Prof. Dr. Ahmet Özer

NORMALLEŞME NE ZAMAN OLACAK?-1 ve -2-

Prof. Dr. Ahmet Özer

Yağmurlu Bir Günün Sabahı

Sabah uyandığımda dışarıda hafiften ufak ufak bir yağmur çiseliyordu. Hava kurşuni bir ışıklık içerisindeydi. Bahçede kuş sesleri arka caddede temizlik yapan aracın çıkardığı homurtulu seslere karışıyordu. Derken belediye aracının gürültüsü gittikçe azaldı, sonra kaybolup gitti. Ortalık tamamen yağmurda rakseden kuş cıvıltılarına kaldı.

Pencereyi açtım içime yağmurda temizlenmiş havayı çektim. Hayat bütün haşmetiyle ve çekiciliği ile devam ediyordu. Tam bu esnada birden aklıma karantinada olduğumuz, evden dışarı çıkamayacağımız geldi. Hayıflandım.

O an beyin saniyeler içinde yaşadığımız günlerin alaborasını hatırlayıp hafızama nakşetti. Bunları hatırlayınca ister istemez korona virüsüne dair yaşadıklarımız hücum etti aklıma. Yağmur ve korona düşüncesi bir anda bir birine karıştı. Acaba virüsün yağmur ile teması nasıl sonuç verirdi?

Yağmur gittikçe şiddetini artırıyordu. Yağmurlu muhayyilemde virüsü defetmenin yollarını aradım. Korona virüsünü bu yağmur temizleyip götürse ne iyi olur diye düşündüm.

Biraz sonra yağmur dindi, hava açtı, ortalık iyice dinginleşti. Balkona çıktım dışarda kimsecikler yoktu. Tekrar kendi gerçeğime döndüm; içeri girdim, bugünkü yazımı yazmaya başladım.

Yeni Normale Geçiş Ne Zaman?

Bir arkadaşım dün (yani 23 Nisan’da) bana, “Türkiye’de Yeni Normale Geçiş Takvimi” diye adlandırılmış olan bir çizelge gönderdi. Belirleme ilginç.. Yeni normale geçiş.. Bu sözcükleri yan yana böyle alegorik bir biçimde görünce ilk etapta bana da acayip geldi, yadırgadım. Demek ki bir de “eski normal” varmış diye düşünmekten kendimi alamadım.

Bu bir yana, bu çizelgedeki bazı önemli tarihlere ve önemli rakamlara dikkatinizi çekmek istiyorum; hem geçmişe hem de geleceğe ilişkin tarihler ve rakamlar bunlar. Belirsizliğin insana kök söktürdüğü şu günlerde bir nebze de olsa insanın önünü görebilmesi iyi gelecektir…

İki Önemli Milat

İlk önemli milat, hatırlanacağı üzere 10 Mart’tır. Bu tarihte ilk vaka görüldü, bundan tam bir hafta sonra 17 Mart’ta ilk ölüm vakası meydana geldi. Bir kısmımızın Korona Virüsü ölümüyle ürperdiğimiz ilk an bu andır işte.

Oysa bundan aylar önce, Aralık’ta, Çin’de harıl harıl insanlar ölüyordu ve biz bu bela bize sanki hiç bulaşmayacak gibi, hiçbir şey yapmadan, uzaktan seyrediyorduk.

Bir an durun ve düşünün; şimdilerde Türkiye’de günde yüzü aşkın kişi ölüyor ve ölüm sayısı iki bin beş yüz civarında. Biz ise adeta artık kanıksadık ölümleri ve olan biteni.

İşte alışkanlık denen şey budur. Kanıksama, karakter ve kader. Diğer bir deyişle kanıksamanın alışkanlığa, alışkanlığın karaktere, karakterin de adeta razı olunan kadere dönüşmesi. İşte böyle garip bir mahluk insanoğlu.

Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak mı Gerçekten?

Günlerdir yazılıp çiziliyor, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacak” diye. Sahiden öyle mi olacak? Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak mı? Emin değilim! Bu vurdum duymazlığımızı görünce, olaylardan ders almayan tavrımızı hatırlayınca emin olamiyor insan..

Tam bu noktada, bunları düşünürken, başka bir arkadaşın (M.Kızılkaya’nın) bugün bana gelen yazısının başlığı aklıma geliyor; yazının başlığı, “Her şey Eskisi Gibi Olacak”. Yazar bunu “ hiçbir şey eskisi gibi olamayacak” diye yazanlara nazire olacak bazı örneklerle açıklıyor.

Geçmişi Hatırlamak

Hatırlayalım, 19. Yüzyıl bitip de 20. Yüzyıla girildiğinde insanlar hiçbir şey eskisi olmayacak dediler. Çok değil, 14 yıl sonra 1. Dünya Savaşı patlak verdi ve bu savaşta 20 milyon insan can verdi. Öyle değil mi? Dehşetengiz bir şey.

Durun bakim, daha dehşetlisi var. Bu dehşetten sonra insanoğlu gene o lafa sarıldı, “bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye yazıldı, çizildi. O külliyata bakıyoruz, bu konudaki makaleler, kitaplar öyküler peş peşe gelmiş. Ama ne yazık ki öyle olmamış. Her şey eskiden daha beter olmuş.

Bilindiği gibi, sadece 20 yıl sonra bu savaşa rahmet okutacak olan Faşizm dünyayı kasıp kavurdu ve bu savaşta tam 55 milyon insan öldürüldü, bir o kadar da sakat kaldı.

Gene hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, dendi ama ondan sonra Soğuk Savaş dünyayı sardı ve orda burada savaşlar, işgaller, katliamalar en az diğer savaşlar kadar can almaya devam etti.

Kendisini her şeye hakim gören egemenler, güç zehirlenmesine uğramış diktatörler, kendini dev aynasında gören kompleksli liderler, kibirli generaller dünyayı kana bulamaya devam ediyorlardı ki bu Covit 19 denilen bela her şeyi birden istop ettirdi.

Peki, savaşların durması için bir Virüsün mü devreye girmesi gerekirdi? İnsanın aklı buna ermiyor muydu, kendini bütün canlılarda, doğadan ve tabiattan üstün gören insanın aklı buna yetmiyor muydu? Hayır yetmedi. Aslında her iki izana da sahip olanlar vardı, ama onlar hep azınlıkta kaldı; her platformda haykırmalarına; yapmayın etmeyin, insana insanlığa kıymayın, en kötü barış en iyi savaştan bin kat evladır, demelerine kimseler aldırmadı.. Gücün gözlerini kör ettiği egemenler, hırsları aklılarının önünde giden dikta heveslileri onları dinlemediler. Çünkü güç, hırs ve hâkimiyet isteği her şeyin önüne geçmiş, gözlerini kör etmişti.

Virüs Gözleri Açtı mı?

Peki şimdi bu virüs gözleri açacak mı? Keşke öyle olsa, ama emin değilim. Yarın işlerin durduğu yerden devam edeceğinden endişeliyim.

Şimdi Korona virüsü nedeniyle gene, “Hiçbir şey eskisi gibi olamayacak”, diye söylenip duruyoruz; ama ne kadar balık hafızalı varlıklar olduğumuzu utuyoruz.

Şimdiye kadar dünyadaki vaka sayısı iki buçuk milyonu, ölü sayısı da yüz elli bini çoktan geçti. Türkiye’de ise durum daha farklı değil maalesef. Ölü sayısı üç bine vaka sayısı yüz bine dayandı. Yarınki yazıda bu rakamlar farklılaşacak ve maalesef aratacaktır. Peki bu güne kadar neler yaşadık ne tür önlemler alındı, şöyle bir hatırlayalım.

Bunları hatırladıktan sonra asıl soruyu soralım: “Fırtına ne zaman dinecek? Normalleşme ne zaman olacak?”, diye. Ben bunları düşünüp yazarken dışşarda yağmur tamamen durmuş hava iyice aydınlanmış, ortalık duru bir hal almıştı.

NORMALLEŞME NE ZAMAN BAŞLAYACAK-2-

Tespit Edilen Vaka ve Ölümler

Bu virüs10 Martta ilk vaka olarak tespit edildi, 17 Martta ilk ölüm yaşandı demiştik. Sonrasında acı gerçekle yüz yüze geldik. Daha sonrası ise korku panik ve toplumsal travmaydı. Ard arda tedbirler alındı. Ancak bu tedbirler hastalığa yönelik olmaktan ziyade vatandaşı izole etmeye yönelik tedbirlerdi.

21 Marta 65 yaş üstü yaşlılara sokağa çıkma yasağı geldi; bundan bir hafta sonra, 27 Martta şehirlerarası ulaşım kısıtlandı ve tüm ülkelere uçuş yasağı kondu. 3 Nisanda 20 yaş altına da dışarı çıkma yasağı ve büyükşehirlere giriş çıkış yasağı geldi.

