Prof. Dr. Ahmet Özer

ERDOĞAN GİDİCİ Mİ?

Prof. Dr. Ahmet Özer

AKP ile cemaat arasındaki kavganın üçüncüi perdesini yaşıyoruz. Sahne MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasıyla açılmış, dershanelerin kapatılması hamlesiyle sürmüştü. Şimdilerde cemaate bağlı olduğu sanılan ekiplerin hükümete yönelik yolsuzluk ve silah taşıyan tırların durdurulması operasyonu ve buna karşı hükümetin yargıda, poliste ve özel şirketlerde yaptığı karşı opreasyonla sürüyor.  Bakan çocuklarına ve bakanlara verilen rüşvet iddiası, tonlarca altın kaçakçılığı, milyarlarca para aklama, Halk Banakasının bunlara alet edilmesi ve banka yöneticilerine verilen on milyonlarca rüşvet iddiası işin bir yönünü oluşturuyor. İşin bir diğer boyutu ise hükümetin bir parelel devlet, çete ve karşı darbe idası ile ortaya çıkıp  HSYK’yı Adalet Bakanına bağlamaya çalışması, poliste ve yargıda binlerce yer değiştirmeyle yeni bir yapılanmaya ve kadrolaşmaya gitmesidir. İşin gidişatına bakılırsa karşılıklı hamleler devam edecek. Bundan sonra daha büyük hatta doğrudan başbakanı da içine alabilecek kaset, belge, bulgu açıklamasının olabileceğini akla getiriyor. Başbakanın sürekli çete ve darbe söylemi bundan sonra yapılacak operasyonu berhava etmeye dönüktür; yapanları itibarsızlaştırmak yoluyla kamuoyu nezdinde inandırıcılığını düşürmek amacını taşıyor olabilir.

            Peki bu kavga nasıl sonuçlanır? Birkaç ihtimal var; Birincisi, Erdoğan ve partisinin yerel seçimlerde kaybetmesidir. Bu mümkün olabilir mi? olabilir. Çünkü Erdoğan’ın uzun yıllardır geniş yığınlar nezdinde edindiği dürüst ve mazlum lider imajı bu süreçte büyük yara aldı. AKP’ye büyük ekseriyetle oy veren kesimlerin sosyolojisine baktığımızda daha ziyade kırsal kökenli, varoşlarda birikmiş yoksullardan, kadınlardan, gençlerden ve genellikle de muhafazakarlardan oluştuğunu görüyoruz. AKP’nin üç seçimi üst üste artan oranlarda kazanarak gelmesinin hikmetini bu sosyolojide aramak lazım.

            Şimdi yolsuzluğun üstüne gitmek yerine, onları örtmeye çalışması bu kesimlerin dikkatinden kaçmayacaktır. Gerçi hepsi birden ve bir anda AKP kulvarını boşatmayacaktır. Çünkü AKP’ye tam alternatif bir yapı algısı oluşmuş değil bu kesimler nezdinde. Ancak bunu beyninin ve yüreğinin bir kenarında not edip günü geldiğinde kullanacaktır. Yani bu terkediş kademeli olacaktır.

            Ayrıca Erdoğan yıllarca vesayetçi güçler karşısında mazlumu oynamış bunda da balşarılı olmuştu. Şimdi aynı Erdoğan hem bu kesimlerle yeniden bir itifak arayışı içine girmiş bulunuyor, hem de kendisi onlardan boşalan tahta oturma gayreti içinde. Bu süreçte halka ve demokrasiye dayanarak girdaptan çıkacağı yerde öfkeli ve kibirli biçimde davranarak daha da otoriterleşiyor. Bu da geniş kitleleri hatta AKP’nin içindeki bazı kesimleri ürkütüyor. Bu haliyle dizginlenemeyen bir Erdoğanın, yarın daha büyük yetkilerle başkan yada partili cumhurbaşkanı olması ahaliyi kaygılandırıyor.

