Prof. Dr. Ahmet Özer

İktidarın ölüm şehveti ve kötü gidişat

Prof. Dr. Ahmet Özer

Ölüm ve çözüm!

TV haberlerini dinliyorurm. “Tarafsız medyanın tarafsız sipikeri” göğsünü kabrtarak şöyle diyor: “Genelkurmaydan verilen bilgilere göre üç gün içinde Cizrede 100, Nusaybinde 30,Dargeçitte 9 olmak üzere 139 terörist öldürüldü.”139 can, 139 ocak, onların akrabaları çevresi, ölümün öldürülmenin infiali vs. Bazıları bu rakamlarla yetinmiyor, sayıyı daha da artırıyor, “şimdiye kadar 221 terörist öldürüldü..” diyor.Bellik ki, devletin yüksek katları, toplumun görmesini istediği şeyi pompalıyor. Hem de medyayı bir propaganda aracı gibi kullanarak yapıyor bunu..

Peki ne umuluyor bundan? Kan sunarak iktidar sürdürülüyor, yanı sıra gelecekteki olası rejim değişikliğinin alt yapısı hem kandan dolayı oluşturuluyor, hem kanın her yana sıçradığı bir ortamda bütün sesler kısılmaya çalışılıyor. Oysa ne kadar büyük bir yanılgı.. Çünkü ne kadar çok kan dökülürse o kadar çok düşmanlık tohumları ekiliyor. Kalan son aidiyet bağları da devletin elleriyle kopartılıyor, hem de tanklarla, toplarla. Ve güya bununla   bölünme engelleniyor: Oysa yapılanlar her gün biraz daha bölüyor, her gün biraz daha bilerek ya da bilmeyerek ülkeyi bir iç çatışmaya sürüklüyor. Bunu devlet aklının bilmemesi, görmemesi düşünülebilir mi? Bu adamlar hiç mi sosyoloji, politika bilmiyorlar? Kendi kasabalarını tanklarla sarıp bombalayarak, “Kurdun dişine kan değdi korkun” ya da “Türksen öğün değilsen itaat et” denerek  nasıl bir birlik sağlanacak, anlayan, bilen var mı?

Öldürmenin şehveti

Ya da şu kadar adam öldürdük demekle bu iş çözülseydi eğer bu güne kadar Piran’da, Ağrı’da, Dersim’de bunların yüz katı insan öldürüldü, çözüldü mü?Son otuz yılda otuz binden fazla insan öldürüldü, çözüldü mü?  Hiç mi tarih bilinci yok bunu yapanlarda/yaptıranlarda, hiç mi izan yok?

Üstelik şimdi yeni bir jargonla son surat bir savşa dili kullanılıyor. Eskiden “etkisiz hale getirildi” deniyordu, şimdi etkisiz kelimesi yeterince tatmin etmiyor olacak ki, iyice halkın gözüne sokmak için “öldürdük” deniyor, büyük bir şehvetle. “Bu gün obeş terörist öldürdük, merak etmeyin yarın daha fazlasını öldüreceğiz” böbürlenmelerine sığınarak nereye varılacak?

Sivillerin ölümü iktidarın yüküdür

Şimdi sivil halk da ölüyor/öldürülüyor. Çoluk çocuk da. Devlet korumakla yükümlü sivillerin ölümüne sebep oluyor. “Efendim terör örgütü yaptı, onlar olmazsa ölmezdi” vs deniyor. Peki bu suçsuz korumasız insanların ölümüne mazaret mi? Vergi veren, askerlik yapan vatandaşın, zor günde mal ve can güvenliklerini sağlamak görevin değil mi?

Kasabalardaki öğretmenleri  evlerine gönderiyorsun, peki ya geride kalan çocuklar, bırakın eğitimlerini ya can güvenlikleri ne olacak? Öğretmenler senin de oradaki çocukları kendinden saymıyor musun? Öyle ya eğer bir tehlike varsa öğretmenlerden de önce çocukların ve kadınların değil mi öncelik? Bu nasıl vicdan, nasıl adalet diye sorulması gerekmez mi?

Kasabaları savaş alanına çevirmenin, tankla, topla, orantısız biçimde saldırmanın hiçbir mazereti yok. Siz değil miydiniz “bu iş silahla çözülmez, bizden öncekiler bunu yaparak yanlış yaptı, biz hukukla, siyasetle çözeceğiz” diyen. Bir yıl içinde ne değişti birden savaşa dönüldü? Sayılar üzerinden, ölümler özerinden politika devşirmek de neyin nesi?“Bu gün yüz kişi öldürüldü, yarın iki yüz öldürüldülecek” diyerek neyi hall edeceksiniz?Ya bu kadar insan öldürüldükten sonra bu yolla halletmeyip tekrar masaya dönerseniz bu ölümlerin hesabını kim verecek? Hani nerde büyük devlet afra tafraları.. Büyük devlet kendi şehirlerini kendi tanklarıyla döven devlet mi? Hani Esad bunu yapınca demediğinizi bırakmamıştınız, şimdi neden aynısını siz yapıyorsunuz?

Başka ocaklar sönmesin feryadı..! 

Her gün tekrarlanan tabloya bakın. Şehidin tabutu başında ağlaşan, her halinden yoksul olduğu anlaşılan annesi babası kardeşleri karısı ve kimsenin kulak asmadığı “yeter artık bu savaşı durdurun; bizim ocağımız söndü bari başklarınki sönmesin” feryatları. Bu kısım çarçabuk geçilerek ekrana bir yetkilinin azametli resmi ve onun hamaseti:“Şehidin kanı yerde kalmayacak, kökü kazınıncaya kadar..” Ateş düştüğü yeri yakmaya devam ederken, ertesi gün, daha ertesi gün bu terane böyle devema edip gidiyor.  Bu daha nekadar sürecek böyle..?

Çözüm savaşta değil barıştadır

Ölenler yoksul halk çocukları. Konuşanlar, nutuk atanlar, hamaset yapanlar, bu kavgayı harlayanlar ise tuzu kurular. Hiç kimsenin şehit olmasını istemiyoruz, ama bu şehit hamaseti yapılırken neden birileri çıkıp da “ey ehli vatan bu şehitlik mertebesi niye bir gün de sizlerin semtine uğramıyor?” demiyor/diyemiyor? Eğer öyle olsa bu çatışma bu savaş bir gün sürmez biterdi, emin olun.

Yönetenlerin yönetemediği, yönetenilenlerin yönetilemediği günlerden geçiyoruz. Ölüm başarı değil. Her ölüm bizi biraz daha birbirimizden uzaklaştırmaktadır. Tek çözüm aklı selime, diyaloğa, müzakereye bir an önce geçilmesidir. Deve kuşu politikasıyla asla bir yere varılamaz. Gerçeklere gündüz gözünü kapatan, sadece kendine dünyayı gece yapar.. Bizim ise aydınlık bir geleceğe ihtiyacımız var..

Yazarın Diğer Yazıları