Prof. Dr. Ahmet Özer

Korona sonrası dünya nasıl olacak-1

Prof. Dr. Ahmet Özer

Bir yandan insanlık bu virüs müsibetini defetmeye çalışırken öte tarafta “Korona sonrası nasıl bir dünya bizi bekliyor?” sorusunu soruyor.

Her büyük olaydan sonra yeni arayışların ve değişimlerin olması hem kaçınılmaz hem de doğal.

Ancak unutmamak gerekir ki, bir değişim ancak onu isteyenlerin gücü oranında gerçekleşebilir. Burda asıl soru şudur: Bu değişimi dünya üzerindeki halklar ve topluluklar mı istiyor yoksa dünyayı kendilerine göre yönetmek isteyen güçler mi?
Dünya düzeyinde değişim beklentisi ilk değil. Geçmişte bazı örnekler yaşadık:

Mesela küreselleşme dediğimiz yeni dünya düzeni dünyaya nasıl dayatıldı ve yayıldı?

1970’lerde Çok Uluslu Şirketler ortaya çıktı

1980’lerde uzayda iletişim devrimi gerçekleşti ve 1990’larda SSCB’nın dağılmasıyla dünya tek kutuplu olmaya zorlandı ve bu kutbun başı da benim dedi ABD.

Ki bu süreci organize edip, krize giren kapitalizm ve aşılması gereken ya da isim değiştirmesi gereken emperyalizm yerine yeni bir neo liberal düzenin gerektiğinin öncülüğünü de bu güç yapmıştı. Ve ondan sonra dünyada askeri, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel bir çok değişiklik yaşandı.

İkinci önemli örnek de 11 Eylül Saldırısı sonrası yaşanan, günümüze ve coğrafyamıza etkileri sirayet eden ve hala devam eden gelişmelerdir.

ABD’deki dönemin yönetenleri olan Petrolcu, silahçı Ne Conlar dünyaya yeni bir nizamet vermek için bu saldırıyı bir fırsat ya da bahane olarak kullanarak, önce Afganistan’a saldırdı ardından Irak’ı işgal etti; sonra Turuncu Devrimler ve Arap Baharı ile devam etti iş gelip Suriye ve İrana dayandı ve bu süreç hala da tamamlanmış değil.

Yalnız evdeki hesap her zaman çarşıya uymayabiliyor. Tek kutup senaryosu işlemedi, Çin ve Rusya, Hindistan gibi küresel veya bölgesel kutuplar oluştu.

Böylece, daha istenen düzen oluşmamışken güç Batıdan Doğuya kayıyordu. İşte tam bu noktada Korona denilen Covit 19 salgını baş gösterdi.

Peki bu salgın ne yaptı, ne gösterdi bize ve sonrasında neye yolaçacak?

Şimdi meraka mücip temel soru bu artık. Şimdiden ortaya çıkan bazı olguları kısaca tespit edecek olursak, kısaca şunları görürüz:

-Bir kere dünya ilk defa bu derece etkili, yaygın ve hızla yayılan bir pandemi (salgın) ile karşı karşıya kaldı..

-Salgın hemen hemen dünyanın bütün bölgelerini etkiledi, bütün ülkelere sirayet etti.

- Salgın büyük bir paniğe, korkuya ve çaresizliğe yolaçtı.

-Salgın küresel olmasına karşın ulusüstü kurumlar ve büyük güçler küresel çözüm ve dayanışma gösteremediler, önlemler yerel ve mevzii kaldı.

-Salgın neticesinde (10 Nisan itibariyle)bir milyonu aşkın insan hasta oldu yüz bini aşkın insan öldü; hastalık ve ölümlerin dünya genelinde bu rakamların bir kaç misline ulaşacağı beklentisi söz konusu.

-Ülkemizde de ilk vaka bu virüsün Çin’de ortaya çıkmasından yaklaşık üç ay sonra (10 Martta) görülmesine rağmen maalesef yeterli önlemler alınamadı. Şu ana kadar bini aşkın insanımız öldü, yüz bini aşkın enfekte kişi tespit edilmiş durumda. (Toplum bu rakamların gerçekçi olmadığına inanıyor. Bu rakamların dünyada olduğu gibi bizde de bir kaç kat artacağını beklemek gerekir. Nitekim -10 Nisan gecesi- sokağa çıkma yasağında yaşanan yönetim zaafiyeti gibi unsurlar işin rengini ve seyrini değiştirebilir)

-Can kayıplarının ötesinde salgın bütün dünyada ekonomiyi; özellikle de ilk etapta istihdamı, ihracatı, ulaşım ve turizm sektörlerini vurdu.

