı biçimidir. Bunu ileri sürenlerin amacı siyaset yapmamayı önermek değil, yaşanan katliamı örtbas etmek, biran önce unutturmak ve hükumeti piru pak ilan ederek hesap vermeden hiçbirşey olmamış gibi yoluna devam etmesini sağlamaktır.AKP iktidarı yürüsün diye medyada, iş dünyasında, iktidara yakın duran birçok kesimde vicdan tatile çıksın, izan dumura mı uğrasın isteniyor?

            Bir diğer vicdansızlık da Soma’da yitirilen onca cana isyan edenlere tekme tokat girişilmesi,polisin gazla, özel timin jopla, tomayla saldırmasıdır. Acılı günde siyaset yapma diyenler, tomaları acılı ahalinin üzerine sürenler, ölen 301 canın acısını kendi çıkarları uğruna hangi menfaat çukuruna gömüyorlar, bunu da açıklasınlar bakalım.

            Dahada anlaşılmazı başbakanından bakanına, hükümet sözcüsüne kadar sanki iktidarın  bu işte hiç bir sorumluğu yokmuş gibi davranmasıdır. Hadi bunları  iktidar elden gider korkusuna bağlayalım, peki bu katliamdan kar devşiren müteahidi savunma muhabeti neyin nesi? Bu bana daha çok manidar geliyor. Başbakan madenleri direk kendine bağladığına göre buna ilişkin bir açıklaması olmalı. Enerji bakanının; Çalışma bakanının madende herşeyin mükemmel olduğu, facia sonrası müfettişlerin aksini gösteren kanıtları bir kenera bıraksak bile 301 kişilik katliamın kendisi bizatihi yalanlamıyor mu bunu? Bu yalanların yalan olduğunun anlaşılması işin daha kaç kişinin ölmesi gerekiyor(du)?

            Sonuç olarak Soma’da bir facia yaşandı, 301 canımızı kaybettik. Tek bir sorumlu var mı ortada? Tek bir istifa var mı? Yok. Ya ne var? Başbakanın yumruğu, danışmanının tekmesi, polisin biber gazı, çevik kuvvetin tomasının halk üzerine sürülmesi var. Bir de anlaşılmaz biçimde korunan bir şirket, toz kondurulmayan bir müteaahit var ortada. Neden?..

Yazarın Diğer Yazıları