Prof. Dr. Ahmet Özer

Otokratik Siyaset Anlayışının Yolaçtığı Yönetim Krizi

Prof. Dr. Ahmet Özer

Siyaset kurumu sorunlu

         Türkiye’nin siyasal yapısının ortaya çıkardığı siyaset kurumunun ne kadar sorunlu olduğu son yaşadığımız olaylarla açık biçimde ortaya çıktı. Bu anlamda sorun tek başına yolsuzluklar veya devletin içinde örgütlenmiş parlel yapılarla sınırlı değil. Sorun, 12 Eylül Darbe Anayasası’nın seçim ve siyasi partiler yasası ile daha da sorunlu hale gelmişti. Bugün bu tıkanmış yasal siyasal yapı ile mevcut iktidar anlayışının çakışmasıyla patlak verdi. Dolayısyla sorunun bir yanı demokratik olmayan yasaların cevaz verdiği anti demokratik siyaset anlayışıyken öbür yanı AKP zihniyetinin yansımalarından kaynaklıdır.

         Lider sultası siyaseti tıkıyor

Bu zihniyetin en uç noktası Erdoğanla neşru nema buluyor. Nitekim parti içinde tek ses olmanın ötesinde kendini peygamber mertebesine çıkaran, Allahın niteliklerine sahip bir lider olduğunu haykıran milletvekillerinin sayısı hiç de az olmadığı yaptıkları beyanlardan görülüyor. Buna muhatap olan lider ise bu konuda hiç bir önalıcı adım atmadığı gibi şişkin egosunun pohpohlanmasının getirdiği zehirlenme ile hareket ederek, yaptığı her işin ve eylemin “imanın ruknu” derecesinde dağru, kesin ve geçerli olduğuna inanamaktadır. Şimdi bu işleyişin ve böyle bir lider sultasının olduğu yerde gerçek bir demokrasiden bahsedilebilr mi? Açıktır ki kendi içinde demokrasiyi işletemeyen bir partinin ülkeye demokrasi getirmesi beklenemez. Sözde bu tür söylemler olsa bile özde böyle olmadığı zaten atılan adımlardan, tıkanmış sistemden ve kirlenmiş siyasetten anlaşılmaktadır.

Güç zehirlenmesi gerçekleri görmelerini engelliyor

Sorunun diğer yanı ise AKP zihniyetinin kendisinde yatıyor. Demokrasinin bir araç değil amaç olduğu, Milli Görüş gömleğini çıkardıkları ve AB’yi bir değerler manzumesi olarak gördükleri şeklindeki söylemlerin aslında bir takiyeden ibaret olduğu güç zehirlemesinin yarattığı baş dönmesi sonucu öfke ve kibirle dile getirilen argumanlardan ve atılan anti demokratik adımlardan veya bir türlü atılmayan demokratik adımlardan ortaya çıkıyor. Nitekim AKP, dolayısıyla siyaset bu haliyle sorun çözmekten ziyade ha bire sorun üretiyor. Genelde siyaset kurumunun özelde bu kurumun iktidar olmuş versiyonu olan partinin uyguladığı politikaların ortaya çıkardığı birçok sorun vardır.

Yönetim krizinin sonuçları

Bir çeşit yönetim krizine yol açan bu siyasi yapının ortaya çıkardığı sorunların elbette sebebleri var ve bunların yol açtığı (toplumu yakından ilgilendiren) sonuçları da yavaş yavaş ortya çıkıyor. Bu sonuçlar; a) Ekonomik sonuçlar, b)Siyasi sonuçlar, c) Toplumsal sonuçlar olarak zuhur ediyor.