            Erdoğan’ın geniş yığınlar nezdindeki en önemli desteği, siyasi istikrarla birlikte ekonomik istikrarı sağlamış bir lider olmasında yatıyordu. Ancak ekonomik istikrarı sağlayan lider kimliğide büyük yara almış durumda. Son sarsıntıyı demokratikleşme yönünde reformlar yaparak stabil hale getirmek yerine, darbe söylemini bir silah olarak kullanmaya ve hukuka arkadan dolanmaya çalışarak geçiştirmeye çalışması ekonomiyi sarstı, dolar tarihinin rekorunu kırdı, yabancı sermaye akını durdu, Türkiye ekonomisine güven ve itibar azaldı. Bu da ister istemez halka bir fatura çıkaracaktır.

            Dolayısıyla geçmişte nasıl ki ekonomik istikrar ve büyüme vaadi Erdoğan’ı iş başına getirmiş ve uzun yıllar tutmuşsa gene bu iktidarı götürecek en önemli iç dinamik, ekonomik sarsıntı ve istikrarsızlık olacaktır. Buna dış dinamiklerdeki değişikliği de eklemek lazım. Erdoğan hükümetlerinin dış politikada yaptığı yanlışlar da ısrarı, AB sürecinden uzaklaşması, ABD’ye rağmen bazı İslami terör örgütlerini sırf Esat gitsin diye desteklemesi, batıya rağmen Şanghay işbirliğine yeşil ışık yakması onun batı nezdindeki desteğini iyice azaltan unsurlar oldu. Dolayısyla nasıl ki 2002 yılında dış konjüktür ile iç dinamiklerdeki gelişmelerin örtüşmesi onu iktidara taşıdıysa; 2014’te aynı dinamiklerin Erdoğan’ın aleyhine işlemesiyle onu iktidardan götürecek temel unsurlar olarak rol oynayacaktır.

            Peki bu sürecin muhtemel sonuçları nasıl olur? Erdoğan sertleşerek cemaati eğip safdışı etse bile bu ona güç kazandırmak yerine gücünü azaltabilir. Cumhubaşkanı adayı ol(a)maz, aday olsa bile seçimi kazanamazsaAKP parçalanır, bu durumda yeni bir parti çıkar ortaya. Bu senaryoda Gül veya başka bir aday çıkabilir. AKP’den kopan parça yeni partiye intisap eder, cemaat de bu partiyi ve Erdoğan dışında bir cumhurbaşkanı adayını destekleyecektir.Erdoğan cumhurbaşkanı olsa bile eskiden gönlünde yatan yetkilerle olmaz, dolayısıyla AK Parti’yi zapt edemez. Parti Erdoğan’ın izinden gidenler ve ona karşı olanlar arasında bölünür. Bu süreç yeni bir iktidar ihtimalini doğurur.

            Üçüncü senaryo; CHP’nin yerel seçimlerden zaferle çıkması ve sol, BDP ve sosyal demokrat güçlerle bir itifak yaparak genel seçimlerin ardından bir koalisyon hükümeti kurmasıdır. Bu olasılığı CHP’nin Kürt barışına yaklaşımı belirleyecektir.

            Dördüncü ihtimal de Erdoğan’ın bütün muhaliflerini saf dışı ederek (gücü biraz azalsa bile) tekrar iktidara gelmesidir. O takdirde az olan gücünü yeniden dizayn etmeye çalıştığı yargı ve polis gücüyle ikame etmeye çalışacaktır.Bu Türkiye’nin yeni bir cendereye sürüklenmesi demektir. Tabi bu senaryonun alternatifi de yok değil. O da AKP’nin kendini tamamen bir özeleştiriye tabi tutarak, bir yandan yolsuzlukların üstüne giderken öte taraftan devlete çöreklenmiş her türlü anti demokratik paralel yapıyı temizlemesi ve Kürt meselesinin çözümünü de içeren yeni cesur bir demokratikleşme paketi ile yoluna devam etmesidir. Yapar mı? Bunu zaman gösterecek.

Yazarın Diğer Yazıları