9 Nisanda bütün önlemeleri berhava edip tehlikeye atan İçişleri Bakanının hafta sonu sokağa çıkma yasağı ilan ettiği o meşhur “gitti geldi” olayı yaşandı. Bunun üzerine 12 Nisanda gelecek hafta yasağı ilanı, salı günü de perşembeden itibaren sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Şimdi buraya kadar hastalığın özüne değil vatandaşın özüne ve özgürlüğüne yönelik yasakları ve karantinaları aktardım. Şimdi de işin nahoş kısmına bir göz atalım.

10 Marta ilk vaka, 17 Martta ilk ölümle başlayan süreç bir hafta sonrasında 26 Marta 17. ölüm, 2000’i aşkın vaka ile devam etti. Sonrasında ne yazık ki ve maalesef hem ölümler hem vaka sayısı geometrik olarak büyüyerek sürüp geldi. 11 Nisanda günlük vaka sayısı 5.138 olurken, toplam vaka sayısı 52,167 yi bulmuş, bu illetten ölen sayısı ise1000’i geçmişti.

Artık günlük ölü sayımız bu günlerde ne yazık ki yüzün üstünde gerçekleşiyor, günlük vaka sayısı ise üç-dört bin civarında seyrediyor. Sağlık Bakanının açıklamasına göre, 22 Nisan akşamı toplam vaka sayısı 98,674, ölen sayısı 2,376, iyileşen hasta sayısı da16,477’ iken; sadece bir gün sonra hasta sayısı 101,799, ölen sayısı 2,491 olmuştu. İşin sevindirici tek yanı ise, iyileşen hasta sayısının da 18,491 olmasıydı.. Bunlar yaklaşık bir buçuk ay içinde yaşadıklarımız. Önümüzde daha uzun ve çetin bir yol var. Tedbirlere daha sıkı uyulmalı ve herkesin yaşam biçimini buna göre organize etmesi gereklidir.

Bundan Sonrasının Seyri Nasıl Olacak..!?

Peki bundan sonrası için hastalık nasıl bir seyir izleyecek?. Bu tabloya göre gelişim seyri şöyle olabilir: Mayıs başında vaka sayısı 120 bin civarına ulaşacak. Ölüm sayısı üç bini geçecek, günlük ölümler gene yüzün üzerinde seyredecek.

Bayram sonrası ise toplam vaka sayısı 130 binlerde seyrederken, beş bine ulaşan ölüm sayısı da nispeten stabil hale gelecek diye bekleniyor. Günlük ölüm oranları ise bu tarihten sonra kademeli olarak düşerek otuzlara daha sonra daha aşağılara doğru seyredecek.. Umarız ki her şey doğru gitsin ölüm ve hasta trendi de artık baş aşağı seyretsin. Bunun için biraz daha dişimizi sıkmalıyız. Ramazan ayı boyunca tedbirleri gevşetmemeliyiz.

Her şey beklendiği gibi giderse Haziranda ölüm sayıları tek rakamlara düşecek. Bu durumda yeni normale dönüş tarihi Mayıs sonu Haziran başı gibi görünüyor. Tedbirler gene sürecek ama okulların ve işyerlerin kademeli açılışı, maske takam ve sosyal mesafe kurallarıyla beraber sürecek.

İşte asıl soruya geliyoruz: İşler normale döndüğünde ve bu virüs musibeti bizi terk ettiğinde yaşadıklarımızdan ders çıkarabilecek miyiz? Diğer bir deyişle kendimizle yüzleşebilecek miyiz?

Sadece kendimizle de değil, ailemizle, ilişkilerimizle, siyaset kurumu ile, devlet kurumu ile içinde bulunduğumuz STK’larla .. ve en önemlisi hayvanlarla, doğayla ve tabiatla yüzleşebilecek miyiz?

Her birimizin bu konuda muhasebe yapması lazım. Önce kendimizi kendi iç dünyamızda sorgulamamız lazım. Sonra dış dünyayı ele almalıyız. Eğer bir değişim başlayacaksa bu önce kendimizden başlamalı.. Sonra da içinde bulunduğumuz dünyayı daha iyi ve daha güzel yönde değiştirmek içinde bir çaba içinde olmalıyız: Bundan sonra bu “Yüzleşme” meselesini yazacağım..

(Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları