Prof. Dr. Ahmet Özer

İki yanlışa da hayır

Prof. Dr. Ahmet Özer

 AKP’nin bütünlüklü bir demokrasi perspektifi yok ve hiçbir zaman da olmadı. Militarizm onun için tehdit oluşturduğu anda tutum aldı, kendisi için tehdit olmaktan çıkınca işbirliği içine girdi 

VESAYETE GERİ DÖNÜŞ MÜ

AKP 2002 yılında iç ve dış konjonktürün katkısıyla iktidara geldi, dış dinamikleri iyi kullanarak içerideki meşruiyetini güçlendirdi, sermaye kesimlerinden, liberallerden ve geniş halk kesimlerinden destek aldı, üç defa üst üste genel seçim kazanarak 12 yıldır iktidarını sürdürüyor. Bu sürede birçok olumsuzluk yanında bazı olumlu gelişmelere de imza attı. Milli Görüş gömleğini çıkardığını, demokrasiyi bir araç değil bir amaç olarak gördüğünü söyleyen AKP iktidarının, gelinen noktadaki duruşuyla, bunları ilkesel anlamda evrensel bir perspektifle değil, günü kurtarmaya, kendine oy devşirmeye dönük pragmatik kaygılarla yaptığı ortaya çıktı. Vesayet rejimini geriletti, Ergenekon, Balyoz gibi dosyalarla darbe teşebbüsünde bulunan birçok generali ve onların sivil işbirlikçilerini, ABD’nin de zımni desteği ile içeri attı. Bu girişim darbelerden çok çekmiş olan yurttaşlar nezdinde Erdoğan’ı kahraman yaptı, ona olan desteği hep diri tuttu ve her seçim artırdı.

Fakat bugün 12 yıldır birlikte iş tuttuğu gayriresmî ortağı Cemaat’le kavgaya tutuşunca bu darbeci, vesayetçi ve statükocu güçlere bunu ben değil Cemaat yaptı diyerek onlarla bir ittifak arayışına girişmiş durumda. Bu çerçevede yeniden yargılanmanın yolunu açarak hem darbecilere kaybettirdikleri itibarlarını geri veriyor, geriletilen askerî vesayeti yeniden canlandırarak bu süre içinde elde edilen demokrasi kazanımlarını bir çırpıda berhava ediyor. Demek ki AKP ilkesel nedenlerle ve gerçekten demokrasiyi savunduğu ve istediği için değil daha ziyade pragmatik ve kişisel nedenlerle bu hamleleri yapmış ve bugün de aynı şekilde bu kesimlerle, zorda olduğu için, gene kişisel nedenlerle ittifak arayışında. Şimdi bu davranışın neresi tutarlı ve bundan sonra insanlar hükümetin hangi icraatına nasıl inanacak?

 HUKUK, GUGUK MU OLUYOR

Ayrıca, AKP HSYK’yı oluştururken üstünlerin hukukuna son vererek, hukuku üstün kılacağını vaat etmiş, bu usulün ve seçimin son derece demokratik olduğunu ileri sürerek milleti ikna etmeye yönelmiş, bu söyleme inanan ahali o referandumda AKP’ye yüzde 58 oranında destek vermiş, hemen sonrasında yapılan seçimlerle bu referandumun da etkisi ile AKP yüzde 50 oy alarak üçüncü dönem iktidara gelerek bu alandaki hegemonyasını ilan etmişti.

Şimdi aynı AKP daha üç yıl önce bütün dediklerini yalanlayarak, aslında HSYK seçimi demokratik değildi ve hukukta çeteleşme var diyor. Şimdi sormak lazım: Bu iki argümandan hangisine inanalım. Demek dert hukuk devleti değilmiş. İşler sarpa sarınca hukuk devleti bir anda “guguk devletine” dönüşüveriyor. Nitekim, Gezi’deki haklı talepleri, isyan diyerek birlikte bastırdığı polisleri şimdi “dost-modern darbe” söylemiyle sağa sola sürerek dağıtıyor. Bu polisler değil miydi, birlikte Kürt siyasetçilerini derdest edip sıraya dizdiğin; bu polisler değil miydi, hak arayışındaki meşru protestoları orantısız güçle bastırdığın? Peki, o zaman destan yazan kahramanların daha bir yıl dolmadan nasıl birden bire çete oluverdiler? Bunları atayan, sırtlarını sıvazlayan, bugüne kadar koruyup kollayan iktidarın kendisi değil miydi?

Bunlardan şunu mu anlamamız lazım: Demek gerçekten AKP’nin bütünlüklü bir demokrasi perspektifi yok ve hiçbir zaman da olmadı. Militarizm onun için tehdit oluşturduğu anda tutum aldı, kendisi için tehdit olmaktan çıkınca işbirliği içine girdi. HSYK’yı, hâkim ve savcıları kullandığı oranda birlikteydi, kullanmayacağı anlaşılınca şimdi anti-demokratik bir biçimde Adalet Bakanlığı’na bağlamaya çalışıyor. Polis onun için gaz sıkıp cop salladığında kahramandı, bakanları rüşvetçi diye ifşa edip çocuklarını yolsuzluktan içeri alınca birden bire çeteci oluverdiler.

 DEMOKRASİNİN GEÇERLİLİĞİ GÜVENİRLİĞİNE BAĞLI

Peki, biz bundan sonra AKP iktidarına nasıl güveneceğiz? Seyfi Öngider’in deyişiyle, yarın yapılacak seçimlerde AKP yenilirse, çıkıp, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) çetedir, onun için ben bu seçimi kabul etmiyorum, iktidarda kalmaya devam edeceğim derse ne yapacağız? Bugün savcının talimatına uymayan, oğlunu ifadeye göndermeyen, yolsuzluğu ortaya çıkaranları çete ilan eden, HSYK’yı yargılayarak kendine bağlı bir kurum hâline getiren bir iktidarın, yarın bu dediğimi yapmayacağının bir garantisini var mı? Tabii bütün bunlar bu işleri çeviren polisleri, savcıları da sütten çıkmış ak kaşık yapmaz. Biz iki yanlış arasında bir tercih yapmak zorunda da değiliz.

 

HER İKİ TARAFA DA BİR DİYECEĞİMİZ VAR

Eğer AKP ile Cemaat’in arası bozulmasaydı gene de bu operasyonları yapacaklar mıydı? Demek ki onlar da hükümet içinde başka bir hükümet olmuş ve başka güç odaklarıyla şu veya bu biçimde bir bağ içine girmişler. Böyle bir bağlantı hukuk devletinde olamaz, olmamalı. Bir paralel yapı varsa kökünden sökülüp atılmalı, sistem düzeltilmelidir. Çünkü yolsuzluk sistemini, çete anlayışını, paralel devleti yok etmek yerine sadece onu yapanı yok edersen, yolsuzluk var olmaya, çete ve paralel devlet bir biçimde işlemeye devam eder. Eğer sistemi değiştirmezseniz yolsuzluğu ve çeteyi ortadan kaldıran bir süre sonra onun tahtına oturabilir. Tıpkı zulmü yok etmeden zalimi yok ettiğimizde zulmün devam etmesi ve onu yok edenin zalimin tahtına oturması gibi.. Buradaki ince ayrıntı niyette yatar. Ancak bazen onu yok etmek bahanesi ile ortaya çıkanların, aslında ona kavuşmak isteyenler olabileceğini unutmamak lazım. Üstelik bu tarz yaklaşım en tehlikelisidir. Çünkü kötülük birçok maske takınabilir ama hiçbiri iyilik maskesi kadar tehlikeli değildir.

O hâlde herkesin sorumluluğu çerçevesinde yapması gereken şeyler var. Ne ki bazen toplum da reflekslerini kaybedip toplumsal açıdan felç olabilir. Nitekim böyle ortamlarda herkes dünyanın düzelmesini, adaletin yerini bulmasını, yolsuzlukların cezalandırılmasını ister ama çoğunlukla bu konudaki çabayı komşusundan bekler. Böyle olunca da hiçbir şey düzelmez, her şey eski düzen içerisinde devam eder. Yapılması gereken toplumun baskısıyla demokratik yapıyı güçlendirerek hukuku iki tarafı keskin bir kılıç gibi kullanmaktır. Bir yandan yapıdaki paralel devlet urunu söküp atarken öbür yandan yolsuzlukların üstüne kararlılıkla giderek devlet bu illetten temizlenmelidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları