Prof. Dr. Ahmet Özer

Demokrasi Ve Barış Konferansı

Prof. Dr. Ahmet Özer

Tarihi Bir Süreçte Tarihi Bir Toplantı:
 Demokrasi Ve Barış Konferansı
Konferansın bileşeneleri önemine şamil
25-26 Mayıs tarihinde Ankarada gereçekleşen "Barış ve Demokrasi Konferansı" dönem itibariyle, amaçlar nedeniyle, bileşenlerinn oluşturduğu tablo  ve ulaştığı sonuçlar bakımından son zamanlarda sürece ilişkin yapılmış en önemli ve en etkili toplantıydı. Konferansın katılım tablosu, hem önemini göstermekete hem de temsiliyet açısından Türkiye solu ile Kürt haraketinin hatta barıştan yana muhafazakar kesimlerin ilk defa bu kadar yüksek oranda temsiliyle kapsayıcılığını göstermeketedir.  
Hepsini burada saymama imkan yok ancak bir fikir vermesi bakımından ilk anda aklıma gelen çağrıcıları ve katılımcıları, kurumları belirtirsem, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Öncelikle çağrıcıları arasında Yaşar Kemal, Tarık Ziya Ekinci, Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Rakel Dink, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Arif Sağ, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı gibi bilim, sanat ve siyaset dünyasının saygın şahsiyetleri vardı.  Kürtler, Türkler, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar gibi çok çeşitli etnik yapıdan; yazar, çizer, aydın, akademisyençok sayıda entellektüel, İHD, TTB, TMOB, KESK, Eğitim-Sen gibi STK ve sendika temsilcileri; BDP, CHP, ÖDP, HDK, SDP, TKP, EMEP gibi birçok siyasi parti genel başkanı veya temsilcisi; sosyalist, kominist, solcu, sosyal demokrat, muhafazakar her görüşten insanın katılımı ile adeta bir Türkiye mozaiğini oluşturmaktaydı.
Nihai hedef barış ve demokrasi
Bu nitelikli, kapsayıcı ve temsil gücü yüksek delegasyon iki gün boyunca kalıcı barışı, demokrasiyi ve onun araçları olan anayasayı, hukuku, yüzleşmeyi, adaleti ve toplumsal katılımı çeşitli boyutlarıyla tartıştı.  İki gün boyunca yaklaşık 100'ü aşkın delege söz aldı."Hakikat, Yüzleşme ve Adalet Komisyonu"; "Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa Komisyonu", "Toplumsal Müzakere ve Demokratik Siyaset Komisyonu"adı altında çalışma yürüten komisyonlar günün sonunda konuşulanları özetleyen bir bildirge oluşturdular. İkinci gün bunun üzerinde yaklaşık 50 kişi söz alarak katkı yaptı ve böylece sonuç bildirgesi ortaya çıktı.
Benim izleyebildiğim kadarıyla bu konferanstan somut olarak üç sonuç çıktı: 1) Barış ve demokrasinin inşasının tek başına devlete ve hükümete bırakılamayacağı, böyle bir yaklaşımın süreci akamete uğratacağı, o nedenle barış inşasının bir emek işi olduğu, bütün demokrasi güçlerinin bu emeği sarfetme sorumluluğu ile karşı karşıya olduğu gerçeği, 2) Oluşturulan komisyonların tespit ettiği konular çerçevesinde bir çalışma ve eylem planı çerçevesinde çalışmalarını kesintisiz sürdürmesi gerektiği, 3) Yüzleşme olmadan, yol temizliği yapılmadan, yenibir anayasa yapılmadan ve barış toplumsallaştırılmadan kalıcı barışın inşa edilemeyeceği vurgulanmış olmasıydı.Benim de şahsen katılıp katkı vediğim iki komisyonun çalışmalarından çıkardığım bir özet sunmak istiyorum.
Yüzleşmenin önemi
Yüzleşme komisyondan çıkan sonuç kısaca "yüzleş-uzlaş-birleş" biçiminde özetlenebilir. Yüzleşme, ya mağdur olarak ya da fail olarak kendimizle yüzleşmek demektir. Çünkü yüzleşmeden, değerlendirmeden, sindirmeden kalıcı bir barış olmayacağı aşikar.İttihat Terakkiden devreden tektipleştirme çabalarının yöneldiği dört amaç; Kürtlerin Türkleştirilmesi; Alevilerin sunileştirilmesi, sunillerin laiklik sopasıyla terbiye edilmesi; Ermeni, Rum ve Yahidilerin sürülmesi yolula, onlardan kalan zenginliklerin aktarılmasıyla yeni bir Türk-Müslüman burjuvazı oluşturulması çabalarıdır. Bunlar ya ideolojik araçlarla ya da bunun yetmediği yerde askeri araçlarla gerçekleşritilmiştir. İdeolojik inşayı söylemlerde, uygulamalarda, mevzuatta ve mahkeme kararlarında net bir biçimde görüyoruz. Askeri araçlar ise fizki imhalara, katliamlara, sürgünlere, mecburi ikanlara yolaçmıştır. Dersim-Ağrı-Koçgiri-1915 bunlardan bazılarıdır. Bu hakikatlerle yüzleşilmesi gerek. Bu bir yara kaşıma değil, aksine yüzleşerek birlikte yepyeni biçimde yola devam etmenin koşuludur.
