Prof. Dr. Ahmet Özer

Savaşı kim başlattı, barışı kim getirecek?

Prof. Dr. Ahmet Özer

Hafızalarımızı tazeleyelim

Önce Kürt sorunu var daha fazla demokrasi ile çözeceğim dedikten sonra  seçim öncesi "Kürt sorunu yoktur" diyenler;  Öcalan’la diyalog başlattıktan ve yasa çıkardıktan, heyetler arası görüşmeleri başlatıp bir noktaya getirdikten sonra" Dolmabahçe mutabakatı geçersiz ve yanlıştır" diye nutuk atanlar, bu iş silahla şiddetle çözülmez, siyasetle, diyalogla çözülür dedikten sonra "Son terörist kalmayıncaya kadar mücadele edeceğiz"  kulvarına hızla girenler değil de kimdir bu çatışmayı körükleyen?  Bütün bu söylem yaklaşım ve eylemler savaş ilanı değil de nedir?

Ardından onlarca yasak ve askeri bölge ilan etmek, binlerce tutuklamaya girişmek, sokağa çıkma yasaklarıyla kentleri idare etmek, kasabalara ilçelere tankları sokup orantısız güç kullanmak, ortalığı savaş alanına çevirmek, '93'lere dönmek değil de nedir? Sıkıyönetim, olağanüstü hal, baskı sindirme başka nasıl olabilir? Her yurttaşın bu soruları sormaya hakkı ve yönetenlerinde bunları cevaplama zorunluluğu var.

Ülke yangın yerine dönmüşken, Kırıkkale’de, İzmir’de, Manisa’da, Osmaniye’de cenaze törenlerinde isyan ve çığlık gökleri yırtarken,"sistemi fiilen değiştirdim siz şimdi anayasayı buna uydurun" demek ne oluyor? Ülke daha yeni seçimden çıkmışken sırf bunun için yeniden seçime girmenin izahı nedir? Ya gene aynı sonuç çıkarsa bunun hesabını kim verecek? Bunca kan akarken, bunca can yiterken, dolar almış başını giderken, ekonomik kriz kapıdayken birilerinin kendi arzuları için bu yılı berhava edip ülkenin trilyonlarca lira kaynağını seçime harcanmasının hesabını kim verecek?

Tek kişilik yönetim

Şu işe bakın 80 milyon tek bir kişinin insiyatifiyle kalkıp oturuyor. O ne diyorsa o oluyor. Çözüm bitti diyor, savaş başlıyor; koalisyon kurulmayacak diyor kurulmuyor; ana muhalefet partisi başkanı sarayıma laf söylemiş, ona görev mörev yok diyor,  görev vermiyor; erken seçim diyor, erken seçim oluyor;  seçimin tarihi falan tarih diyor o tarih tartışmasız seçim tarihi oluyor. Bütün bunlar bunca siyasi partinin, koskoca meclisin ve 80 milyonun gözü önünde olup bitiyor ve kimse hiçbir şey yapmıyor, yapamıyor.  Peki bu rejimin adı ne ve müsebbi kim? Biraz da biz değilmiyiz? Platon boşuna, 2500 yıl önce "her halk müstahak olduğu biçimiyle yönetilir" dememişti zaten.

Bu koşullarda seçim olacak mı?

Gelelim diğer sorulara: Peki bu koşullarda seçim olacak mı, olursa nasıl olacak, HDP'nın tavrı ne olacak, savaş devam edecek mi? Bu sorular da cevaplandırılmaya muhtaç. Birincisi senaryo şu: Savaş harlanır, kaos artar, şiddet sarmalı daha da büyürse, Cumhurbaşkanı, "ben seçimi bir sene erteliyorum" diyebilir; nasıl olsa iktidar Ak Partinin elinde. İktidar onlarda olduğu müddetçe ne olursa olsun sorun yok demektir.  İkinci senaryo, her şeye rağmen bu koşullarda seçime gitmektir. Bu taktirde baskı ve sindirme ile HDP'yi denklem dışına atmak, olmadı seçim hilelerine başvurmak, o da olmadı hoşuna gitmeyen yerlerde seçim iptallerine gitmek, böylece çok sevdikleri milli iradeyi kendilerine göre şekillendirmek ve sonuç almak. Üçüncü senaryo, eğer baskının ve engellemenin dozu artarsa HDP seçimden çekilip boykot etmesidir.

Asıl çözüm

Fakat bütün bu senaryoların sonucunda ortaya çıkacak sonucun meşruiyeti tartışmalı olacaktır. Bunların hepsinin bir kenara atılıp, derhal ellerin tetikten çekilerek, bir çatışmasızılık ortamı yaratmak, ardından çözüm sürecini buzdolabından çıkarıp diyalogu başlatmak ve acilen müzakerelere başlamak, eşgüdümlü bir biçimde müzakerelerde hakem rolu oynayacak üçüncü bir gözün devreye sokulması, tolumun ferahladığı bir ortamda seçim yapıp ortaya çıkan tabloya göre devam ederek, çözüm sürecini barışla noktalamak, Türkiye’yi Ortadoğu bataklığından çekip almak, Rojava politikasını değiştirerek oraya kardeş eli uzatmak, ekonomiyi rayına oturtmak ve en önemlisi yeni özgürlükçü ve demokratik bir anayasa yapmaktır asıl çözüm. Buna mugayir davrananlara halkın gereken cevabı geçmişte olduğu gibi bugün de vereceği akıldan çıkarılmamalı.

Demokrasi ve barış yerine savaşın ipine sarılmak kimseye dün yarar getirmemiştir bugün de getirmez. Unutulmamalı ki, ölümler artıkça, düşmanlık artar, çözüm azalır. Kamplaşmayı körükleyenlerin, toplumsal mühendislik yapanların hesap etmesi gereken bir şey daha var. Bu çatışma ve bu savaş dili, yandaş medyanın buna yaranmak için giriştiği çığırtkanlık, maazallah bir iç kargaşaya, çatışmaya götürebilir. Bu çocuk oyuncağı değil, bir kez ateş yakmaya başladı mı herkes yanar, iş işten geçtikten sonra ah vah etmenin kimseye bir yararı olmaz. O nedenle bu yol yol değil. PKK'nin elini derhal tetikten çekmesi, devletinde derhal operasyonları durdurması gerekir. Türkiye toplumun beklentisi ve tek çözüm budur.  Gerisi Kurdun sevdiği dumanlı havadır. Orada yarın ne olacağı meçhuldur.

Yazarın Diğer Yazıları