Prof. Dr. Ahmet Özer

Dağ fare mi doğurdu?

Prof. Dr. Ahmet Özer

Günlerdir beklenen demokrasi paketi nihayet açıklandı. Kimilerine göre dağ fare doğurdu, kimine (MHP'ye) göre bu paket ile nerdeyse vatan elden gidiyor, kimine göre ise ihtiyatlı bir reform adımı. AKP son zamanlarda AB hedefi ve demokrasi konusundaki vizyonundan uzaklaşmış, halkın rıza göstermediği konularda şiddet uygulamalarıyla polis devleti görüntüsü vermeye başlamıştı. Tam bu noktada Kürt sorunun çözümü konusunda bir adım attı, ardından akil adamlar sahaya indi derken Gezi olayları başbakanın ceberut tavrını yeniden sergilemesine neden oldu. Gezi olaylarındaki öfkeli ve kibirli tutumu otoriterlik tartışmalarına yol açmıştı. Şimdi bu paket vasıtasıyla otoriter tutumundan reformcu kimliğine evrildiğinin imajını vererek. bunun üzerinden yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmayı tahayyül ediyor. Edebilir mi veya ne kadar edecek bunu zaman gösterecek.
Yükseltilen beklentiler karşılanmadı
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; demokratikleşme açısından atılacak her adım olumludur. Ancak bu paketin zaafları çok fazla. Son paketin zaafı sadece Kürtlerin, Alevilerin gayri müslimlerin temel taleplerini karşılayamamış olması değil. Paketin temel eksikliği şiddet zeminini ortadan kaldıracak ve normalleşmeyi sağlayacak bir içerikten yoksun olması.Bu denildiğinde yeni paketler işaret ediliyor. Ne var ki çatışma zeminini ortadan akldırmak için Türkiye'nin kaybedecek zamanı yok.Daha önce yapılan kimi açıklamalara rağmen KCK davasında rahatlamaya yol açacak düzenlemelerin pakette yer almaması ise başka bir eksiklik.
Üstelik AKP hükümeti paketle ilgili beklentileri kendisi yükseltti fakat yükselttiği beklentileri karşılayan bir paket de açmadı. Beklenti iki nedenle yüksekti: Birincisi, başlatılan barış ve çözüm sürecinin ikinci adımı olarak açıklanacak olan pakette Kürt tarafının beklediği temel bazı adımlar vardı, bu adımlar atılmadı. Çatışmasızlığın ardından silahlı unsurların sınır dışına çekilmeye başlamasından sonra, hükümetten de üç temel konuda düzenleme yapması bekleniyordu. Bunlardan birincisi %10 barajının indirilmesi idi; ikincisi Terörle Mücadele Kanununda (TMK) ve Türk Ceza Kanununda (TCK) yapılması beklenen değişikliklerdi. Üçüncüsü ise anadilde eğitim konusunda atılacak bir adımdı. Bu üç konuda da adım atılmadı.
Sembolik değeri olan andımızın kaldırılması gibi veya fiilen zaten kadük duruma düşmüş "x,w,q" harfleri üzerindeki yasağının kaldırılması, köy isimlerinin iade edilmesi gibi (olumlu sayılabilecek) adımlar attığı halde; hemen herkesin beklentisi olan %10 barajının indirilmesi konusunda net bir tavır koymayarak bu konuda aslında iyi niyetli olmadığını, meseleyi savsakladığını gösterdi. Neden birçok konuda net biçimde şu yapılacak, şu kaldırılacak derken bu kadar yüksek beklentinin olduğu baraj konusunu tartışmaya açıp erteliyor. Bu demek ki eğer toplumsal baskıyı yeterince hissetmezse, barajı aynen devam ettirme isteğini gösteriyor. Nitekim demokrasi paketinde demokrasi adına (temsilde adaleti zedeleyen) bu seçenek canlı tutuluyor. Bu yaklaşım bile AKP'nin bu konudaki demokratlığının göstergesi olarak işlev gördüğü açık.
Kürt tarafının ikinci önemli beklentisi; TMK ve TCK'da yapılacak olan değişikliklerle, KCK davalarından tutuklu bulunan siyasilerin (ve seçilmişlerin) serbest bırakılması idi, bu da yerine gelmedi. Dağdaki adamı indireceğim derken yüzlerce seçilmiş insanı içerde tutarsan, ne kadar inandırıcı olabilirsin. Paketten üçüncü beklenti anadil eğitimi konusunda atılması beklenen adımdı. Bunun yerine özel okullarda ancak parası olanlara böyle bir olanak tanınması gerekli ama yeterli bir adım değildir. Çünkü TC yurttaşları olarak devlete vergi veriyorlarsa, kendi anadillerinden eğitim alabilme hakkına da sahip olmalılar.Kaldı ki çağdaş dünyada bu hak sadece siyasi değil. İnsani ve vicdani bir haktır. AKP tamamen seçim kaygısıyla hareket ederek aslında son tahlilde bir dil sorunu olan Kürt sorunu konusundaki en önemli öğeyi bir başka bahara bırakarak barışın da tam gelmesini ötelemiş oluyor. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik şartına konulan çekincelerin bile kaldırılmaması egemenlik paylaşımı olamadan çözülemeyecek çağdaş bir yönetişimin de önünü tıkmaya devam edecek.
Bütün bunların yansıması ve PKK cenahındaki yankıları önem kazanıyor. Ayrıca paket Öcalan'ın tutumunu ne kadar ve nasıl etkileyecek, bu da önemli. Başbakanın sık sık bu paket son paket değil demesi aslında Öcalan'ın ve Kandilin bundan sonraki tavır ve tutumuna göre hareket edeceğini göstermektedir.
Genel demokratikleşme açısından önemli
Yukarıda vurguladığımız üç husus yerine gelmedi, ama bunların dışında hazine yardımının %3 oranına çekilmesi, siyasi propaganda üzerindeki dil yasağının kaldırılması, nefret suçlarına ilişkin düzenleme yapılması önemli adımlar. Ancak bu gerekli adımlar çözüm süreci düşünüldüğünde ve yukarıda andığımız konularda, adım atılmadığından yeterli değildir. Türkiye'nin genel demokratikleşmesi açısından bakıldığında ise, bu eksikliklerin yanısıra Cemevleri ve Ruhban okulu konusunda yükseltilen beklentiler de karşılıksız kalmıştır. Buna karşın Mor Gabriel kilisesinin iade edilmesi Süryaniler açısından; bir üniversite bünyesinde Roman Dil ve Enstitüsü kurulacak olması Romanlar açısından olumlu adımlardır. Nevşehir Üniversitesine Hacı Bektaşi Veli'nin isminin verilmesi de elbette olumlu ancak Dersim isminin iade edilmemesi ve alevilerle ilgili ciddi bir düzenlemenin olmaması, Diyanet İşleri Başkanlığına dokunulmamış olması ciddi bir eksikliktir. Başörtüsünün kamuda serbest bırakılması da yıllardır sürüncemede olan bir durumun yasal bir güvenceye kavuşturulması ile bu kesimleri rahatlatmıştır. Ancak bu uygulamanın Milli Eğitim bünyesinde nasıl işleyeceği ise bir muammadır.
İlk defa iç dinamiklerin baskısıyla atılan adım
Paketin bir önemli özelliği de ilk defa AB uyum yasaları dışında Türkiye'nin kendi iç dinamikleriyle bir adım atmış olmasıdır. Bu kayda değer bir gelişmedir. Ancak Genel Kurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmamış olması, Jandarmanın İç İşlerinin bünyesine alınmamış olması, sistemin askeri vesayetin kırılması gerçek birsivilleşme konusunda hala tökezlediğini gösteriyor.
Bu tür eleştriler yapıldığında AKP'liler "herşeyin bir zamanı var" deyip işin içinden çıkıyorlar. Sormak lazım, bu değerlendirmeleri yapmak için 12 yıllık bir zaman dilimi yetmedimi size? Yoksa ilelebet iktidarda kalmayı düşünüp, bazı demokratik adımları 2023 yılında, diğer bazılarını da Malazgirt'in bininci yıldönümü olan 2071 yılında mı yapmayı düşünüyorsunuz? Kaldı ki öyle adımlar var ki dün yapıldığında toplumda bir rahatlamaya neden olduğu ve anlam taşıdığı halde bugün veya yarın yapıldığında bir anlamı olmadığı gibi.. Kürtçe harf yasaklarının bugün kaldırılması ya da köy isimlerinin iadesi gibi.
Sonuç olarak şu söylenebilir; AKP demokratikleşme konusunda samimi ise yukarıda zikredilen eksiklikleri kapsayan ikinci demokrasi paketini seçimden önce açmalıdır. Aksi takdirde demokrasi konusunda bir adım ileri iki adım geri taktiği bumerang etkisi yapabilir. Geçmişten beri Kürt hakları başta olmak üzere demokrasi konusunda ceberrut devlet alışkanlığıyla;mümkünse halka birşey vermemek, vermek zorunda kaldığında az vermek, az verdiğini de süründürerek vermek alışkanlığı sürdükçe gerçek bir demokrasi inşa edilemez. Böyle bir inşa ise gerçek bir zihniyet değişikliğini gerektirir.

Yazarın Diğer Yazıları