         Türkiye nüfus olarak dünyanın ilk 20 ülkesi arasında olmasına rağmen ekonomik olarak hala çok gerilerde olan bir ülke. Milli geliri nüfusuyla orantılı değil, gelir dağılımı son derece bozuk, sanayi ve teknolojisi hala gelişmemiş, tarımın sektörler içindeki payı gereğinden fazla yüksek, işsizlik dayanılmaz boyutlarda, bölgeler arası dengesizlik bir türlü giderilemiyor, kır kent ayrımı çok belirgin, kadın kalkınma sürecine tam olarak katılmıyor.    Siyasi olarak bakıldığında ise; siyasete güvenin alt seviyede olduğu, bazı kesimlerin kriz anlarında ordudan medet umduğu, dinin siyasallaştığı, siyasete katılımın yüksek olmadığı bir siyaset manzarasına sahip bir ülke haline gelmiş ya da getirilmiş durumdayız.

         Siyasal sonuçlara bağlı gelişen toplumsal sorunlar daha da vahim. Yıllardır çözülemeyen bir Kürt sorunu ve siyasi islam sorunu ile karşı karşıyayız. Askeri vesayet geriletilmiş olsa bile tam çözülmüş değil. Hala 12 Eylül’ün vesayetçi yasaları yürürlükte ve hala bu yasalarıyla yönetiliyoruz.

         Ayrıca son 30 yıldır çok büyük göç ve kaç hareketleri yaşandı. Çeşitli nedenlerle kırsal alanlardan, kentlere olan akın, kentleri hazırlıksız yakaladı. Ne merkezi ne de yerel yönetimler, göçün getirdiği sorunları (ortadan kaldırmak bir yana) minimize edebildi. Bu mobilite etkisiyle çarpık kentleşme ve gecekondulaşma adeta büyük kentlerin kaderine dönüştü. Bu hızlı geçen sürecin ortaya çıkardığı yüksek kent rantları, mafya ilişkileri, çeteci anlayışları körükledi. Hukukun bıraktığı boşluğu bu tür yasadışı mafyozi örgütlenmeler doldurmaya çalışarak alttan alta bir yozlaşmayı beraberinde getirdi.

         Siyasi kirlilik toplumsal çürümeyi dayatıyor

         Bu toplumsal ortam siyaset kurumunu da etkileyerek kirletti. Yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, devletten geçinmeli bir sınıf yarattı. Siyasal çürüme, toplumsal çürümeyle içiçe geçti.         Bürokratik devlet anlayışı, partilerin oligarşik yapısı, merkeziyetçi yönetim modeli hem bu ekonomik, toplumsal ve siyasal sonuçların nedeni olarak işlev gördü hem de sonuçları olarak kendine yer buldu ve yerleşti. Bir çeşit kısır döngü meydana gelmiş durumda. Bu kısır döngü,ancak özgür birey, sorumlu toplum ve demokratik bir devlet anlayışıyla kırılabilir. Bu da bize yeni bir siyaset anlayışını işaret ediyor.

Yeni bir siyaset anlayışı gerekli

Yeni siyaset anlayışı yeni bireyleri, yeni bireyler de doğru düzgün işleyen bir eğitim sistemini zorluyor. Dolayısıyla sonuçta iş gelip insana kilitleniyor. Çünkü insanı değiştirmeden, dünyayı değiştirmek mümkün değil. Bu işin bir yanı. İşin diğer yanı da uygulanan yanlış ekonomi politikalar sonucu çözmekte zorlandığımız Kürt meselesi ve onun tarihi arka planı. AKP iktidarı tüm bu sorunları çözmek yerine sorunları halının altına süpürmeye çalışınca çözümden ziyade sorunun bir parçası haline geldi. Üst üste kazandığı seçimler bazı gerçekleri görmesini adeta perdeliyor. Nitekim milli iradeyi sanki sadece AKP’ye oy verenlerle sınırlandırarak seçimin sonuçlarını hukuksal yargının yerine koyarak bir takım meselelerden kendini azade kılma uyanıklığına sığınıyor. Oysa yolsuzlukların aklanacağı yer oy arenası değil mahkeme salonudur. Bunu yapmak yerine halka “biz ne diyorsak bize inanın, delil aramayın” diyerek kamu vicdanıyla adeta alay ediliyor. Halk bu düzenden memnun olmama hakkına sahip, ama bu hak bu gidişatı düzeltme görüşüyle onu malul kılıyor aynı zamanda. 

Yazarın Diğer Yazıları