Prof. Dr. Ahmet Özer

Işid nasıl bu konuma geldi?

Prof. Dr. Ahmet Özer

IŞİD Irak’ın Musul kentini işgal etmesi ile yeniden Orta doğunun ve dünyanın gündemine oturdu. Ne garip, Türkiye’de bir durum bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmadan önce ne görülüyor ne de tartışılmıyor. Oysa IŞİD denilen dini kendine kalkan yapan terör örgütü yıllardır biliniyor, ama şimdi vahşi yüzü biraz daha belirginleşince bütün kalemşörler, TV yapımcıları yeni bir malzeme keşfetmişçesine konuşup duruyorlar. Siyah ile beyazı her çıplak göz ayırt edebilir. Önemli olan görünenin ardındaki görünmeyeni görmek ve açığa çıkarmaktır.

Türkiyenin dahlı

            Peki bu IŞİD neden geldi, nasıl oldu da birdenbire Irak’ı sarsacak bir işgal hareketine girişti. Bir kere burda çuvaldızı başkasına batırmadan iğneyi kendimize batırarak işe başlayalım. IŞİD’in bu hale gelmesinde AKP iktidarının da günahı çok. Türkiye iktidarı IŞİD’i Rojova’da Kürt halkına ve Esad yönetimine karşı kullandı. Onlara destek verdi, lojistik sağladı. En azından üstüne gitmedi, Türkiye’deki yolarını geçişlerini kesmedi, maddi kaynaklarına kurutmadı, banka hesaplarına el koymadı.Bütün bunlar zimni destek sayılmaz mı? Hatta bunu ötesinde silah mühimmat desteğinden bahs edenler var.

            En tehlikeli oyun: Mezhep çatışması

            Bu durum aynı zamanda mezhep çatışmasının boyutlarını ve tehlikesini göstermesi bakımından da önemli. Şii-Alevi cephesine karşı Sunni cephesi bu iki cephenin çatışmasında birinin diğerini alt etmesi için her araç mübah sayıldı. Demokrasi ile yönetildiğini idda eden ülkeler bile bu yanlışı bile bile işlemekten imtina etmedi.

            IŞİD Suriye’de Kürtlerle baş edemeyince, Esad da devrilmeyince Irak’a yöneldi ve Musul’a girdi. Peki bir terör örgütü bir ülkenin önemli bir petrol kentini bu kadar kolay elegeçirmesi nasıl mümkün olabilir?

            Saddam sonrası boşluğu doldurmaya çalışıyor

            Bir kere bu IŞİD’in gücünden Musulda yaşıyan Sunni Arap halkla ilgili bir durum. Şii Maliki Irak’ı iyi yönetemedi. Özellikle Irak’ın orta bölgelerindeki Sunni kentlerini hem ihmal etti, hem de onlara mezhepçi yaklaşarak karşısına aldı. Hal böyle olunca Saddam’dan arta kalan askerler başta olmak üzere bu durumdan rahatsız olanlar el altından örgütlendi. IŞİD hem halkın bu rahatsızlığını kullandı, hem de Saddam’dan geriye kalmış gayri memnun askerleri. İşte Suriye’de Rakka kenti dışında hiçbir yerde tutunamayan IŞİD tam bu noktada Musul’daki Sunni halkın zımnı onayı, Saddam’ın askerlerinin de desteği ile oluşan boşluğu kolayca doldurdu. Musulda halkın ihtiyaçlarını karşılayarak desteğin devamını sağlıyor, kendi mahkemelerini kuruyor, şeriat çağrısı ve uygulaması yapıyor.

Maliki dense bunu tercih eden en azından sessiz kalarak onaylayan bir sunni kesimle karşıkarşıyayız buralarda. Irakın ortalarına, Saddam’ın memleketi Tikrite, Selahaddin’e yönelmesi de gene oradaki Sunni Arap ahalinin desteğiyle oluşan birşey. Halkın bir bölümünün onayı ve desteği olmadan bu kadar kısa sürede milyonluk kentleri ele geçiremez.

Ortadoğu nizami enerji kaynaklarından geçer

Türkiye ile bağlamını değerlendirmeden bu tablonun Irak’taki yansıma ve sonuçlarına baktığımızda ise şunu söyleyebiliriz: Bu İşgal ve yönelimlerin iki sonucu olabilir. Birincisi başta Amerika olmak üzere müteffik bölge ülkelerinin IŞİD’in petrol ülkelerine yaptığı bu işgal hareketini önce durdurmak, sonra da püskürtmek. Nitekim ABD’de daha şimdiden Cumhuriyetçiler Obamaya karşı, “Bush Irakı işgal ederk istikarrlı hale getirdi, sen se Amerika’nın askeri gücüne ve çıkarlarına son vererek ülkeyi belirsizliğe terk ettin”  diyerek kazan kaldırmış durumda. Nitekim ABD 25 milyar Dolar harcıyarak oluşturduğu Irak ordusu da fos çıktı. Bu boşluğu ABD ve onun mütefikleri tekrar petrolun yüzüsuyu hürmetine doldurabilir. Ya da Irak resmen üçe bölünmüş olacak. Kuzeyde Kürdistan yönetimi, Güneyde Şiilerin bölgesi, ortada ise Sunni Arapların oluşturduğu bir şeriat devleti. Bunu zaman gösterecek.

Türkiye dört tehlikeyle karşıkarşıya

            Türkiye’ye gelince; Türkiye bana değmeyen yılan bin yaşasın demenin ötesinde onu besledi ve bugün o yılan güçlenince ilk önce zehrini Türkiye’ye akıttı ve Türkiye’yi ısırdı. Bu gelişmeler dört açıdan Türkiye’yi olumsuz etkileyecek. Bir kere Irak’ta yaşayan iş güç yapan onbinlerce Türkiye vatandaşının hayatı tehlike altında. İkinci olarak yüzbinlere varan tır ve kamyon sürücüsü her gün Irak Türkiye arasında sefer halinde, bunlar tehlikede. Türkiye Almanya’dan sonra en büyük dış ticareti Irak’la gerçekleştiriyor. Bunların sonucunda Irak’la yıllık 12 Milyardoları bulan dış ticaretimiz tehlikede. Son olarak bu durumun petrol fiyatlarına yansıması olacak. Başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu petrollerine bağımlı ülkelerin bundan etkilenmemesi düşünülemez.

            Ne yapmalı?

            Peki Türkiye ne yapmalı? Öncelikle Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle diyalog içinde rehin olan herkes kurtarılmalı.Türkiye’nin uzun vadede hem  kültürel hem tarihsel hem de etnik bağları dolayısıyla çıkarları Kürtlerle birlikte olduğu bir kez daha görüldü. Bu sebeple hem Kürdistan Bölgesel Yönetimi hem de Rojava ile iyi ilişkiler kurmalıdır.Orta vadede bu durum hem Irak’ın hem Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin istikrarlı bir hale gelmesinde bu unsur önemli rol oynuyacaktır.

            Yol yakınken zararın neresinden dönülürse kardır misali, Türkiye’nin uzun zamandır uyguladığı ama bir türlü sonuç alamadığı Sunni İslama dayalı mezhepçi Neo-Osmanlıcı politikadan vaz geçmesi yeni bir yol ve yöntem izlemesinin zamanı çoktan geldi geçiyor bile.

Yazarın Diğer Yazıları