Prof. Dr. Ahmet Özer

Siyaset sorunun bir parçası haline gelmiş

Prof. Dr. Ahmet Özer

Bugünlerde Türkiye yolsuzluk dalgaları ve ses tapeleriyle sarsılıyor. Dört bakanın, bir banka genel müdürünün, İranlı bir işadamının tutuklanıp bırakılmasından sonra bu kez de başbakanın oğluyla yaptığı görüşmelerin ses kayıtları gündeme bomba gibi düştü, sonra başka tapeler yayınlandı. Başbakan bu görüşmelerde kendisinin ve yakınlarının evinde bulunduğu ileri sürülen paraların sıfırlanması talimatını veriyor oğluna. Diğer bazı kayıtlarda ise yargıya müdahle anlamına gelecek talimatları yer alıyor ki başbakan bu son görüşmeleri zımnen kabul etti. Bu iddia ve söylemler günlerdir toplumu meşgul ediyor. Eğer doğruysa siyasetin ne denli çürüdüğünü, bu nedenle sorun çözmek bir yana kendisinin nasıl çözülmesi gereken bir sorun haline geldiğini görüyoruz.

            Temiz siyaset talepleri her zamankinden daha acil

Eğer sistem bozuksa bir müdür gidip yerine başka biri geldiğinde birşey değişmeyecektir.  O nedenle önce sistemin sonra bunun içindeki siyaset kurumunun yeniden düzenlenmesi gerekir. Çünkü “Temiz topluma giden yol, temiz siyasetten geçer.” Kirlilik siyasete, siyaset de topluma sirayet ediyor, dolayısıyla, su kirlenince numunesi de kirli oluyor. O halde temiz toplum aramak yerine temiz siyaset aramalıyız. Çünkü siyaset idarenin temelidir ve eğer siyaset kirlenirse ona bağlı olarak ve aşamalı bir biçimde her şey kirlenmeye başlar.Siyaset düzelmeden hiç bir kurumu gerçek anlamda düzeltmemiz mümkün değil.

Yolsuzluğa dur demeliyiz

İktidarların eş dostu zengin eden yaklaşımları artıkça toplumun her kesiminden büyük özlemle temizlik duyguları ve talepleri yükseliyor. Bu istek yüksek sesle dile getirilse de bugüne kadar çözüm için gerekli bir adım atılmamış olması ise hayal kırıklığı yaratmaktadır.  Çünkü kirletenler bu temizliği yapması gereken makamlarda oturuyor. Oyüzden her geçen yıl kirlilik bazı kurumları kangren gibi sarmakta ve gittikçe büyümektedir. Peki buna kim dur diyecek? Elbette gene siyaset kurumu. İşte kısır döngü de burada başlıyor.

Buradaki can alıcı tespit şudur; kendisi temiz olmayan bir parti temiz topluma giden yolu açabilir mi, parti içi demokrasiyi yerleştirememiş bir parti ülkeye demokrasi getirebilir mi, devleti  demokratikleştirip şeffaflaştırabilir mi? Zor.

Bugünkü iktidarın yaptığı gibi saldırıya geçecek, yıllardır başkalarının yaptığını yaparak, dış güçler, iç mihraklar vs. ile toplumu uyutmaya kendi seçmenini tahkim etmeye çalışacaktır. Oysa önemli ve kalıcı olan nerede ve ne zaman olursa olsun bütün kirli ilişkilerin mercek altına alınması ve temizlenmesidir. Bunu iktidar yapmıyorsa toplumsal dinamikler, sivil toplum örgütleri baskı kurarak onu yapmaya, hesap vermeye zorlamalıdır. Aksi taktirde yapanın yanına kar kalır, bu da bizi bürokratik ve otokratik bir yapıya götürür, bugün olduğu gibi.. Bunu yaparken demokratik devletin argümanlarını kullanma aldatmacasından da geri durmayacaklardır.

Hukuk ve vicdan

Bilinmelidir ki sistem sorgulanmadan, devletin ve toplumun nasıl soyulduğuna asla çözüm bulunamaz. Sorunları çözerken uygulayacağımız yegane ilke ise hukukun üstünlüğü ilkesidir. Eğer mevcut kurallar yeterli değilse, kurallar yine ilkeler çerçevesinde toplumun dinamiğine göre  geliştirilmeli ve temiz topluma uygun yasalar çıkartılmalıdır. Ortaya çıkan kusurluları suçlarken, tartışırken bunlarla birlikte nedenlerine girip, sistemi sorgulamalıyız. Yani sorun, bugün tek tek insanlardan ziyade tıkanmış ve kirlenmiş  olan sistemdedir. Onun için “sistem yeniden yapılanmalıdır.”

Etkin denetim kanalları

Devletin hantal yapısı, kamu yetkilerinin ve nerdeyse bütün vergi ve gelirlerin merkezde toplanması, idarenin ağır işleyişi ve halkın taleplerini kavrayamaması, kuralların ve politikaların çağın gerçeklerine uymaması ve düzenlemelerin gecikmesi çarkı yavaşlatıyor. Bu noktada sistemin en büyük zaafını oluşturan lidere bağımlı parti oligarşisi yerine halka açık, denetlenen, parti içi demokratik mekanizmaları olan reformları zaman yitirilmeden gerçekleştirmek elzemdir.

Sistemi demokratikleştirmekten başka çare yoktur

Türkiye’yi bu devlet modeliyle işletmek için mucize adam ya da mucize reçete arayışları da geçersizdir. Çünkü bugünkü devlet yapısında üç belirgin sorun vardır. Bunlar; demokrasiye uygun olmayan iktidar kayması, yani seçilmişlerin yerine zaman zaman atanmışların ve parelel yapıların sözünün geçmesi; gelişmeye ve ilerlemeye uygun olmayan sistemin tıkanması, yani bütün işlerin ve çözümlerin Ankara’da kilitlenmesi ve de artık Ankara’nın bu duruma cevap verememesi ve siyasetin kirlenmesi yani siyasilerin toplumsal işler yerine kişisel çıkarları için her türlü usulsüzlüğü ve yolsuzluğu içeren işler yapmasıdır. Bu üç unsur bir devleti bir toplumu içten içe kemiren ve çökerten unsurlardır.Üstelik bu kirli işleri yapanların “Vatan-Memleket-Sakarya, Hain edebiyatı” yapıp, kendilerini vatansever göstermeleri toplumdaki çözüm direncini kırmakta, temiz  toplum özlemelerini geciktirmektedir. Oysa hiç kimseye ayrıcalık tanımadan ve hamasi nutuklara bakmadan toplumu silkeleyecek bir temizliğe girişilmelidir. Kendisine güvenen ve kirliliğe bulaşmamış siyasetçiler doğru yapılanma için adım atmalıdır. Aksi halde kirliliğin baş sorumluları olarak anılırlar; suçlamalar ve savunmalarla tarih yazmaya devam eder.

Yazarın Diğer Yazıları