-Salgın sonrası yoksullaşma, sermayenin el değiştirmesi, kimi firmaların batması beklenmeli.

- Ne ki azdan az gider çoktan çok misali krizde ekonomik olarak ABD, AB gibi zengin ülkeler daha çok etkilenecek Afrika gibi yoksul bölgeler ise daha az etkileneceklerdir.

-ve en önemlisi Korona sonrası dünya üzerinde yeni bir sistem inşaası şu ya da bu biçimde söz konusu olacak.

DEĞİŞİM
- Yani bir değişim şu ya da bu biçimde yaşanacak. Ama bu değişimin hızı, niteliği ve yönü onu isteyenlerin güçleri ve iradeleri oranında gerçekleşecektir..

Tabi bu değime bir direnç de olacak. Çünkü insanlar alışkanlıklarını kolay kolay terketmezler.

Devletler de kurulu düzenlerini riske atmak istemez; hele bu statükodan nemalanan kurum, kuruluş ve onların aktörleri, kendi güçleri oranında (onlara ne getireceği belli olmayan bu değişime) direneceklerdir.

Belirsizlik ürkütücüdür; bu yüzden bildikleri “azı” bilmedikleri “çok” ile değiştirmek istemezler. Değişim olacak ama direniş de olacak.

Fakat bütün bunlara rağmen ister istemez yaşanacak olan değişim üç noktada şekillenecektir:

1.) İnsanların yaşam biçimlerinde,

2.) Devletlerin yönetim biçimlerinde.

3.) Şirketlerin ve ekonomik aktörlerin işleyişinde..

Bu değişimlerin hızını ve niteliğini iletişim ve ulaşımdaki yeni değişiklikler ile yapay zeka ve algoritmaların insan yaşamına dahil olma ve yönetimlerde kullanma dereceleri belirleyecektir. Yaşanan gelişmelerden çıkaracağımız birinci sonuç budur.
İkinci nokta ise değişimlerin görünümleri ve yansımalarına ilişkindir.

Dünyadaki sermaye son yarım asırda; 1) (aidiyetleri olan) ulusal ve uluslararası şirketler, 2)bir ulusa dahil olmayan ya da olmak istemeyen ulus üstü şirketler ve 3)bütün dünyayı bir aşamada kontrol etmek isteyen küresel şirketler şeklinde örgütlenmişti.

Şimdi ulus devlete rakip olan bu dev güçler bütün dünyayı tamamen ulusların egemenliğinde çıkarıp kendilerinin hükmettikleri bir alana çekebilirler. Böylece gelecekteki dünya ulusların egemenlik alanından ziyade bu ultra küresel firmaların egemenlik alanlarıyla tanımlanacak!

Toplumlar ve dünya giderek tek tipleşecek. Küreselleşmenin başlattığı kültürel hegemonya bu süreçle tamamlanacak.
Nitekim şimdiden bütün dünya aynı paratikleri ve davranım biçimleri gösteriyor. Dokunma,tatma, yutma. Evde kal, mesafeyi koru, maske tak vb. Sadece bunlar değil.

Eğitimi uzaktan yap, alışverişte paradan uzak dur, sen gitme o sana gelsin, selamını merhabanı değiştir vs.
Tabi bu hemen bugünden yarına gerçekleşmeyecek, ama bu virüs nedeniyle bu yaşantılar test edildi.

Devlet konusuna gelince, bu konuda bir yol ayırımı, ikili bir durum söz konusu olacaktır:

Şöyle bir soru sorulabilir; bu süreçten sonra devletler daha demokratik mi yoksa daha otokratik mi olacaklar?
Devletler (şirket gibi yönetilen devletler); kendileri açısından vatandaşı zaptu rapta alacak gelişmelere teşne olacaklardır. Gözetleme, kodlama, bir çeşit fişleme olan çipleme gibi unsurlar zamanla gelişecektir. Bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz enseden çipleme yolu ile izleme ya da puanlama, oluşturulacak bir kimlikle sadece hastalık ya da güvenlik konularında değil en mahrem durumlar bile izlenebilecek..

Tabi bu gayri insani duruma itiraz edecek olan insan hakları savunucuları ya da sivil toplum örgütlerini susturmanın en iyi yolu, topluma korku salan böyle bir virüs ya da vakadan daha kolay ne olabilir..!?

Aslında benzer bazı uygulamarı yapan bazı ülkeler var zaten. Onlara bir göz atalım.

(Devam edecek)

 

 

Yazarın Diğer Yazıları