Yüzleşmenin iki önemli adımı; hakikatin ne olduğunun ortaya çıkarılması ve hakikatle yeni durumun ilişkilendirilmesidır. Eğer yüzleşmek yerine halının altına süpürmeye kalkışılırsa, gün gelir üstü örtülenler daha güçlü  biçimde ortaya çıkar, o zaman yüzleşmek için de geç olur. Yüzleşmenin on adımda gerçekleşmesi lazım. 1) Güven- güvensizlik meselesi: Şimdi silahlı unsurların  geri çekilmesinin oluşturduğu bir güven ortamı var,  bunun kalıcılaşması için iktidarın da adım atması şart. 2) Eşdeğerlilik ve saygı ilkesi: İki tarafın birbirini eşdeğer bulması ve asgari saygı göstermesi lazım. Bu noktada tarafların karşılıklı empati yapması önemli. Empati bir taviz değil birbirini anlamanın ve anlaşmanın ilk adımıdır. 3) Bilgi ve hafıza: Hakikatin ortaya çıkarılması mahkemeler yolu ile yüzleşmenin derinleşmeşi lazım. Bu noktada "cezalandırıcı adaletten" çok  "onarıcı adalete" ihtiyaç olacaktır. Bu husuta cumhuriyet dönemi ve 1980 sonrası dönemi için kurulacak alt komisyonlar görev yapabilir. 4) Duygu: Bilgilerle birlikte duyguların harekete geçirilmesi önemlidir. Sanat bu konuda önemli işlev görebilir. 5) Anlam: Bütün bilgi ve duyguların yeni bir anlam içinde bir araya getirilmesi gerek.6) Özür ve bağışlanma: Mağdurlardan ve yakınlarından özür dilenmeli, bağışlanma istenmelidir. Mağdurların barışın tesisinde atılan her adımda aktif rol alması, barışın toplumsallaştırılması sürecini de güçlendirici bir etkiye sahip olacaktır. 7) Tazminat: Durumdan olumsuz etkilenmiş olanların kayıpları tazmin edilmelidir. 8) Teminat: Süreçten zarar görenlerin ve yüzleşenlere bundan sonrası için teminat verilmeli. Pozitif bir ortam inşaa etmek için sembolik değeri olan adımlar atılmalı: Ör. Diyarbakır cezaevinin müze yapılması, barışa, kayıplara ve geleceğe dair  bazı anıtların yapılması gibi.  9) Hakların ve hukukun yeniden tanımlanması, yasalardaki anti demokratik unsurların ayıklanması sürecin yasal teminatı olacaktır. 10) Yeniden ilişkilendirme, sosyal adaletin sağlanması: Açık şiddetin son bulması "Negatif Barışa" işaret eder, bu gereklidir ama yeterli değildir. Aslolan bundan sonra "Pozitif Barışı" inşaa etmektir. Bu da toplumsal adaletin, hakikatın, eşitliğin ve özgürlüğün tesisi ile mümkün. 
Adalet ve hakikatin yerini bulması için öncelikle devletin şeffaflaşması gerekiyor. Bunu için de arşivlerin açılması, geşmişte yaşanan kirlilikler kamuoyuyla paylaşılması lazım.Bu çerçevede hakikat komisyonlarına bağlı alt komisyonlar da oluşturulabilir: ör., Kürtlere yönelik, azınlıklara yönelik, askeri darbelere yönelik, hapishanelerde işlenen suçlara yönelik, Alevilere yapılan uygulamalara yönelik, devlet içindeki kontrgerilla uygulamalarına dönük, Ermenilere yönelik, Dersim'e yönelik, diğer isyan, ayaklanma, göç, kaç, sürgün, mecburi isyanlara yönelik alt komisyonlar kurulabilir. 
Yol temizliğinden sonra yeniaanayasaşart
1980 zihniyeti yasa ve anayasalarla toplumsal sosyolojiyi dizayn etmiş, zorla biçimlendirmeye çalışmış, hukukla toplumu ayrıştırmıştır. Ancak gelinen noktada sosyolojik yapı bu durumu kökten tekzip ederek sosyolojinin yasalarla dizayn etmenin sonuç vermeyeceğini ortaya koymuştur. Demokrasilerde çoğunluğun egemenliği değil, çoğulculuğun benimsenmesi, azınlıkların da hukukla korunabilmesi önemlidir.Ortak kamusal fayda gereğince, bunları yeniden tanımlamakla karşıkarşıyayız. Bu noktada güven artırıcı adımlara ihtiyaç var: Bunların da başında yeni bir hukukun inşaası gelir. Çünkü hukukla güven oluşturma arasında olduğu gibi, restorasyon arasında dakuvvetli bir bağ var. Bu çerçevede karşılıklı adımlar atılmalı; bu küçük adımlardan sonra daha büyük adımlar gelmeli; süreç çok uzun bir vadeye yayılmamalı; gelişmeler önceden kısmen de olasa öngörülebilir olmalı; sürecin sonuç alıcı ve kalıcı olamsı için sşffaf olunmalı; her koşulda iletişim sürdürülmeli, masadan kalkılmamalı; yapılan işlerde ve atılan adımlarda tutarlı olunmalıdır. 
Anayasa değişikliğinden önce siyasi partiler yasası,seçim yasası, terörle mücadele yasası, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü konusunda varolan anti demokratik ayasalar hemen değiştirilmelidir. Bu hem sürece katkı sağlıyacak, hem iktidarın yeni demokratik bir anayasa yapımı konusunda iyi niyetli olduğunu göstererek toplumun taktirini ve desteğini artıracaktır. Diğer önemli adım yeni bir anayasa yapılmasıdır. Yeni anayasa insan onurunu esas alan; egemenliğin paylaşımıyla yerel yönetimlere yetki devreden; eşitlikçi; özgürlükçü ve hertürlü ayırımcılığı red eden bir mantaliteye oturmalıdır. Irk ayrımcılığı, din ve mezhep ayrımcılığı, cins ayrımcılığı olamamlı, ayrıca çevre duyarlılığı ön planda olamalıdır. Bu anayasa 18. Değişikliğin yapıldığı rutuş anayasası olmamalı, yepyeni bir anayasa olmalı, bir kopuş anayasası olmalıdır. Bu hem Türkiyenin birikmiş sorunlarının çözümünün önünü açaçacaktır; hem de 1921'den beri  Türkiyeyi halk iradesiyle bir anayasa yapamama ayıbından kurtaracaktır. Bu temsil gücü yüksek, olan bu meclisin tarihi görevidir, yapamadığı taktirde tarihi ayıbı olacaktır. 
Sonuç
Sonuç olarak, Kürt sorunu önemli bir sorundur ve bu sorun bugün geldiği boyutlar itibariyle sadece Türkiyenin değil Ortadoğunun sorunudur. O ndenle Kürtler bu coğrafyada hem istikararın hem de istikrarsısızlığın nedendir. Eğer çözüm süreci başarılırsa sağlanacak istikarar Türkiyeye çağ atlatacaktır. Zaman zaman sorunun çözümüne bariyer çekmek isteyenler bu konuda Türklerin hasasiyetlerinden dem vurmaktadır. Ancak Kürtlerin talepleri Türklerin hassasiyetleri bahane edilerek kurban edilemez. O zaman sadece Kürtler değil Türkler de kaybeder. Oysa birlikte kaybetmek yerine birlikte kazanma politikasına endekslenmelidir. Silahlı unsurların çekilmesiyle herşeyin bittiği gibi bir hava yaratılmamalı, bu hem eksik hem de yanlış olur.çekilme bir başlangıçtır ve daha müzakere sürecindeyiz.
Barış'ın yalnızca silahların terk edilmesi ve bir takım yasal düzenlemelerin yapılması olarak değil, aynı zamanda diğer, hak ve statünün yeniden bölüşümünün sağladığı, tahakküm ilişkilerinin bozduğu toplumsal alanın yeniden inşa edildiği ve çatışmanın doğrudan vermiş olduğu zararların tazmin ve telafisini de içeren bir sürecin gerçekleşmesi olarak tanımlanması gerekir. Çatışmasızlık dönemin insan haklarına ve değerlerine dayalı gerçek bir barış sürecine evrilmesini sağlayacak, bağlayıcı bir hukuki çerçevenin oluşturulması ise elzemdir. Kalıcı bir barışın sağlanmasının en önemli bir diğer unsuru barış dilinin ve kültürünün yaygınlaştırılmasıdır
Konferansta bir delegenin dile getridiği şu bitimlemeyle bu yazıyı bitireyim: Ermenilerin uçma hakkı var, kanatları kırık; Kürtlerin kolu kanadı var, uçma hakkı yok; Türklerin kanadı var, uçma hakkı var, herseferinde egemenlerin dağına taşına çarpıyor. O halde artık yeni bir barışı hep beraber inşaa edelim, birlikte uçalım.

Yazarın Diğer Yazıları